Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Aralık '12

 
Kategori
Öykü
 

Gülün dikenleri

Gülün dikenleri
 

1 KASIM 2012 HARF DEVRİMİ, 10 KASIM 2012 ATATÜRK'Ü AN(LA)MA ETKİNLİĞİNDE SUNULAN ÇİÇEKLER


Çocuk babasının suskunluğu üstüne gitmedi. Çok uzağında olmayan gül'ü gördü. Eğri, ince sapının tepesinde duran gülün kırmızısına uzandı. Küçük yapraklarının altında gizlenen dikenlerinden habersizdi. Sonra uzanıp yakaladığında, “ Of! ” diye ünledi. Parmağına batan dikenlerin verdiği acıyla uğraştı bir süre. Koparmadan kokladı, acısını unutmuştu. Birden yüzü gerildi, ağzı genişleyip büyüdü. Yanaklarında çukurlar oluştu. Böylece sevincini gül’e duyurdu. Duyduğu sevinci babasına iletmeden edemedi. 

- Babacığım, rengi gibi kokusu da güzelmiş!

Baba al rengin yanına doyuran kokusunu koydu. Birini diğerine yeğlemedi. Seçimi güç iki seçenek karşısında bulmuştu kendini. Sonra yaşamındaki yerini, başlangıcını anımsadı gülün.

Yaksan da gönlümü ince yerinden

Hercai menekşe lale güllere

Aşkımızı anlatıp sevindirsene

Kısa kesilmiş, koyu kestane rengi saçlarıyla düşleşen sevgilisinin soluklarını taşıyan dizeleri coşkuyla mırıldandı. Yüreğiyle doğrulup ötelerde kalan sevgilisine uzandı. Hiç eskimeden yakın duruyordu. Ak boynunda ellerini gezdirdiği o günleri unutamamıştı. Sonra boynundan aşağılara, dolgun göğüslerine uzandığını, sevgilisinin al al olan yanaklarını gördü. Uzun kirpiklerinin altında durup gizlenen kahverengi gözlerini aralamasını bekledi. Bir süre baktı gözlerinin derinine. Sıcak ve sımsıkı tutuşan elleriyle akasyaların gölgesinde mutluluğun doruğuna ulaştılar.

Sevdiğini uzaklarda kalan teninin sıcaklığıyla anımsadı. Baba olması, yıllar önce duyup taşıdığı sıcaklığı yitirmesine engel değildi. Evinin gizil bir köşesindeki anılar defterine uzandığında geçmişin güzelliklerini buldu.

Anılar defterine yapıştırdığı akasya yaprağının yarısı – Öptüğünde ağzını dolduran sevgi sözcükleriyle yüklü dudak izlerini taşıyordu. – temmuzun yakan güneşini getirip önüne serdi. Baba, koyulaşıp kızaran akşam güneşinde martıların çığlığına, iki sevgilinin bozulan birlikteliklerine çok uzaktı şimdi. Anılar defterinde duran yarım yaprak yeşilini her geçen gün közlenen bir yüreğe bırakıyordu.

Önceleri taşıdığı yürek değildi şimdiki. Kabarıp atan, sıkıştıran, kimi zaman kütürdeyen bir yürekle duyumsuyordu geçmişi. Oğluna dönüp baktığında duyup düşündüklerinden sıyrılamamıştı. 

Esen yelden sakınırım seni ben

Sevgilisinin soluklarını, kaygılarını taşıyan bir başka dize anılar defterinden gülümsedi. Sevdiğinin duyduğu korkular, birlikteliklerinin sürmeyeceği sezgisi dizelerde yinelenmişti.

Aşkına karşı koyan babasını boz bulanık ötelerde gördü. Öfkeleri, gürleyip yağmaları geçmiyordu. Uzlaşmadan babasına direnip durdu. Coşkusunu, aşkını kabına sığmayan delikanlılık çağında buluyordu. 

Bireyciliği yere vurduğu gecelerin birindeydi. Coşkuluydu. Kendini dinleyenlerin arasında soran bakışlarıyla O’nu gördü. Elindeki kağıttan gözlerini ayırıp bir süre baktı. Kimsin, ne zaman aramıza katıldın demedi. Kağıt üstünde engelleri aşıp yol gösterdi dinleyenlere. Gecenin derininde inandırıcılığını sürdürdü.         

Yüreğini yıllar ötesine taşıdığında gördükleri bugünkülerden çok uzaktı. Baba olmadan önce duymadığı, tatmadığı bu korkular gelip yer etmişti yüreğinde. Direnişleri karşısında gerileyen babasına içten içe hak veriyordu. Artık bireysel kaygılarına meydan okuyan adam değildi şimdi. Böylesine değişmesinin nedeni oğlu muydu? Yoksa inandığı, baş koyduğu büyük sevdadan mı ayrı düşmüştü?        

Olumluyla olumsuz arasında gidip gelirken dünü kurtarmanın yolu yok muydu? Gecenin derininde süren toplantılara, öfkelenmelerine usu tanıktı. Yan çizenlere yıldıran bakışlarla dur demesini bilendi. Tüm bu geçmiş bir kalemde silinebilir miydi?          

Baş koyduğu büyük sevdadan ayrı düşünce baba olma özrünü, oğlunun geleceğini savunmasına dayanak yaptı. Kol kanat gerip “ tüm yellerden sakındırmak ” istiyordu oğlunu.          

Usuyla yüreği kapışmıştı bir kez. Uzlaşıp anlaşmaları olanaksızdı.Yüreğinde oğlunu, bugününü; usunda gerçekleri, dünü taşıyordu. Başkalarını umutlandıran, direnen bilinci yenik düşmüştü bireysel kaygılarına. Bu tükenmişliği, şaşkınlığı başkalarının başarısıydı. 

Çocuk, gülün dikenini parmağından çıkardı. Parmak ucunda iri, gül kırmızısı bir kan damlası görüldü. 

- Yaa! Dikkat etmezsen gülün dikenleri böyle kanatır.

Çocuk, babasını söylediklerinden uzakta, gülen menekşenin morunda, çok yapraklı papatyanın sarılarında yeni dostluklara koşuyordu.   

 

 

 

 

 

 
Toplam blog
: 1064
: 732
Kayıt tarihi
: 24.03.12
 
 

Türkay KORKMAZ, umuda yolculuğu ertelemez. Mermeri delenin damlanın sürekliliği olduğunu bilir. Y..