Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Aralık '10

 
Kategori
Siyaset
 

Füze kalkanı meselesi

Osmanlının son döneminden bu yana ve Cumhuriyet'in kuruluşundan sonra daha açık bir şekilde görüleceği üzere; dış politikada her zaman güç dengesini gözeten, bir tarafa çok yakın olmadan/diğer tarafı kızdırmadan batıya dönük bir denge politikası izleyen bir devletiz. Dış politikamızı her dönemin konjonktürünü akıldan çıkarmadan değerlendirdiğimizde, kurulan ve dağılan hükümetlerden biraz da bağımsız olarak, bugüne kadar Türk Dış Politikasının çok da kötü bir sınav vermediğini düşünebiliriz. Özellikle genç cumhuriyetin içerdeki icraatlarının aksine dışardaki aksiyonları bizi bu düşünceye sevkeden en önemli unsurlardandır. Dış politikadan bahsediyorsak uluslararası gelişmeleri de her zaman bir elimizde tutuyoruz demektir. Dolayısıyla dünya düzenindeki başat gelişmeler her noktada bizim de hareket alanımızı değiştirmekte, gelişmelere bakışımızı ve aldığımız tavırları birebir etkilemektedir. Soğuk Savaş döneminin başındaki, tam ortasındaki, sonlarına yaklaşıldığındaki ve nihayet sonrasındaki dış politikamız buna verilebilecek en güzel örnek olsa gerek.

9/11 sonrasında dünyanın artık başka bir dünya olacağı hemen her kesim tarafından dile getirilmekteydi. Uluslararası politikada dönüm noktası olabilecek hadiselerin genel etkilerinden ilk 10 yıl içinde ortaya çıkanların öncül etkiler olduğunu söyleyebiliriz. Dolayısıyla son 9 yılda yaşanan küresel gelişmeler bu yeni dünya düzeninin öncülleridir. Tek hegemonik güç olan ABD'nin dokunulmazlığının sorgulanmaya başlaması da bu öncül dönemin sonlarında hızlanacaktır. Aslında demek istediğim Soğuk Savaş sonrasında tek abi gibi davranan -ve bu davranışında çok da haksız sayılmayan- ABD'nin, NATO'yu da yanına alarak istediği gibi at koşturmasından rahatsız olan devletlerin seslerinin artık çıkacağı -henüz yeterince yüksek değil- döneme geçiş yapmaktayız. Dış politik projeksiyonlarını en az 50 yıllık vadede yapan ABD'nin de bu söylediklerimizden bihaber olduğunu düşünemeyiz. Dolayısıyla artık konuşacak çağa gelen küçük kardeşlerden en büyüğü olan, bölgesinde oldukça etkin bir rol oynaması gerektiğini nihayet son birkaç yılda anlayan ve diğer küçük kardeşleri etkileme potansiyeline sahip ülke olan Türkiye'nin ABD tarafından daha fazla denetim altına alınmaya çalışılması çok da garipsenecek bir gelişme değil. Artık uluslararası arenada çok da yüksek sesle konuşamayan AB ülkelerinin ve diğer NATO ülkelerinin ağzının içine baktığı ABD'nin, uluslararası ve özellikle bölgedeki en büyük çıkarlarının önünde olabilecek en büyük engelin -İran'dan da büyük- Türkiye olabileceğini düşündükleri kanaatindeyim. İşte Füze Kalkanı meselesinin de bu düşüncenin ilk somut meyvelerinden biri olduğunu düşünüyorum.

 
Toplam blog
: 8
: 555
Kayıt tarihi
: 20.12.10
 
 

Üniversiteyi Mülkiye'de Uluslarası İlişkiler bölümünde tamamladım. 5 yıldır Banka müfettişliği yapma..