Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Ekim '15

 
Kategori
Siyaset
 

Geçmiş Noel’iniz mübarek olsun!

Her yılbaşı öncesi, yeni yıl kutlamalarının Hıristiyanların Noel Bayramı olduğu ve bu nedenle kutlanmasının günah olduğu tartışmalarının, artık, Türkiye’ye özgü bir “Yılbaşı Ritüeli” haline geldiği ortada. Aslında bu kısmen doğru da. Çünkü Christmants/Noel, 24-25 Aralık’tan çok önce, her yılın Kasım ayı sonlarında başlayan ve Ocak ortalarına kadar süren bir kutlamalar silsilesi. Doğal olarak, yılbaşı da bu dönemin içerisinde kalıyor. Yılbaşı ve (dinî) bayram arasında kurulan ilişkiden sadece mütedeyyin Müslümanlar değil, mütedeyyin Hıristiyanlar da muzdaripler: Tabii, birinciler için sorun bir Hıristiyan bayramının Müslümanlar tarafından kutlanması ve bu kutlamalarda içki içilmesi, eğlenilmesi iken ikinciler açısından sorun, Noel’in dinsel özünün unutulup, doğrudan doğruya tüketim çılgınlığına indirgenmesi. Somut bir örnekten yola çıkarak söylemek gerekirse, Hıristiyanlık açısından hayli önemli İznik Konsülü’nün de –Nasıralı İsa’nın Tanrı’nın yeryüzündeki tecessümü olduğu bu konsülde kabul edilir- katılımcısı St. Nikola’nın “31 Aralık hanutçusu” Noel Baba’ya dönüştürülüp tüketim kültürünün bir parçası haline getirilmesinin; yılbaşı ve tüketim arasındaki dolaysız irtibatın dindar Hıristiyanları da rahatsız ettiği aşikâr. Sözün kısası şu mel’un yılbaşı, uzun zamandan beridir dindarların başının belası: Hıristiyan dindarlar, tüketim-din; Müslüman dindarlar, alkol/eğlence-“gâvur”luk vurgusu üzerinden memnuniyetsizliklerini dile getirip dururlar.
 
Türkiye’de yılbaşı eğlencelerinin yaygınlaşması ile televizyonun orta sınıfların eğlence aracı haline gelmesi paralel bir gelişim seyreder. Televizyonun Türkiye’de yaygınlaşmadığı dönemlerde de basında yeni yıl ile ilgili haberlere, değerlendirmelere hatta reklamlara rastlamak mümkün; ancak bu, o dönemlerde yılbaşının, toplumun geniş sayılabilecek (özellikle Müslüman) bir kesimi tarafından kutlandığı anlamına gelmez. Ama özelikle, DP iktidarı ile birlikte Türkiye’de yaygınlaşmaya başlayan Amerikan yaşam tarzının, yılbaşı kutlamalarını da etkilediği bir gerçektir. Milliyet gazetesinin 25 Aralık 1951 tarihli haberine göre, yaklaşan yılbaşı Beyoğlu piyasasında bir canlanmaya yol açar; gazetenin haberindeki ayrıntı daha da önemli, “Frenk an’anelerinden olan Noel bayramı, son yıllarda bizler tarafından adeta benimsenmiş[tir.]”  
 
Yılbaşı kutlamalarına ilişkin 1950’lerde artan ilgi sadece basının abartması olmasa gerek, nitekim, İsmail Hami Danışmend de bu konuda çok dertlidir: “Bizim Avrupayı imrendirmiş muhteşem bir azamet devrimiz vardı… Bazen sarp ve yalçın kayalar üstünde fethi değil, muhasarası bile imkansız kalelerle karşılaşırdık: Böyle vaziyetlerde karşıdaki dağların tepelerinde kurduğumuz izâbe fırınlarında top döküp düşman istihkamını aynı irtifadan vurmak için kaç defa dağ başlarına demir ve bakır külçeleri çıkarttık. Büyük toplarla havan toplarını biz icad ettik… Şimdi biz onların yapmadıklarını yapıyoruz. Örfleriyle adetlerinden sonra ayinleriyle yortularını da taklide başladık… Nihayet işte bu hale geldik.” 1950 başlarında halkın yılbaşı kutlamalarına ilişkin artan bu ilgisini, isterseniz Danışmend’in diliyle değil de, erken cumhuriyet döneminin diliyle “muasır medeniyete ulaşma yönünde atılan bir hamle”, isterseniz de dönemin yeni iktidarının (DP’nin) diliyle “küçük Amerika” olma hedeflerine ulaşmada bir merhale olarak okuyun, pek bir şey değişmez; 50’lerden, hatta bir kamu kurumu olan Milli Piyango’nun yılbaşı çekilişlerinin erken Cumhuriyet döneminin sonlarına rastladığını dikkate alarak 40’lı yılların ikinci yarısından bu yana, Türkiye’de yılbaşı kutlamaları oldukça siyasal bir mevzudur; din, resmi ideoloji, geçmişten günümüze her daim yılbaşını kurcalamayı ve buna siyasal/dinî bir anlam yüklemeyi çok sever.
 
1964’ün bitmesine 10 gün kala, Milliyet gazetesinin hafta sonu ekinde yazan Nazan Yeşim, “dönemin ruhu”nu çok güzel yansıtır. Yeşim, yazısına, yılbaşı sofralarını hazırlarken “Senede yalnız bir defa kutlanan bu gece hayli uzun sürdüğü için içkileri ve çeşitli yiyecekleri sofrada bol bulundurmak şarttır.” ikazı ile başlar. Yazara Kars’ta mektupla ulaşan Gülbahar Cankat isimli Hanımefendi, yılbaşında evine yirmi kişilik bir davetli topluluğunun geleceğini ve “…soğuk büfe” yapmak istediğini belirterek Nazan Hanım’a başvurur. Yazarımız, gazetedeki köşesinden uzun uzun okuyucusunu tenvir eder.
 
1960’lara gelindiğinde, yılbaşı kutlamaları sıradanlaşmış, artık kanıksanmış hale gelmiş olsa da, yine de tam anlamıyla kitleselleşememiş; ciddi bir ekonomik pazar haline gelememiştir: Bunun için televizyona, televizyonda dansöze ve dansözün oynamasına izin verecek bir darbeciye gereksinim vardır. Nitekim, 1980’lerde rejimin siyasal karar alıcılarının yılbaşına dokunuşları “takdire şayan”(!) olacaktır.
 
Türkiye bir yılbaşı eğlencesi olarak “dansöz” ile aslında 1980’lerden önce tanışır. Unutmamak lazım ki, 1955 yılbaşında Taksim Belediye Gazinosu’nda tertiplenen eğlencede Oryantal Dansöz Türkan Şamil de sahne almaktadır. Ancak, oryantal dansözlerin lüks otel ve gazino müşterilerinin maslarında raks etmeyi bırakıp, televizyon ekranlarına sıçradıkları tarih 31 Aralık 1980’dir.
 
12 Eylül darbesinden henüz iki buçuk ay sonra TRT’de, 19:20’de başlayan Yılbaşı Özel Programı’nda, dansöz Nesrin Topkapı’nın gece yarısından sadece beş dakika sonra ekranlara arz-ı endam ederek 15 dakika dans etmesi, bu açıdan bir milat olarak kabul edilebilir. Bu uygulama uzun süre devam edecek; yıllar içerisinde dansöz sayısı artacak, süre uzayacak, hatta dansözlerin kıyafetleri(nin ne kadar açık olup olmayacağı) bile basının en önemli magazin malzemesi olarak kullanılagelecektir. 
 
Lakin artık günümüzde –moda tabirle- dansöz “out” Sadece dansöz mü? Yılbaşı kutlamak da “out”. Artık 31 Aralık gecenizi, ya 80’lerin dansözlerini bile sevgiyle anmamıza vesile olan pespaye programları izleyerek, ya da ne biliyim, eski mezar taşlarının üzerini okuyarak vb. geçirirsiniz. Olmadı mı? O zaman 31 Aralık tam 00:00’da, Kadir Mısıroğlu’nun 10 Kasım sabahı yaptığı etkinliği taklit eder, def-i hacet ile neşenizi bulursunuz.
 
Boşverin siz bunları. Ben sağlık sorunlarım nedeniyle artık yapamayacağım ama siz siz olun, Hristiyan ve Müslüman softalara inat, açın rakınızı, sarılın sevdiklerinize ve mutlu bir yıl dileyin herkese.
 
Toplam blog
: 38
: 70
Kayıt tarihi
: 08.02.15
 
 

Hacettepe Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü. Doç. Dr.  Özgür Üniversite ..