Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Eylül '10

 
Kategori
Deneme
 

Günlüğümün Önsözü

Günlüğümün Önsözü
 

Kelimelerin basitçe seçilmesinden ve kullanılmasından hiç hoşlanmam. Her cümlede edebi bir mana, felsefi bir derinlik ararım. Bu nedenle yıllar boyunca, zaman zaman heves ettiğim günlük tutma düşüncesini bir türlü gerçekleştirememişimdir. Çünkü kendimi olduğum gibi anlatabilmek, aktarabilmek kadar, beni tedirgin edebilecek pek az şey bulunur. Sanatçılar, bireysel üretileri içerisinde ebedi bir gerçeği, bir hakikati ortaya koymaya çalışırlar. Onlar büyük resmin, mutlakın peşindedirler ve onları bu hususta güdüleyen en önemli faktör, kendi hayatlarından hoşnut olmayışlarıdır. Bu nedenle sanatlarını, bir tür düşsel kaçış olarak, bir araç gibi kullanırlar.

Günlük tutma meselesine geldiğimizde ise, bu, hiç bir saniyesine tahammül edilemeyen gerçek yaşantılarımızın tekrarlanması, kayda alınması, yeniden yaşanmasıdır ki sanat vasıtasıyla çarpıtılan, tahammül edilebilir kılınan, en azından kendinden uzaklaştığımız realite, günlüğümüzde onunla yüzleşmek zorunda olduğumuz devasa ve korkutucu bir ejderha olarak karşımıza dikilir.

İşte bu yüzden günlük bana hep, en büyük düşmanımın -kendimin- karşısına dikilmek için yanıp tutuştuğum velakin realist bir korkaklıkla sürekli ertelediğim biraz gizemli ama cesurca bir uğraş olarak gözükmüştür. Onu bu denli esrarengiz ve ürkütücü kılansa "kendime karşı dürüst davranmak" zorunluluğudur. Aksi takdirde bu, hakiki bir şövalyelik değil, simülatif bir düşmanla dövüşmek gibi olurdu.

Üzülerek söylüyorum ki, şimdiye kadar gereken cesareti hiç gösteremedim. Kendimden, iç dünyamdan ve yaşantımdan alabildiğince kaçtım. Çünkü beynimin ücra köşelerinde dolaşan bastırılmış düşünceler ve kalbimin en kuytu köşeleri ebediyen karanlık ve sessiz kalmalıydı güvenliğim için. Bunları kendimle paylaşmak bile hiç de akıl karı bir fikir gibi gelmiyordu. İşte tam da bu noktada sanata sarılanların, sanıldığının aksine- iç dünyalarını dışa vurmadıklarını netlikle kavrayabildim. Onlar az veya çok kendilerine tahammül edemeyenlerdi. Elbette yarattıkları o düşsel dünyayı bilinçlerinin sınırında kabul etmezsek... Her sanatçının, içinde nefes alabildiği kavram, tasarım, renk ve şekillerden mürekkep ideal ülkeyi... Onlar bambaşka boyutların yeryüzündeki elçileriydi. Ruhları evrensel aklın, Tinin, İlahi ölçülerin doyumsuz, sonsuz ve zamansız algı ve kavrayışlarıyla buluşturuyorlardı. Yine de sanatçılar velilerden, erenlerden bir derece aşağıda bulunuyorlardı. Çünkü onlar gerçek dünyayla yüzleşmek, acınası hayatlarını yaşamak zorunda değildiler. Ama son nefeslerine kadar ejderhadan kaçmakla lanetlenmişlerdi.

Ben artık kaçmaktan yoruldum. Kendi tasarımım olan güvenli sığınağımda daha ne kadar direnebilirim ki! Düşmanımla yüzleşmek ve onu yoketmek zorundayım. Ancak o zaman bir filozof yahut sanatçı olmaktan çıkıp bir dervişe dönüşebilirim. Şimdiden kabuğumun çatlamaya başladığını duyumsayabiliyorum. Yoksa günlüğüme önsöz yazmakla meşgul olmazdım. İnsan kendi hakkında, kendi için tutacağı kayıtlara neden önsöz yazma gereği duyar ki? Sanırım halen edebiyatın güvenli sularında dolaşarak korkaklığımı sürdürüyorum. Ama bu bir günlük girizgahı olduğuna göre, daha iyimser yaklaşmak hakkını görüyorum kendimde. Hayır, şu anki çabam korkaklığımın eseri değil; bu defa değil... Yalnızca en büyük ve pek kudretli düşmanımla karşılaşmadan önce, akıllı bir asker gibi araziyi keşfediyorum.

 
Toplam blog
: 32
: 637
Kayıt tarihi
: 28.09.10
 
 

Şair ve yazar... ..