Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Aralık '07

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Gül ve dikeni ve bülbül

Bilinen bir öykü bu.
Aşk da öyle ama insanlığın var olduğu günden bu yana hep o anlatılır. Anlatanlar hep başka başkadır ama.
Bu öykü merhameti ve vijdanı olmayanlara ithaf edilmiştir.

DİKEN BÜLBÜLÜ VE GÜL.

Gülün beyaz, bembeyaz rengine hayran, beyazlığına vurgun, beyazlığına aşıkmış, kokusundan çoook sarhoş oluyormuş bülbül. Bu Hayranlık ve bu sarhoşluk içinde güle olan aşkını, hayranlığını ve gülün güzelliğini güle anlatmak için gelip konarmış gün ağarmaya başlarken gülün dalına. Sesinin olanca berraklığı, gürlüğü ve güzelliğiyle, en güzel nağmelerle anlatmak için ötmeye başlarmış.

Sabah rüzgarı, namı diğer bad-ı saba boş durur mu hiç, dağlardan kalkar esermiş. Estikçe de sallanırmış gülün dalı. Gül dalı incedir, gülün dalı sallanıyor işte… Ve aşık bülbül düşmemek için o minicik tırmakları ile daha sıkı, daha da sıkı tutunurmuş ve yaslarmış göğsünü dala. Yaslandıkça, gülün, kendini koparmak isteyen ellerden korunmak, insan ellerinden korunmak için oluşturduğu dikenlerinden biri batarmış göğsüne de bülbül bunu ayırdına bile varamazmış aşkının yoğunluğundan, güzel kokunun sarhoşluğunun dozundan. O’nun bir tek ereği varmış. Güle aşkını anlatabilmek. Bad-ı sabanın derdi de gülün dalını sallamak değilmiş aslında. Bülbülün aşkla anlattıklarını, oluşturduğu güzelliği uzaklara, ta uzaklarda yaşayanlara götürebilmek, duymalarını sağlamakmış aslında.

Gülün dalı durmadan sallanır belki de gül, bülbül düşsün diye özellikle sallamaktadır. Kim bilebilir ki. Ama bülbül aşık, bülbül aşkını anlatmakta kararlı, Gülün duyarsızlığı umurunda bile değil. O aşkını anlatırmış en güzel nağmelerini, sesinin olanca güzelliği ile duyurmaya çalışırmış. Ama rüzgar bir yandan, gül bir yandan sallayıp duruyorlar. Bülbül inatçı, aşkını anlatmakta kararlı ve düşmemek için daha sıkı, daha daha sıkı, daha daha da sıkı tutunur ve yasladıkça yaslarmış göğsünü, yasladıkça daha da derine girermiş diken. O hala ayırdında değil göğsüne batan dikenin. O’nun derdi anlatmak, anlatabilmek, anlaşılabilmek. Kanının ılık, ılık aktığının, ölebileceğinin ayırdında bile değil bülbül. Bülbül aşık, bülbül sarhoş. Biraz daha, biraz daha yaslanırken, duyarsız gülün dikeni de azıcık daha, birazcık daha batar taaa yüreğine, canevine ulaşırmış diken. Yorgunluktan, kan kaybından, aşkının sarhoşluğundan, anlatamamanın derdinden, günün ilk ışıkları ile sesi iyice kısılır, ve minicik ayakları ile tutunduğu, daldaki ayakları gevşer, başı yana düşer, bırakıverirmiş kendini ve ebediyen susarmış. Susarmış ama göğsüne saplanan gülün dikeni tutarmış dallarında aşık bülbülü, çevresi görsün ve çevresi ne kadar güzel olduğunun ayırdına varsınlar diye tutarmış dikeniyle, kendisine hayran ve kendisine aşık bülbülün o güzelim bedenini. Bencilce bir duyguyla hemde.

Olanların ayırdına varınca çevresi, ayıplamışlar gülü. Gül olmak için merhamet gerek, gül olmak için vicdan gerek demişler bad-ı saba esmez ve kokusunu taşımaz olmuş gülün, hatta o kocaman gövdesi ve bet sesi ile karga konmuş dalına gülün ve protesto etmek için gak gak demiş ve çevresindekiler gülmüşler güle de gül utanmış bu yaptığı ayıptan.

Düşünüyorum. Gülün kıpkırmızı olmasının nedeni, bülbülün aşkına karşılık vermemiş olmasından, utanmışlığından, yaptığı ayıptan, merhametsizce bülbülün ölümüne neden olduğundan olabilir mi?

 
Toplam blog
: 3
: 1557
Kayıt tarihi
: 25.12.07
 
 

"Anlamaz ham adam, olgun adamdan Söz hem az, hem öz gerektir vesselam"                   ..