Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Kasım '14

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

Geziyorum... Vişneli Köy, Nazar Köy ve Kımız Çiftliği

Geziyorum... Vişneli Köy, Nazar Köy ve Kımız Çiftliği
 

objektifimden...


Yolumuz uzun!

Her hafta bir etkinlik kapsamında; bu hafta da Vişneli köy, Nazar Köy ve Kımız çiftliği var sırada. Kemalpaşa’nın Nif dağı yamaçlarında kurulmuş birbirinden güzel doğa harikalarının içinde doğa ile baş başa.

Hani bazı insanlar vardır, insanın hayatında. Hep ‘’iyi ki varlar’’ dersiniz. Ailenizden birileri gibi hissedersiniz. İşte aynen öyle.  İZDOT’la tanışalı beri, Başkanımız Murat Sezer Geçer’e ‘’daha önce nerelerdeydiniz?’’ diye soruyorum. Öyle güzel yerleri görüp, gezme şansım oldu ki… Ve… Sizlere de anlatmak ve de tanıtmak, üstelik fotoğraflamak. Hayatın bir yanından tutmak gerekiyor bazen. Geç kalmadan…

Tabii bu arada doğa yürüyüşlerinde, hep arkada kaldığımı da saklamayacağım. ‘’ay fotoğraf çekeyim, ay bu çiçek de çok güzelmiş, ah biraz yoruldum mu ne?’’ derken… Artçılar ‘’of puf ‘’diye söylenirken… Sonunda bir düdük boynuma, ben artçı olmaya! Bir de bakarsın, bir gün bir dağda kalmışım tek başıma… Eminim ki kıyamazlar ki bana…

Dağ lalesi, bayır çiçeği, sarının bin bir rengi, hazan kızılı, bol oksijen ve ulu çınarlarla bezeli yollardan, devasa çam ormanlarının buram buram mis kokan çam sakızlarının kokuları arasından Vişneli köyünden başlayan yürüyüşümüzü, Nazar köy de noktaladık.

 

Nazar köy nam-ı diğer Boncuk köy, geçimini tarım ve hayvancılıkla, kiraz bahçeleri ve de göz boncuğu imalatı ile sağlayan şirin mi şirin bir köy…

Geçmişi Mısır Mitolojisine kadar uzanan ‘’Horus’un Gözü’den’’ gelen nazar boncuğu; tarih boyunca birçok toplumda, gerek dinsel, gerekse kültürel inançlarda; ‘’gözden gelen negatif enerjiyi, gözle karşılamak için’’ kullanılmış bir figür olarak yapılmış. Genelde göz şeklinde olup, üstündeki gözün, kem gözleri, kötü bakışları def ettiğine inanılmış. Belirli bir ritüel içinde ve elle yapılan nazar boncuğunun; özel fırınlarda ve elle yapılması esnasında da kutsanmasına önem verilmiş. Eski Türkler de ve Anadolu’da yüz yıllar boyu koruyucu bir obje ve süs eşyası olarak kullanılmış ve halen kullanılmakta ve de imal edilmekte. Şimdiki zamanda boncuk ocakları, geçen yıllar içerisinde teknolojiye yenik düşmemek için çabalamakta ise de sayıları her geçen gün azalmakta ve Uzak Doğuda imal edilen ve de plastikten üretilmiş olan türevlerine karşı büyük bir mücadele vermektedirler.

Eski adı Kurudere olan ve şu an Nazar Köy( Boncuk köy) olarak adlandırılan köyde bulunan ve sayıları 12 iken, ne yazık ki 5 taneye kadar gerileyen boncuk ocaklarının birkaç tanesini gezdim ve fotoğrafladım.

Boncuk deyip geçmeyin!

Vakti zamanında ki rivayet muhtemel. Abdülaziz isminde Mısırlı bir boncuk ustası, Anadolu’ya gelir ve İzmir’de Kemeraltı civarında bir yerde boncuk ocağı kurarak, nazar boncuğu imaline başlar. Zamanla boncuk fırınlarının tozu dumanından rahatsız olununca; Abdülaz’in çocuklarından biri Menderes’te Görece köyüne, bir diğeri Arap Selim’de Kurudere köyüne yerleşerek, boncuk fırını kurar ve nazar boncuğu imalatına başlarlar. Arap Selim yanında çalışan ki zamanla ustalaşan insanlara bu işin sırrını veya fırının özelliklerini öğretmez. Yanında çalışanlardan biri geceleri ocak kapandıktan sonra içeri girip fırının sırrını öğrenmeye çalışır, birçok denemeden sonra aynı şekilde fırını kurmayı başarır ve boncuk ocakları çoğalır, köy halkı boncuk ocaklarında çalışmaya, nazar boncuğu üretmeye ve bu işin köyün ikinci bir kazanç kapısı olması için çalışırlar.

İlk durağım; Simge Boncuk Ocağı idi. Boncuk Ocağını 40 küsur yıldır, her şeye ve tüm olumsuz koşullara rağmen ayakta tutmaya çalışan Mustafa Şahin ve boncuk ustaları ile görüştüm. Bana nazar boncuğunun camdan, nazar boncuğu oluşumuna kadar geçirdiği evreleri hem imalat anında görsel olarak, hem de bilgilendirerek anlattılar. Kil ve samandan ve özel yöntemlerle oluşturulmuş olan boncuk fırını, sabah saat altı civarında çam odunu ile yakılıyormuş. Boncuk ustası Ceyhun Şahin; bu ocakta 8 yaşından beri çalıştığını belirterek, nazar boncuğunun yapım aşamalarını anlattı.

‘’Sabah 6 gibi bu fırını çam kütükleri ile yakar, hurdadan, cam fabrikalarından atıl olarak temin ettiğimiz( ki son zamanlarda rekabet olması nedeniyle ham madde temininde hayli zorluk çekiyoruz!) camları erimesi için ocağın içindeki bölmelere yerleştiririz. Ocağın içindeki bölmede sıcaklık 1200 dereceye geldiğinde, boya olarak kullandığımız ve camları renklendirdiğimiz çinko, opal ve kobalt gibi boya malzemelerini de büyük gecek diye adlandırılan kürekle bu bölmelere atarız. Eriyen camlar ile boyaların birbiri ile kaynaşması 2 saate yakın bir süreyi buluyor. Daha sonra yan gecekle camı toparlar, merdan dediğimiz ince demirle de gözü yaptığımız boncuğun üzerine yerleştirir. Yan tarafında 400 derece sıcaklıkta olan bölmede, bir gece süresince çatlamaması ve kırılmaması için bekletiriz.’’

-          Yaptığım araştırmalardan edindiğim bilgiye göre; geçen yıl Ege Üniversitesi burada bir çalışma yapmış ve boncuk yapanlara belge vermiş. Dediğim de

-          Ceyhun Şahin; ben yıllardır bu işi yapıyorum ve işin ustasıyım, kimse gelip de bize, size de bu işin ustası olduğunuz için belge verelim demedi! Evet, burada boncuklardan takı üretenlere belge verildi ama esas işin ustası bizleriz. Üstelik bankaya kredi çekmek için müracaat ettiğimizde, bizden belge talep ediyorlar. Çalışıyor ve üretiyoruz ancak sıkıntılarımız var… Diyerek, zaman zaman yaşadıkları olumsuzlukları, dile getirdi.

Her ne kadar kısacık bir zaman diliminde boncuk ocağında kalmış olsam bile, o kadar yüksek ısının karşısında hiç durmaksızın çalışan ve elle tek tek o boncukları imal eden ustaların, ne kadar zorlukla ve meşakkatle çalıştıklarını, yorulduklarını hatta gözlerinin ısıdan ve ısının verdiği ışıktan kıpkırmızı olduğunu gözlemledim. Belki bu güne değin sadece boncuk olarak baktığım/ız o nazar boncuklarına bundan sonra daha bir özenle bakacağımı ve dökülen emekleri anımsayacağımı hissettim.

 

Nazar Köydeki 2. Durağım Kıvırcık Boncuk Ocağı idi. Boncuk Ocağını işleten Mahmut Sür, 2012 yılında UNESCO tarafından ‘’Yaşayan insan Hazinesi’’ bağlamında ödül aldığını anlattı. Kıvırcık Boncuk Ocağındaki, boncuk ustaları da imal ettikleri nazar boncuklarının değişik isimlerle adlandırıldığını, mavi renkli küçük bocuklara ''kuzu boncuğu'', atların eğerlerine takılan boncuklara ''saraç'' ve biçimlerine göre de uçan daire, gözlü zar, balık, nar, yumurta denildiğini'' anlattılar. Hatta ustalardan biri ''gözlü zar'' denilen boncuklardan birini, bana hatıra olarak saklamam için hediye etti. İşlerinin bereketli olmasını ve daha iyi koşullarda çalışmalarını temenni ederek, yanlarından ayrıldım.

 ‘’Unutulmaya yüz tutmuş Geleneksel El Sanatlarımız’’ kapsamına giren, ilkel bir teknik ama elle ve gerçekten çok emekle meydana getirilen ve el sanatı olan, bu nazar boncuk imalatına, üreten ve emek döken insanlara sahip çıkılması gerektiğini bir kez daha bu vesile ile vurgulamak istedim, yazımla ve fotoğraflarımla.

Gidip, görün, izleyin derim. Anadolu’muzun her bir köşesi cennet ve kültür hazinesi. Nazar köyden, biraz hüzün, biraz buruk, biraz övünç, biraz mutluluk dolu duygularla ayrıldım.

 

Vişneli köy, doğa yürüyüşü, Nazar Köy ve derken son uğrağımız, Kemalpaşa Alaş Kazak Vadisi Kımız Çiftliği idi. Nif Dağının eteklerinde, zeytin ağaçları, çam ormanları ile çepeçevre sarılmış bir vadide kurulmuş olan, uzun yıllar öncesinde anılarımda kalan ve tekrar göreceğim için sevinçle gittiğim Kımız çiftliğinde sükût-u hayale uğradım. Kazak Türklerinden Şirzat Doğru’nun Orhun Kitabeleri tarzında bir anıtla ölümsüzleştirmeye çalıştığı, Türk devletlerinin birlik ve bütünlüğünü simgelemeye çalıştığı tarihçeye rağmen; şu an burasının tamamen ticaret ve getirime teslim bir şekilde işletildiğini üzülerek gözlemledim. Ne yazık ki bir acı kahve siparişimiz bile bin naz, bin niyazla, lütfen getirildi. Kültürel değerlerin, paradan ve ticaretten daha öteye geçmesi ve önemli olması gerektiği düşüncemi muhafaza ediyorum.

Bu haftalık da anlatacaklarım bu kadar.

Daha nice güzelliklerde buluşabilmek ve sizlere yansıtabilmek dileklerimle…

Sevgiyle ve sağlıkla kalın…

Ay Şen

 

 
Toplam blog
: 533
: 1375
Kayıt tarihi
: 14.11.10
 
 

Aydoğdu; kızgın güneşinde Ağustos'un, sararmıştı altın sarısı başaklar. Kırlangıçların göç dansın..