Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Eylül '10

 
Kategori
Deneme
 

Gerçek üstü bir deneme...

Gerçek üstü bir deneme...
 

“Gerçek bizden kaçmayacaktır…” Uzun zaman önce sığırcık kuşlarının göç mevsimin de seslerini şemsiye yaptığımız aklımızın sağnağına bir an İlhan abinin dilinden kaçıvermişti cümle… Hatta cümlenin soru ekli hali bana firar etmeden önce anlık gözlemlediğimiz bir olay bahanesi olmuştu başlayacak olan sohbetin…Biz akıl şemsiyemize yağan sığırcıkların seslerinde ıslatırken gönlümüzü, bir sokak köpeği bir erkeğin kendini uğruna heba edebileceği bir seksen boylarında manken karakterli yürüyüşüyle alımlı güzel bir bayana alabildiğine havlamış, bunun tepkisi olarak fiziğinin ve alımının verdiği güvenle korkusuzca yürüyen kadını korkusuyla yüzleştirip alabildiğine çığlık attırmıştı… İlhan abi sığırcık kuşlarının ses kalabalığını aşıp yapıştırdı soruyu her zaman ki gibi…

-“Sence bu kadın bu köpekten mi korktu?...”
-“……………………”
-“Sana sordum! Sence bu köpek mi korkuttu onu?”
-“Hayır!..” demiştim birden, kendi cevabım değildi de, İlhan abinin birikimine karşı olan saygım yerine korkumdan birden verilmiş bir cevaptı benimkisi… Anlık telaşımı bastırıp soruyu aklımın deniz kenarında biraz dolaştırdıktan sonra kendimce bir cevabı bulmuştum algı kumsalımın çakıl taşları arasından, dalgınlığımı İlhan abinin yükselen sesi ayılttı…

-“Evet neden hayır…”
-“Bence o kadın şimdi ona havlayan köpekten değil ona ilk havlayan köpekten korktu…” Hepimizin korkuları hep ilk yaşadığımız korkularda saklı değimliydi? Gerçekten… Daha önce çektirilen acılarımızın duvarına çarpanlar değilmiydi acıdan ördüğümüz duvarlarda ağlattığımız ya da ağladığımız… Hakkımız var mıydı bize çektirilen acıları yeni yüzlerde gözyaşıyla yıkamamıza… Bizler neden beceremiyorduk her dalganın sert vuruşlarında daha da daha da parlamayı bilen çakıl taşlarının berraklığını… Bu becerememiş korkulu halimiz yüzünden dalgaların sertliğinden kaçıp durgun hayatlarımızda huzurlu bir şekilde solduruyorduk renklerimizi… Ama huzurluyduk işte, huzurlu ve solgun ve korkak… İlhan abiyle binmiştik bir kere cümle kayığına artık açılmamak olmazdı sohbet denizine… Çözdük cevapsız kalan soru limanlarımızdan korkusuzca halatlarımızı, başladık süzülmeye sığırcıkların ses mehtabında muhabbet ufkuna… İlhan abi aklının oltasından bir soru daha tutup koydu önüme…

-“Peki! Sence insan neyi arar hayatı boyunca?...”
-“Gerçeği…Doğruyu…”
-“Evet aradığı şeylerin temelinde bunlar vardır. Bulduğu her şeyde gerçek ve doğrudur aslında aradığı…Peki gerçek ve doğru nedir?
-“Herkesin kendince gördüğüdür, kendi gerçeğinden ve doğrusundan yorumlar hayatı…”
-“Sen buldun mu? Ya da bulanını gördün mü?
-“Herkes kendine göre görür ve bulur, benim doğru dediğime başkası demeyebilir… Benim gerçeğim başkasının yalanı olabilir…” dedim.

-“Bak, hayatta tek doğru vardır bana göre. İki nokta arasına çizilen ve bilimsel olarak kanıtlanmış doğru… Noktalardan biri senin doğumundur inkar edilemez bir doğru, ikincisi ise ölümün, onu inkar etmek istesen de bağıra bağıra gelecek olan diğer gerçeği… Bu durumda bu iki nokta arasına çizilmiş olanda hayatımız, onun haricinde gerçek ya da doğru dediğimiz her şey bize teğet geçen yanılsamalarımız, bu teğetleri hayatımıza ne kadar güzel ve hoşgörüyle dokunduruyorsak iki gerçek arasında o kadar doğru yaşıyoruz demektir…” -“…………………………………………………….” Evet okuyucu yazıdan kafamı kaldırdığım anda karşı masada çayına şeker atmak için hava boşluğunu yoklayan kör adamın havasına dokundu gözüm… Sen yokla şimdi hayatını bakalım dokunabileceğin kaç doğru bulacaksın anlarında…

 
Toplam blog
: 75
: 465
Kayıt tarihi
: 12.11.07
 
 

"Her umut bir olasılıktır" Her sabah evin eşiğinin kenarında duran çiçeğin her sabah orda olma ol..