Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Nisan '08

 
Kategori
Haftasonu
 

Haftasonu; Rakı Tüketim Günleri

Haftasonu; Rakı Tüketim Günleri
 

Rakı şisesinde balık olma özleminin yavaş yavaş bende de olgunlaştığı bir çağa yaklaşıyorum galiba.

"İyiden iyiye yazar havasına filan mı girdim acaba?" diye düşünmüyor da değilim.

Bilirsiniz bu ülkede birkaç kültürel eser ortaya koyunca sanat adamı olur, barlarda içkinizi sohbetinize çerez yapma hakkına kavuşursunuz.

Gerçi birde bizim ülkemizdeki yazarların viski içenler ve rakı içenler olarak ayrılması söz konusu. İçtiği içki rengini belli eder "aydın"ımızın. Rakı içiyorsa has solcu, devrimci, en "derin" Atatürkçü, viski içiyorsa dönek, "liboş", satılmış.

Neyse ileride Mustafa Kemal'e olan sempatimi ispatlamam gerekirse rakı iyi bir malzeme olur herhalde. "Hani günümüzün Atatürkçüleri ile anlaşamıyorum ama bu Mustafa Kemal'i sevmediğim anlamına gelmez, bakın en azından bende rakı içiyorum" demek çok mu şekilci kaçar bilmiyorum ama bence rozet takmaktan daha iyi bir yöntem olsa gerek.

İçki içme hakkına erken elden eden nadir Türk evlatlarından birisiyim. Bilirsiniz toplumumuz muhafazakar. Baba ile oğulun yanyana içki içmeleri çok alışıldık bir sahne değil. Bilen ama bilmezmiş gibi yapan bir baba ile, içen ama içmezmiş gibi yapan bir oğul tiplemesi, rakının cesaretle özdeşleştirililen kimliği ile fazlası ile ironi oluşturuyor aslında.

Ortaokulda bira, lisede rakı içme serbestliğim vardı. Üstüne üstlük ailemin yanında, babam, amcalarım ve kuzenlerimle beraber. Ancak serbest olduğundan olsa gerek çok fazla üzerine düştüğüm bir konu olmadı. Aile toplantısından aile toplantısına, ayda yılda bir hesabı içerdim. Ama şimdi düşünüyorumda, sofranın üzerinde yer alan çeşit çeşit ve her biri birbirinden leziz mezeler, sofranın etrafında dönen o tatlı sohbetle daha fazla içki tüketmemekle yazık etmişim.

Üniversite yıllarımda, Beyoğlu'nun burnunun dibinde bir okulda okurken de kendimi içkiye salmadım hiç bir zaman. Zaman zaman ucuz bira satan rock barlara takıldığım olurdu ama içtiğim şeye alkol demek oldukça güçtü. Üniversitenin çaylaklık dönemlerinden kurtulup, biraz siyasetle uğraşmanın, biraz İstanbul'un kurdu olmanın ve derin sevdalara düşmenin etkileri ile daha ciddi mekanlara takılmaya başlamıştım. Çiçek pasajının dibinden girince ileride solda yeralan Cumhuriyet Meyhanesi, Nevizade Sokak Restaurantları, Küçükparmakkapı sokak girişindeki binada yer alan Mimarlar Odası Lokali, İstiklal'in ünlü sokaklarından Bekar Sokak'ta yeralan bir meyhane para buldukça takıldığımız mekanlardı.

Ha birde mekan kurdu bir arkadaşım vardı. Arasıra yanıma gelir, "müthiş bir yer buldum, gel bu akşam oraya takılalım" der, daha önce hiç bilmediğim ve büyük olasılıkla bir daha gitmeyeceğim, İstiklal'in kıyısında köşesinde çatı katlarındaki, genellikle de fiyat olarak uygun mekanlara da takılırdık. Zaten o dönemlerde mekanın güzelliğinden çok, hesap pusulasının güzelliği önemliydi. O arkadaşım sayesinde geniş bir mekan bilgim ve kültürüm oluşmuştu.

Zannedersem içki içme yoğunluğumun artması evlilik dönemiyle başladı. Sık sık yaşanan aile toplantıları, giderek genişleyen dost çevresi ve bu dostlar arasında içki severlerin artmaya başlaması rakıyla daha sık temas etmeme vesile oldu.

Ama yinede içki içmek için illaki bir toplanma gerekçesi aramaya devam ettim. Tek başıma içki içmeyi zaten sevmem ama evde eşim ve ailemle otururken de içkiyi gündemime almazdım.

Fakat 2008 girdi gireli bir cuma akşamı geleneği yaratmış durumdayım. Akşamlayin eşim tv'ni karşısına geçerken, ben kendi ellerimle hazırladığım cacığı, meyvelerimi, basitten bir - iki mezemi ve eğer eşim müsaitse hazırladığı humusumla iki duble rakımı gece boyunca tüketir hale geldim. Bir elimde kitabım ya da gezetelerim, diğer elim ya rakı bardağı ya çatal. Oğlumda rakı içtiğim anlarda bana bulaşmamayı öğrendi. Babasının da kendisine ayırması gereken vakitler olduğunu yavaş yavaş anlıyor.

İnsan hafta sonlarını sever ve haftanın ilk günlerinden bari hafta sonunu iple çeker. Ama bu düzeni kurduğumdan beridir hafta sonunu daha fazla bir iple çekmeye başladığımı fark ettim. Hele ki cumartesi akşamı bir arkadaşa davetli isek ya da biz davet etmişsek, üstüne üstlük pazar akşamı da babamlarda geleneksel mangal keyfinin yanında biraz demlenme olasılığı varsa, o hafta sonunu beklemek büyük bir keyfe dönüşüyor.

Bu akşam yeni bir serüven başlıyor. Bardağımı içen tüm dostların sağlığına, en kötü günümüz böyle olsun.



 
Toplam blog
: 453
: 1826
Kayıt tarihi
: 14.11.06
 
 

36 güneş yılı. 27 yıl G.antep, 9 yıl İstanbul. İstanbul, 90’lı yıllarda yaşandı, bitti.  Hep şe..