Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Kasım '19

 
Kategori
Öykü
 

Göbeklitepe 3

Orupta et yerken, meyve ve sebze yerken temiz olmalarına dikkat ederdi. Meyve ve sebzeler bölgelerine yakın yerde ki ırmakta yıkar ve yerdi. Öyle oldu ki, yedikleri av etinin deri ve kemikleri bölgelerinin etrafında yığın çöpü oluşturuyordu. Çöpler yanına yaklaşıldığında kokuyor ve bir hayli sinek barındırıyordu. Koku ve çöp rahatsız ediciydi.

Orupta’nın ataları temizlik denen şeyi bilmiyordu. O pisliğe bakmış kokusu, rahatsız ettiği için iyi olmayan ağzına girmese bile o şeyle yaşamayı ona benzemek olarak görmüş, gençliğinden beri temiz şeylere yönelmişti.

Orupta arkadaşı Meluktu’ya baktı “Seni bu bölgede ney dikkatini çekiyor. Doğru ve önemlisini söylersen bir daha ki ava seni de götüreceğim.” Dedi.

Meluktu “Dişi insanlar dikkat çekici. Yaşadığımız yerin ağaçlar arasında olması. Bir de her akşam arkadaşları ile usanmadan şarkı söyleyen dişim Ebizbal. O şarkıları ile meşgulken arkadaşları arasına hiç erkek avcı almıyor.”

Orupta “Bunlar önemli şeyler değil. Bunlar olmasa da olur. Ağaçların olduğu yer her zaman iyidir ama av esnasında bunlar engel olur. Şarkılara gelince Ebizbal seni aralarına almıyorsa sen de şarkı söyler etrafına insan toplarsın.”

Meluktu “Biliyorsun biz avcı erkekler şarkı söylemeyiz, bu bizi küçük düşürür. Şarkı dişilerin işidir.”

Orupta “Sana sorupta bilemediğin şu. Çevremiz bir hayli kirlendi. Atıklarımızı ne bir hayvan yiyor ne de onlar çürüyor. Av kemiklerini taşla ezsen yine yok olmazlar. Çöplerimizi taşımaya kalksak nereye taşıyacağımızı bilmiyoruz. Bu bölgeden ayrılırsak bu güzel yeri yabani insanlara bırakmış oluruz.”

Meluktu “Anlıyorum seni. Avladığımız hayvanların etini ayıklamada çaresiziz. Avladığımız yerde ayıklamak doğrudur. Dedi. Dur aklıma geldi. Küçük çukurlar kazsak atıkları onun içine atıp gömsek.”

Orupta “Gerçekten zekisin. Bu bizi daha akıllı yapacak. İşte böyle olmalıyız. Bizde düşünen şeyler her zaman önemlidir. Haydi bunu avcılara söyleyelim, işe başlayalım. Bu yerden göçmek hiç istemiyordum. Bu bölgede atalarımızın kemikleri gömülü. Burayı daha kutsal hale getireceğimiz için ne kadar sevinsem az.”

Yelerinden kalktılar. Avcı erkekler toplandı.  Ağaçtan yapılma ucu yine, tahta şekilli, derilerle bağlanmış kazmalarını ellerine alıp çöp yığınlarının yanına geldiler.

Beş ağaçtan kazma vardı. Toprağı kazanlar yorulunca kazamaya hazır diğer avcılar başladı. Kısa sürede on beş küçük çukur kazdılar. Kemik ve deri atıklarını gömüp üzerine elleri ile toprak atıp örttüler.

Orupta “Bunu kutlamalıyız.  Bu bilgi bize üstünlük sağladı. Kutsal güce şükranlarımızı sunmak için gece ayin düzenleyeceğiz. Bu ayine dişiler de katılsın. Sesleri ile gönüllerimizi coştursun. Haydi akşam olmak üzere. Yeni avımızı ateş yakıp pişirelim, yiyelim. Sonra da ayinimiz başlasın.”

,Ateş için kuru odun toplamayı kadınlar yürüttü. Ateşi ise klanın en yaşlısı Cembuzu odunun üzerinde çubuk çevirerek yaktı. Avcı erkekler yanan ateşle çığlık attılar. Bu onların yaptığı her zaman ki şeydi. Sıradandı ama bunu yapmayı seviyorlardı.

Kızaran eti ateşin etrafına tünemiş avcılar zevkle seyrediyordu. Kadınlar ayine şimdiden başlamıştı. Bir dişi “Koyma beni burada, geleceğim yanına orada, karnın aç ise yiyeceğim seni şurada.” Şeklinde şarkı söylemeye başladı. Dişinin sesi çok etkileyiciydi. Yemek öncesi atmosfer tüm avcıları cezbediyordu. Sessizlikleri ve dikkat kesilmeleri buna işaretti.

Nar gibi kızaran et kısa süre sonra ateşten indirildi. Bir hayvan derisinin üzerine kondu. Orupta ilk lokmayı alınca avcılar kızarmış geyiği yemeye başladı. Avcılar hayvandan keskin taşlarla büyük bir parça koparıyor yerine oturuyordu. Klan otuz altı kişiydi. Et hepsine yetti. Geri kalan parçalar ve kemiklere klanın kedi ve köpekleri yanaştı ve ziftlenmeye başladılar. Bir iki köpekten çekinen birkaç kedinin yiyecekleri ayrılıpta verildi.

Gece olmuş ayin başlamıştı. Orupta ve arkadaşlarının taştan yonttuğu T şeklindeki ve üzeri figürlerle bezeli dikitin önündeydiler. Önce dikitin önünde sözlerle defalarca secde yaptılar. Sonra düzenli bir şekilde halka olup dikitin etrafını birkaç kez dolandılar. Yabani bir insan bu ayini görse cezbeye girebilirdi. Çünkü onlar böyle esrarengiz şeyler bilmezdi. O an Orupta’nın aklına bunlar geliyordu.

Orupta “Şimdi yıldızlara yakaracağız. Herkes dikitimizin yanına sırtüstü yatsın ve yıldızları temaşa etsin. Ben demeden kimse konuşmasın ve yerinden kalkmasın.”

Uzun süre sırt üstü yatarak yıldızları seyrettiler. Bu onları biraz olsun coşturdu. İr iki avcı konuşacak oldu. Yanlarındakiler onları susturdu. Gökyüzünde kayan yıldızlar gördüler. Esrarı bilenler sirius takım yıldızına odaklandı. Her üç yıldıza düşünceleri ile daldılar.

Orupta içinde bu kadar coşkuyu beklemiyordu. Sanki bütün bilge ataları onunla birlikteydi.Şu an baktığı sirius takım yıldızında onu yalnız bırakmadılar. Babasını düşündü. Onun babası ve onun da babasını. Acaba önceki nesli ne kadar geriye gidebilirdi. Babası Orupta’ya tüm avcıların sirius’tan geldiğini söylemişti. Buna hayvanlar da dahildi. Gözlerinden bakan o şey siriusta yaratılıp dünyaya getiriliyordu.

Babası ona “Oğlum öyle gizemler var ki değerlendirilemeyeceği için boşa gitmesinden dolayı bazı şeyleri sana söylemiyorum.” Demişti. Buna göre ilk insandan bu yana gizemli bilgiler azalarak aktarılıyordu. Keşke bilgiyi tutacak bir şey olsa. Keşke o gizemli şeyleri anlamlandırıp figüre dönüştürsem. Elden ne gelir.

Mesela düşünce hiçbir zaman bir dikitte fügüre dönüşmez. “ Orupta böyle düşünüyordu yıldızlara bakarken. Ataları avcılara isim koymayı başarmıştı. Neden kendisi başarıya ulaşamasındı. Belki inançlarını zamanla doğanın dengesine katabilir ve o muamma şey kolayca dile, kolayca figüre dönüşebilirdi. Henüz bunun erken olduğunu bilecek kadar zekiydi.

Sırt üstü dinlenmeyi Orupta’nın “Tamam.” Demesiyle bıraktılar. Şimdiki fasılada yıldızlara bakarken ne düşündüklerini birbirilerine anlatmak vardı.

Meluktu “Bugün yaşamadığım bir sevinci düşünüyordum. Her zaman güzel bir şey olunca –bugün bu, çöplere bulduğumuz çaredir-hep bir bilgi bulurdum. Bilgi bilgiyi doğurur bilirsiniz. Bugün aklıma hiçbir şey gelmedi. O yeni bilgi denen şeyi sirius yıldızlarına bakarken buldum. Sıkı durun o, taşın, toprağın, ağaçların da bir canı olduğudur. Mesela bir taş bir yere gitmek istediğinde insanı kullanır. Bu taştan insana vahşi bir hayvana taş atma isteğiyle aktarılır. Bir taş yıllarca bu hareketi bekleyebilir. Biz böyle miyiz, canımız istediği zaman hareket ediyoruz.”

Candeme araya girdi. “Hareket üzerine bir şey söyleyeyim. Uzakta olan neden hep küçük görünür. Çünkü uzakta olanın üzerindeki o gizemli şey onu küçültür.”

Orupta araya girdi. “Bende bir şey söylemek istiyorum. Düşünce denen şeyi hayal edebiliriz ama gösteremeyiz. Bunu bulursam dikili taşın üzerine işleyeceğim. Candeme’nin dediği gibi düşünce de bir canlı olmalı. Tıpkı taşlar gibi düşünce de bize itaat ediyor. Nasıl itaat ediyor derseniz bunu şöyle söylerim. Düşünce canlı olduğuna ve vücudumuza girdiğine göre hem her yere girebilen, hem görünmez, hemde bir enerjisi var. Vücudumuz enerjisi olan görünmez bir ışık küçüklüğündeki düşünceleri yakalamak için gözlerimizden bakan o şeyin derinliklerinde girdap oluşturup dönüyor. Ve görünmez ışık taneciği denen düşünceyi yakalayıp bize veriyor. Biz de bu düşünme olayını gerçekleştirerek bir şeyler biliyor, bir şeyler hayal ediyoruz.”

Orupta’nın bu açıklamasına avcılar hayran kaldı ve bunun üzerinde uzun süre durdular. Ona bir girdabın görünmez ışığı yakalarken ki figürünü dikit taşına çizmesini teklif ettiler. Orupta “Bu henüz erken. Gelecek kuşaklar bizi yanlış anlayabilir.” Çıkışını yaptı.

 
Toplam blog
: 235
: 350
Kayıt tarihi
: 14.09.10
 
 

1973 Karabük doğumluyum. Üniversite uluslararası İlişkiler mezunuyum. Arkeoloji ve okültizm ilgi al..