Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Temmuz '06

 
Kategori
Müzik
 

Guns değil, Axl ve dadaşları!

Guns değil, Axl ve dadaşları!
 

Kuruçeşme havası aldığımdan olacak, yazıya "Ay öyle muhteşem bi konsardı ki leğen kemiğim tavana vurdu, ay seyirci öyle muthıştı ki Axl'in gözü Türk modelleri görmedi falan yağnii.." gibi bir giriş yapmak isterdim. Hem de çok. Ancak gerçek pek öyle değil. Gazetelerde konseri izlemeyen editörlerin atacağı olası "Guns n' Roses, İstanbul'u salladı" başlıklarına çok takılmayın. İstanbul'u sallayan konserler gördük biz. Stadyumları hınca hınç dolduran ve her şarkıya eşlik edip, zıplamaktan yorulmayan kalabalıkları gördük. Bu onlardan biri değildi. Çok tanrılı dönemin temsilcilerinden Axl vardı, sahnedeki yabancılar hayatımız boyunca dinlediğimiz şarkıları çalıyordu. Ve biz otomatik olarak eğlendik. O kadar...

"Bu adam neden bahsediyor?" diyenler için açıklayayım. 12 Temmuz gecesi Kuruçeşme, 'glam rock'ın efsane grubu Guns n' Roses'ı ağırladı. Ben konserdeydim ve "Oradaydım" belgeseli tadı vermeksizin izlenimlerimi aktarmaya çalışacağım.

Öncelikle geçmişe dönüp Gn'R ile bağımı anlatmam gerekir. 90'ların başı olsa gerek. O zamanlar rock dinleyen yeni yetmelerde bir kamplaşma mevcut idi. Axl Rose ile Metallica'nın lideri James Hetfield'ın kavgalı olduğu haberi kulaktan kulağa yayılmıştı. O zamanki tek bilgi akışı buydu. Kulaktan kulağa. İnternet yoktu, MTV yoktu, "Metal Hammer" diye bir dergi vardı ama para yoktu. Zaten İngilizce bilgimde de sadece hummalı bir "hazırlık" vardı. O yüzden kulağımıza çalınan bu bilgi bizim için önemliydi. Axl, James'e küfretmişti. Türk gençliği de kamplaşmaya dünden razı olan genleri sayesinde bu kavgada saflarını aldı. O dönemde Metallica'nın karizması daha ağır bastı. Benim gibi çoğu kişi de Axl'e karşı tavır geliştirdi. Ha, Axl'ı tutanlar yok muydu? Tabi vardı. Kızlar..:)

İşte böyle bir dönemde Gn'R ve Metallica'nın Türkiye'ye geleceği haberleri dolaşmaya başladı. Evet, kulaktan kulağa. Kısa süre sonra Guns'ın 26 Mayıs 1993 İstanbul konseri biletleri satılmaya başlandı. Dedikodu gazetesine göre Metallica gelmiyordu. Bu nedenle iki konsere yetmeyen harçlık Guns konserine havale edildi. 26 Mayıs'ta çok çok iyi bir konser oldu, İnönü'de. Şovu Slash'in sivilcelerini sayabileceğim bir uzaklıktan izlemiş ve önde olduğum için bilet alırken haraç vermemiştim. Guns yine konsere geç çıkmış ama yine kendisini affettirmişti.

Konserden birkaç gün sonra ise TV'lerde Metallica konserinin reklâmı dönmeye başladı. Beynimden vurulmuşa dönmüştüm. Çünkü paraların hepsi Guns konserine gitmişti. James'i düşmanı için satmıştım. Neticede içim kan ağlayarak sahip olduğum tek para eden şeyi elden çıkardım. Nirvana 'Nevermind' CD'mi... O zamanlar CD değerli bir maldı. Taksileri süslemek için önünde uzun yıllar vardı.

Şimdilerde ise o günleri hatırlarken Guns'a haksızlık ettiğimi düşünürüm... MP3 çalarımda elim çoğunlukla Metallica'nın değil onların şarkılarına gidiyor artık...

Gn’R’DEN GERİYE NE KALDI?
12 Temmuz 2006 Guns n' Roses konserine geri dönelim. Konser öncesi beklentiler çok büyük değildi. Gn’R’den geriye bir “Gül” kalmıştı, “Silahlar” ise başka bir yerde patlıyordu. Axl’in kilo aldığı ve sesinin de kaybolduğu (ne demekse) söyleniyordu. Bu hayranları durdurmadı. Sadece adında rock olan büyük festivallerin Placebo gibi gruplarla övündüğünü düşünürsek çok da haksız sayılmazlardı.

Kapılar 18.30 sularında açıldı. Boğaza nazır olması itibariyle hoş gözüken Kuruçeşme Arena, rakı-balık için uygun olabilir ancak böylesine dev bir grubu ağırlamak için ideal mekan değildi. Fazla insan almadığı gibi stadyum konserlerinin ambiyansına asla ulaşılamıyordu. Ayrıca sahnenin bize göre sağ tarafına denk düşen portatif tribün, yer ve amaç itibariyle herhangi bir konserde gördüğüm en saçma yapıydı. Konser çıkışı Pendik'e gitmediğiniz sürece sizi almayan taksilerle başlayan ulaşım sorunu da cabasıydı.

Ve nihayet konser başladı. Saat 21.00’de gelmelerini hiç beklemediğimiz grup, bizi utandırmadı ve 2 saat rötar yaptı. Böylece grubun geç kalma geleneğinin Slash’ten veya Izzy’den değil Axl efendiden kaynaklandığı anlaşılmış oldu. O an "İyi ki Axl ile arkadaş değilim" diye aklımdan geçirdim. Hayatımın yarısı Kadıköy İskelesi’nde herifi beklerken geçebilirdi.

Konser beklendiği gibi “Welcome to the Jungle” ile başladı ve “Paradise City” ile sona erdi. Grup, en iyi albümü sayılan “Appetite for Destruction”ın tamamına yakınını çaldı. Buna “November Rain”, “Knock knock”, “Patience” gibi popüler şarkıları ekledi. Aralara yeni elemanların soloları ve yeni parçalar yapıştırıldı. Kulağa hoş geliyor değil mi? Tam öyle değil…

Öncelikle ses sistemi yetersizdi. Bazı şarkıların kimi yerlerinde Axl’ın sesi hiç duyulmadı. Bunda rock yıldızının ses erozyonu ile birlikte ses sisteminin de büyük payı vardı. Ancak asıl fiyasko gitar sololarıydı. Grubun yeni elemanlarının şarkı aralarında attığı uzun ve anlamsız sololar konserin tüm temposunu bozdu. Şarkılar arasındaki gereksiz boşluklar ve uyumsuzluk can sıktı. 1993’te tek vücut halinde çalan gruptan sonra adı Gn’R olarak anılan bir grubu böyle görmek içimi acıttı. Ayrıca gitarist olan anti karizmatik arkadaş, tarihin en iyilerinden biri sayılan “November Rain” solosunu berbat etti. Patience’ın solosunu bile çalamamayı başararak Slash’i yatağında dört döndürdü. Axl ise şarkı arasında boğaza bakarak, “Nehir var, botlar var, ay var, oh ne güzel ne güzel seni sevmek” gibisinden sözler sarf ederek, coğrafya bilgisinin “Boat on the river”dan ibaret olduğunu gösterdi.

Tabi ki çuvaldızı da biraz kendimize batırmak gerekir. Seyircimiz çok vasattı. Solo meselesinin bundaki katkısını yadsıyamasam da bir Guns hayranının Paradise City de zıplamamasını izah edemiyorum. Tüm konser boyunca toplu halde tempo tutmayı bile başaramayan seyircide Paradise’taki “Düdük sesiyle birlikte” bir hareket bekledim. Ama kendimi “Acaba pogo yaparsam, bardan atılır mıyım?” psikolojisiyle karşı karşıya buldum.

Kısacası, verdiğim her kuruşa değen bir konser oldu. (Çünkü para vermedim) Çok sevdiğim şarkıları, eski bir dosttan, güzel bir ortamda dinledim. Dozunda alınan alkolün(*) katkısıyla çok iyi vakit geçirdim. “Kötü konser yoktur, pahalı bira vardır” felsefesini keşfettim. Ama Axl, “Ben Gn’R’yim” demeyip, başka bir isimle grup kursaydı bana batmayacak olan ayrıntılar burada fazlasıyla canımı sıktı. Kendimi anne – babası anlaşamasa da onları bir araya getirmeye çalışan bir çocuk gibi hissettim. İzzy’nin sahneye çıkışının yarattığı coşku herhalde bundandı. “İyi ki 26 Mayıs 1993’te tüm harçlığımı onlara harcamışım” dedim kendi kendime... Çünkü ben Guns n’ Roses’ı yalnızca bir kez izleyebildim…

(*) Dozunda alkol: Kimsenin üzerine kusmadıysanız veya kustuğunuzu kimse görmemişse alkol dozunda alınmış sayılır.

Pearl Jam ile kollar yeniden "V"

 
Toplam blog
: 7
: 1568
Kayıt tarihi
: 07.04.06
 
 

Mehmet Özen 1977'de doğdu. Ancak fiilen yaşamaya 7–8 yaşlarındayken babasıyla gittiği Fenerbahçe - Z..