Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Ocak '14

 
Kategori
Basın Yayın / Medya
 

Gökovalı: " Ne Mutlu Bize Ki, "Ege'nin Balıkçısı" Var !..

Gökovalı: " Ne Mutlu Bize Ki, "Ege'nin Balıkçısı" Var !..
 

Ara Güler'in bir fotoğrafı: Balıkçı


 

 

 

 

O şimdi, Bodrumun ta göbeğinde, vızır vızır  motorlu vasıtaların gelip geçtiği yerde, taşların arasında boynunu uzatmış, o kocaman sesiyle “hey gidi hey” çeke çeke  Bodrumu ve onun mevsimlik insanlarını seyreyliyor.

Onca gürültü patırtı arasında, Balıkçı’nın büstü, sıkıntılı duruyor.  Yanı başında uzanan  masa gibi, kaldırım gibi, tozlu kaba taşlar arasına sıkışmış vaziyette. Yaz kış, Bodrum’un yağmurlarıyle canlanıyor, güneşi ile kavruluyor ama, gık’ı çıkmıyor. Eee, Bodrumlu olmak kolay değil.

BUNCA GÜRÜLTÜYE RAĞMEN:   Balıkçıyı bu sefere sıkıntılı gördük. Sanki gökyüzünün tavanı çökmüş evinin zemin katına paldır küldür düşmüş endişeli, sıkıntılı  bir hali var Halikas Balıkçı’sının. Ve de, gözlerini son santimine kadar açmış, öylece gelip geçenlere bakıyor.

Halikarnas Balıkçısı Kabaağaçlı… Hani yere göğe sığdıramadığımız. Bodrumu keşfeden. Bodrumu yaratan, Bodruma can veren, Bodrumu  yedi düvele tanıtan, ismini, deniz dibi cinlerine öğreten, esip gürlediği zaman “Merhaba” sıyle gönülleri fetheden, hani şu mavi Yolculuğun sahibi, yaratanı, has adamı, nefesi bile mavi mavi kokan adamı, Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir Kabaağaçlı.

Bu dünyadan göç edeli şu kadar yıl oldu, o  büstü oraya konuldu konulalı,  endişeli bakışları hiç eksilmedi o Bodrum üzerinden. O kirpikleri toz içinde kalan, yüzündeki gerili hatlarıyle gelen geçene seslenip de laf anlatamamanın gizli sancısını, kasvetini mi çekiyor dersiniz?

VASİYETİ AYNEN UYGULANDI  : Başına gelecekleri bildiği için, “Yüzüm Arşipele dönük olarak, beni bir dağ tepesine gömünüz. Taş maş da istemem yanı başımda, ötemde beride” derken, insanlığa neler demek istemişti. Aynen  yüzü Akdeniz’e dönük olarak, vasiyeti gereği orada yatıyor işte. Bir sanatçı dost da, sokak arasında boş bir yere  büst  olarak Balıkçıyı koymuş, dikmiş oraya. Yıllar geçince de  o yer, şimdi trafiğin ortasında kalmış. Her yerde gürültü,  her yerde korna sesleri. Başı şişiyordur Balıkçının.

BALIKÇI’NIN MANEVİ OĞLU:  O’nun manevi oğlu Şadan Gökovalıyı bilirsiniz değil mi? Kendileri, Halikarnas Balıkçısı ve Azra Erhat’ın da manevi oğlu olarak bilinir. Şair, yazar, gazeteci, turist rehberi, mitolog ve eğitimci... Sorduk kendisine, “Balıkçı bu kadar curcunalı kalabalığa nasıl dayanıyor?  Sağ olsaydı da dayanabilir miydi?” diye. Cevabı kısa oldu: “ O, azgın denizlerin, deniz dibi cinlerinin, fırtınalı gecelerin içinden gelme bir insan. O, gözleriyle konuşur. Geride kalan insanlığa tebessüm ederek bakar. İnsan sevgisi vardır onda” diye cevapladı kısaca.

“Balıkçı’nın ve Azra Erhat’ın manevi evladı olmak, onurumdur.” Diyen Gökovalı, şu anıyı aktardı: “Şadan Gökovalı’ya arkadaşım, oğlum desem azdır. Çünkü mevcut insanlar arasında beni temadi (devam) ettirecek, daha doğrusu temadi ettirmeye en müsait insan odur. Ölsem, ölüm bana galebe çalmamış olacak. Çünkü Şadan var’’ (Halikarnas Balıkçısı, 18 Haziran 1973) Balıkçı, böyle söylemiş vaktiyle.

NASIL TANIŞMIŞLARDI? Balıkçı’nın hayatına girmem son derece kolay oldu. “Merhaba, ben Şadan Gökovalı, senin Gökova’ndan” dedim. “Öyle mi” dedi. Çabucak ısındık birbirimize. O, çeşitli dillerdeki kitap ve makalelerini daktilo edecek birini arıyordu. “Benden uygunu bulunamaz” deyip kaptım bu işi. Bir süre sonra, bu hizmet için para kabul etmiyorum diye yazılarını bana vermek istemez oldu. Yazılarını daktilo etmekle, onları ilk olarak ben okuduğum için memnuniyetimi dile getirdim. Öldüğü 1973 yılına dek hemen tüm makale, öykü ve romanlarını ben daktilo ettim.” Diyerek özetledi.

Prof. Dr. Şadan Gökovalı, mütevazi bir insan. İçten ve samimi. Bakanlığın “Profesyonel rehberlik kursunu birincilikle bitirdi. “Tanınmayan yerin sevilemeyeceğini, sevilmeyen yerin vatan

olamayacağını düşünürüm diyen Gökovalı,, Muğla Gökovasında hala, muhtarın oğlu diye anılır.

Arkadaşımızın pek çok öğrencileri arasında Mustafa Balbay, Atilla Sertel, Yılmaz Özdil başta olmak üzere İzmir’deki gazetecilerin büyük bir kısmı, kendisinin öğrencisi. Gökovalı: “Birçok öğrencim, şu üniversiteden mezunum yerine “Şadan Gökovalı’nın öğrencisiyim” der. Bu da parayla pulla sahip olunacak bir şey değil. Diyor.

Evet!  Söz Halikarnas Balıkçısından açıldı. Onun manevi oğlu Şadan Gökovalı ile  devam ettik..

Bodrum insanları, beyaz evleri ile, üst üste yaşıyor. Yazın herkes Bodrumlu. Aşağı kurtarmıyor. Yazın, herkes 'Sürgün'. Hem  de 'Gönüllü.  Cevat Şakir, o saf, o bakir ama manalı sessizliğinin içinden bir sürgün felsefesi yarattı kendince. O, 'Sürgün'leri' bile maviye boyadı. Rüyalar, hülyalar bile mavi buralarda şimdi. Her yer, mavi mavi, masmavi. Mavilikler tütüyor bu diyarlarda. Yaz ve kış...

Ama, ne garip tecellidir ki, hep onun sırtından geçinmiş olan, kendisine paravana etmiş olanlar, o’nun mezarının nerede olduğunu bile bilmemeleri, onların samimiyetini gösteren acı bir tablo değil mi ?

Yazıyı, Balıkçıu’nın manevi oğlu Şadan Gökovalı’nın seslenişi ile bitirelim: “ Ne mutlu bize ki, Ege’nin bir Balıkçı’sı var!”

 

 

 

 
Toplam blog
: 1616
: 918
Kayıt tarihi
: 13.08.06
 
 

Hayatın dikenli yollarından geçmenin  sırrı, aralarından çabuk geçmektir. Ümit, naylon çorap giyd..