Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Nisan '08

 
Kategori
Eğitim
 

Güneş Ülkesi

Yazarı: Tommaso Campanella

Kitabın konusu:

Güneş Ülkesi, Campanella’nın günün birinde gerçekleşeceğini düşündüğü bir devlet tasarısıdır. Campanella, bütün kötülüklerin ve haksızlıkların kaynağını; insanın kendisinden başkasını düşünmemesinde, dünya malını benim senin diye paylaşmasında bulur. Campanella yine bu kitapta, özel yarar kaygısından uzak olan insanların başkasını daha çok düşüneceğini ve bencil davranışlardan uzak kalacağını vurgular. O’na göre Güneş Ülkesi’nde her şey devlete ve genel yarara hizmet etmelidir. Bu da sosyalizmin temelini oluşturmaktadır.

Yazar hakkında bilgi:

Tommaso Campanella, 1568’de İtalya’nın Calabria Bölgesinde Stilo kasabasında dünyaya gelir. Campanella, düşüncelerini yirmi yedi yıllık hapis hayatıyla ödemiş bir düşünce kahramanıdır. Daha küçük yaşta, üstün zekası ve okumaya olan aşırı tutkunluğuyla dikkati çeker.

Öncelerin dinsel konulara ağırlık veren Campanella, daha sonra kendini felsefeye verir. Campanella yirmi iki yaşında ilk eserini yazar. Eser Cizvitlerin saldırısına uğrar. Sapkınlık ve büyücülükle suçlanan Campanella, Papa’nın emriyle Stilo’ya dönmek zorunda kalır. Stilo manastırında boş vakitlerini okumak, bilgisini arttırmakla değerlendiren Campanella, çok geçmeden ‘bu dar ve karanlık hapishaneden’ kaçar. On yıl, İtalya’yı baştan başa dolaşır. İtalya’nın hemen bütün büyük kentlerini gördükten sonra, Stilo’ya döner ve bütün Güney İtalya’nın, İspanya’nın sömürgesi haline geldiğini görür.

Yurdunu, İspanyol esaretinden kurtarmayı düşünen Campanella bir ayaklanma tertiplemeyi planlar ama, ayaklanma önceden haber alınarak önlenir. Campanella da yakalanarak Napoli’ye götürülür. Atıldığı hapishanede korkunç işkencelere uğrar. Campanella’nın hapis hayatı 1626’da sona erer ve 1639’da, yetmiş bir yaşında ölür.

Kitabın özeti:

Cenovalı bir kaptan bir adada mahsur kalır ve başından geçen olayları, o yerin halkının yaşayış ve kültürünü, dönüşünde, Ospitalario adında bir kişiye anlatmaya başlar. Ospitalario sorar, O cevap verir. Önce Ospitalario o yerin nerde olduğunu nasıl bir kent olduğunu merak eder ve Cenovalı kaptana sorar: O’da uzun uzadıya anlatmaya başlar. Genişçe bir ovada yükselen bir tepenin üzerinde kurulduğunu, büyük tapınaklarının ve konaklarının olduğunu, kentin yedi halkaya bölündüğünü, her bir halkanın bir gezegenin adının taşıdığını, anlatır.

Sonra Ospitalario Cenovalı Kaptan’a, Güneş Ülkesi adı verilen bu yerin nasıl yönetildiğini sorar, Cenovalı Kaptan gene anlatmaya başlar. Güneş ülkesinde en büyük yönetici bir başrahip olan Hoh’dur. Gerek dünya işlerinin, gerekse ahiret işlerinin başı odur. Yetkisi mutlaktır, verdiği yargılar kesindir. O’a kimse ses çıkarmaz. Hoh’un; Pon, Sin ve Mor adlı eşit yetkide üç yardımcısı vardır. Bizim dilimizde bu Güç, Akıl ve Sevgi anlamına gelir.

Güç; barış ve savaşla ilgili bütün işleri yönetir. Yani; askerlik işlerinde ki en yüksek yetkili kişi odur. Aklın görevi ise, serbest mesleklerin, bilim adamlarının, eğitim işlerinin ve okulların yönetimidir. Sevgi’nin görevi ise; üreme işleridir.

Cenovalı Kaptan, Ospitalario’nun Güneş Kentinin nasıl yönetildiği, halkın nasıl eğitildiği sorularına şöyle cevap verir: “Bu ülkenin insanları Hindistan’daki baskı ve zorbalıktan kaçmışlar ve filozofça ortak bir toplum kurmaya karar vermişler. Burada yaşayan insanlar arasında mal-mülk, kadın ve akla hayale gelecek her şey ortaktır ve paylaşma işini de yöneticiler üstlenmiştir. Güneş Ülkesi’nde; büyüklük, cesaret, namus, cömertlik, çalışkanlık, tokgözlülük, adlarını taşıyan yöneticiler vardır. Kim çocukluğunda, okulda bu erdemlerin birine en fazla eğilim gösterirse, bu göreve seçilir. Ayrıca; Güneş Kentte bütün diller öğrenilir. Ancak yabacı dil üzerinde o kadar da hassasiyetle durulmaz. Çünkü ülkede gramerci denilen yetişmiş kişiler vardır.

Dünyanın dört bir yanına elçiler salınır. Çeşitli ulusların töreleri, yolları, yasaları, tarihleri öğrenilir. Güneş Ülkeliler çocuklarını, ta ki bir yaşından itibaren eğitmeye başlarlar. Çocuklar, bir-üç yaş arası, tapınakların duvarlarının etrafında dolaşa dolaşa, duvarlardaki resim ve yazıları öğrenirler. Güneş Ülkeliler eğitimde erkek kız ayrımı yapmazlar. Hayatın her alanına ait bilgilerin öğrenilmesini sağlarlar. Bu da Güneş Ülkelilerin halkının eğitimine ne kadar önem verdiğini bize açıkça gösterir.

Güneş ülkesinde, yardımlaşma, dayanışma bilinci ve topluma yararlı olma isteği hakimdir. Bunun sonucu olarak da güneş ülkesinde özel mal mülk kavramı denen şey olmamaktadır. Ayrıca Güneş Ülkesinde çalışma bir angarya olmaktan çıkmış, bir zevk halini almıştır. Aylaklık, ayıp yüz kızartıcı bir şey sayılmıştır. Çalışma konusunda kadın erkek ayrımı yapılmamış; ancak kadınlara daha çok hafif işler yaptırılmış, erkekler ise ağır işlerle uğraşmışlar.

Güneş Ülkesinde mal mülk ortaklığının yanında, kadın ortaklığı da vardır. Kadın ortaklığı sadece yöneticiler için değil, tüm toplum içindir. Bu da onların, insanlar arasında ayrım yapmadıklarını, üst statüye sahip olanların ayrıcalıklı olmadıklarını gösterir. Ayrıca bu kadın ortaklığının amacı; kan bağıyla herkesi birbirine sıkı sıkıya bağlamak, kıskançlıkların, kinlerin önünü almaktır. Bunun temelinde Campanella’nın soyun üremesine ve çocuk eğitimine verdiği önem de yatmaktadır. Fakat, Güneş Ülkesinde bu kadın ortaklığının bir gün bırakılacağına inanılmaktadır.

Güneş Ülkelilere göre, insanın kendine ait; bir evi, bir karısı ve kendi çocukları olduğu zaman mal mülk derdine düşer. Bencillik, kin, nefret de bundan doğar. Böylece Güneş Ülkeliler bencilliğin amacını ortadan kaldırmakla, onu yok ederler ve bunların yerine ortak yaşama sevgisini koyarlar. Onlara göre; yurt sevgisi, kişisel çıkarlardan vazgeçildiği sürece artar.

Güneş Kentliler arasında, yararlı işler, toplum görevleri, sanatlar, bilimler eşit biçimde dağıtılır. Bu yüzden hemen hemen her kişiye sadece dört saat çalışmak düşer. İnsanlar zamanlarının geri kalan kısmını da okumaya, çeşitli ilmi tartışmalara ve gezmeye ayırırlar.

Ayrıca Güneş Ülkesinde kumar satranç, kağıt, zar gibi oturularak yapılan fiiller de yasaktır. Bu da Güneş Ülkelilerin vakitlerinin her anını çalışmaya, faydalı işler yapmaya ve eğitime harcadıklarını gösterir.

Güneş Kentliler birbirlerine kardeş derler. Yirmi ikisini aşanlara baba, bu yaştan aşağı olanlara da oğul denir. Gurur; onlarca kusurların en kötüsüdür. Gurur taslayan kimse en sert cezalara çarptırılır. Güneş Ülkelilere göre, yoksulluk insanları alçaltır, serseriliğe götürür ve insanlarda yurt sevgisini azaltır. Zenginlikse; insanları gurura, cahilliğe, küstahlığa, palavracılığa, bencilliğe götürür. Oysa her şeyin ortak olduğu Güneş Ülkesinde, herkes aynı zamanda hem zengin, hem yoksuldur. Zengindir; çünkü kent bütün ihtiyaçlarını karşılar. Fakirdir; çünkü kimsenin özel mal mülkü yoktur. Güneş Kentliler mala, mülke köle olmazlar, sadece onlardan yararlanırlar.

Güneş Ülkelilerin yemek bakımından uydukları kural şöyledir: Bir gün et, bir gün balık, bir gün sebze yerler. Dördüncü gün, mideleri yorulmasın ve organizma güçsüz duruma düşmesin diye yeniden ete dönerler. Sindirimi en kolay besinleri yaşlılara ayırırlar. Ama çoğunluk, günde iki öğün, çocuklarsa doktorların öğütleri gereğince dört öğün yerler. Güneş Ülkeliler genel olarak, yüzyıl yaşarlar. İki yüzyıl yaşayanlar da vardır. Ayrıca Güneş Ülkeliler yemeklerini ortak sofrada yerler. Bu sofrada hizmet eden gençler vardır.

Güneş ülkelilere göre dinliler; dinden uzaklaşıyorsa, din kurallarının sıklığından değil, daha çok dinsizlerle düşüp kalktıkları, şan şeref peşine düştükleri, mal mülk sevdasına, ten isteklerine kapıldıkları için uzaklaşıyorlar. Ancak Campanella burada dinden bahsederken, dinin gerekliliğini vurgularken, rahiplerin kutsal olduğunu, her halükarda onlara itaat edilmesi gerektiğini söylerken, Hıristiyanlığı o kadar ön plana çıkarır ve över. Diğer bir yandan da, İslamiyet’i kötülemekten ve Hz. Muhammed’i aşağılamaktan geri kalmaz. Bu durum bize, bir insanın ne kadar adaletli olarak geçinse de, kendi dininden başka dine hoşgörülü davranmadığını ve onun dini liderini dahi aşağılamaya gidecek kadar insafsız olabileceğini gösterir.

Güneş Ülkelilerin aslında kendi içlerinde savaşacakları kimseler yoktur. Çünkü onlar kendi aralarında zaten sevgi, dayanışma ve kardeşlik içinde yaşarlar. Onların asıl düşmanı onları kıskanan çevrelerindeki düşmanlardır. Güneş Ülkelilere göre; savaşın amacı düşmanı yok etmek değil, daha iyi hale getirmektir. Devletin, dinin ve insanlığın düşmanlarına karşı hiç acımadan savaşırlar. Güneş Kent ordusu, hepsi de savaş hilesi bakımından usta yetişmiş askerlerden oluşur. Onları, beş, sekiz ya da on komutan yönetir. Bunlar savaş işlerini görüşmek için toplanır ve aldıkları karara göre birliklerine kumanda ederler. Düşmanın önünden ilk kaçanlar ölüm cezasına çarptırılırlar. Ancak bütün ordu bağışlanmalarını ister ve teker teker suçu paylaşırsa ölümden kurtulabilirler.

Güneş Ülkesi adlı denemeden şu mesajlar çıkarılabilir:

1-İnsanların kendi menfaatlerini hiçe sayarak, toplumun bütünün yararını göz önüne aldıklarında, daha sağlıklı ve mutlu bir toplumun oluşacağı,

2-İnsanların hiçbir zaman umutlarını kaybetmemelerinin gerektiği, her zaman azimle çabayla çalışırlarsa, bir şekilde istediklerine kavuşabilecekleri,

3-Geçmişte yaşanan bazı güzelliklerin ileride de olabileceği, insanların gayret ve çaba gösterirlerse kazanamayacakları hiçbir şeyin olmadığı,

4-İnsanların başına ne gelirse cehaletten ve bilgisizlikten geleceği, bu yüzden başa geçecek yöneticilerin bütün konularda bilgi sahibi olması gerektiği,

5- Bir de ‘Ağaç yaş iken eğilir’ atasözünden hareketle çocukların eğitimine küçük yaşta başlanılması gerektiği vurgulanmaktadır.

Hacer ÜZÜMCÜ

 
Toplam blog
: 425
: 3089
Kayıt tarihi
: 06.12.06
 
 

Gazi Eğitim Fakültesi, Eğitim Bilimleri Bölümü, Eğitim Yönetimi, Teftişi, Planlaması ve Ekonomisi..