Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Ekim '08

 
Kategori
Siyaset
 

Gündemi zorlayan tehlikeli bir yazı “aslında ben buydum”

Gündemi zorlayan tehlikeli bir yazı “aslında ben buydum”
 

Yazılar

Düşünülmüş, şehit aileleriyle kurulan duygudaşlık, ne yapılabilir sorusunu sordurmuş, cevaplar ise kendiliğinden oldukça radikal çözüm önerileri üretmiş.

Yazılar böyle.

Yeni ölümlere kurulmuş.

Neredeyse tüm yazılar…

Bu sürecin ölümcül karamsarlığı “normal olarak” bazılarımızın yazılarına da işlemiş. İşleyecek de. Çünkü kurgu budur: harekâta uğrayan toplumdur, kurumlar değil.

Bugün AB, ABD ve iç güçlerin kıskacına alındığı kimi çevrelerce belirtilen kesimin bu dengeler/dengesizlikler savaşında yapması gerekenler işlenirken, aslında ve öncelikle ülkedeki iktidar mücadelesinin boyutlarına göz atılması gerekmektedir.

Söyledik ya, yazılar böyle…

Nedir?

İktidar mücadelesi derken, elbette yönetime halkoyu ile gelmek için verilen demokratik çabalardan bahsedilmemektedir. Denilmek istenen onun dışında ama tamamen “bir” iktidar olma mücadelesine yapılan vurgudur.

Bugün gelinen noktanın bir yana daha eğimli/eğilimli bir “koalisyon” olmadığını söylemek zorlaşmaktadır. Şunu belirtmeliyiz ki, özellikle taraflardan biri için (artık diğer taraf da aynı düşüncede) beklenmedik kazanımlar vardır.

Söylenmek istenilen şudur: Taraflar memnun (mu?)

Artık felsefecinin sorması muhtemel “nedir?”li sorularına da ihtiyaç yoktur.

Hazırlıklar

Örneğin suçun şahsiliği ilkesinin aydın nezdinde kaldırılmasının anlamı, yapılması mümkün bir takım toplu eylemler için (bunlara karşı çıkmakla kalmayıp büyük bir olasılıkla yazılarıyla konuşacak olan) tabanı hazırlama çalışmalarıdır.

Bu düşünceye koşut olarak bazı aydınlarımız neredeyse terör suçlarını işleyen teröristlerin etrafındakilerle birlikte derdest edilmesi yönünde “tuhaf bir şekilde haklı!” görüş bildirecek duruma doğru sürüklenmektedir.

Değişmeler

Düşününüz ki, 1982 Anayasasını %99 oy ile hayata geçiren bu halkın oylarını verirken zamanın koşulları üzerinden tam anlamıyla bir siyaset yapılmıştır. Darbeyi yapan Kenan Evren, büyük kitlelerin katılımıyla olağanüstü mitinglerle karşılanırken, darbe karşıtlarının, özellikle bir zamanlar “halkın Kara oğlanı” olarak nitelenen Ecevit’in müthiş bir muhalefetiyle karşılaşmış, anılan, zamanın yönetimi tarafından derhal derdest edilmiştir. 1974’ten 1980’e, 6 sene içinde neler değişmiştir ki, bir zamanlar halkın kahramanı olan bir siyasetçinin arkası (içi) boşal/tıl/mıştır?

Bush-Ecevit görüşmesinde neler olmuştur ki, Amerika dönüşünde koalisyon devam edememiştir. “Siyasi intihar” olarak nitelendirilmesine rağmen neden Bahçeli seçim kararında ısrar etmiştir?

Sorular

Örneğin Ergenekon duruşmalarına paralel olarak, özellikle şehirlerdeki bölücü terörün, elebaşı Öcalan’ın kötü muamele gördüğü söylemleriyle tırmanışa geçmesi, Ahmet Türk’ün ve diğer, malum parti tarafından özellikle seçilen bayan milletvekillerinin kışkırtıcı söylemleriyle birlikte aynı zaman diliminde yer alması ne kadar rastlantıdır?

Barzani ile doğrudan görüşmelerin başlaması, terörün tırmanmasında bir etken midir?

Bahse konu söylemler çünkü fırtınayı ne kadar kalıcı kılma çalışmaları olsa da, bir o kadar da yapanların eylemlerini meşrulaştırma çabaları mıdır?

Mesela İmralı’dakiyle görüşmelerde bulunanları servis yapan bir “taraf” diğer tarafın girişebileceği eylemlerin ne kadar farkındadır? Farkında mıdır? Bunu farkında olduğu için mi/olmadığı için mi yapmıştır?

Kim Aktütün diyerek Kandil fotoğraflarının servisini yapmıştır? Amaca ulaşılmış mıdır? Amaç nedir?

Başaramadınız. Başarmaya geliyoruz fısıltıları, muhalefetsiz ve her şeye rağmen bir “geldik” ile bitecek midir?

Buna, gerekirse darbeyi yaptıracak/yapacak, yerine getirecek yenisini yetiştirecek/yetişecek düşüncenin bir kararıdır diyebilir miyiz? Böyle bir durum olacak mı?

Ülkedeki tüm televizyon kanallarının, aslında tamamen bu düşüncenin bir ürünü olan yayınlarıyla “yanındayız-karşısındayız” ikilemini bilmeden/bilerek derinleştirdiğini söyleyebilir miyiz?

Yanındayız diyenlerin kimin yanında, karşısındayız diyenlerin kimin karşısında olduklarını söyleyecek biri var mı?

Aramalar

Ya da kısaca, “ben kimim? Duruşum bu mu?/Görüşüm ne?” sorusuna cevap verecek birisi…

Veya en kökten “ben buyum” diyebilen birisi…

Var mı?

Sonuç

Kimsenin kendisi için “aslında ben buydum” dememesi dileğiyle…

Aynı düşüncede olanların bulundukları yer bağlamında karşıtlıkları söz konusu.

 
Toplam blog
: 340
: 1591
Kayıt tarihi
: 10.03.08
 
 

Basınla ilgili bir kuruluşda çalışmaktayım. Uzun yıllar basınla ilgili konularda danışmanlık yapt..