Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Şubat '14

 
Kategori
Siyaset
 

Halep ordaysa arşın burda

Halep ordaysa arşın burda
 

Açık açık konuşma her şeyi!


Dinlendi mi, dinlenmedi mi?
 
Dinlendiyse kim dinledi?
 
Dinlenmediyse dublaj mı, montaj mı?
 
Dublaj ya da montajsa kimlerin eseri bu?
 
Sorular çoğaltılabilir. Önemli olan bu soruların yanıtları. Doğru yanıtları elbette...
 
Doğru yanıtları en iyi bilen, Erdoğan ve çevresidir. Böyle zor durumlarda, tersten düşünürüm hep. Bu konuda da öyle yaptım.
 
Önce sahte olduğunu düşündüm. Yeniden, birlikte düşünelim isterseniz:
 
Diyelim ki dublaj ya da montaj… Yani sahte…
 
Erdoğan'a düşman olan biri, ortaya çıkacağını bile bile düzmece bir ses kaydı hazırlar mı? 
 
Sonuç belli. Kayıtların sahte olduğunu kanıtlamak kolay. TÜBİTAK’a gönderilip durumun saptanması birkaç saatlik iş… TİB’den istenecek rapor da neyin ne olduğunu gösterir. Peki bu kayıtları hazırlayan kişi ya da kişiler bunu bilmiyorlar mı? Elbette biliyorlardır. 
 
Eeee?
 
Öyleyse Erdoğan’a düşmanlık etmek isteyenler, böyle bir girişimde bulunup kendilerini rezil etmeyi göze alamazlar. 
 
Eğer bu kayıtlar sahte ise bunu hazırlayanlar, büyük olasılıkla Erdoğan yanlılarıdır. Belki de Erdoğan’ın bilgisi dahilinde… Seçimlere giderken yeni bir mağduriyet tiyatrosu oynamak istemiş olamazlar mı? 
 
Diyelim ki montaj ya da dublaj değil… Yani bu konuşma gerçektir.
 
Bu durumda… 
 
Yasal dinleme ya da değil; bu beni zerre kadar ilgilendirmez. Konuşmanın içerisinde, aile mahremiyetine yönelik hiçbir şey yok. Bir soygunun, hırsızlığın, vurgunun, rüşvetin fotoğrafıdır benim gördüğüm. Üstelik bu fotoğrafın içinde, Türkiye Cumhuriyetinin başbakanı var. Başbakanın  çocukları, kardeşi ve damatları var. Aile boyu… 
 
Evlerinde bunca keş para varsa başka yerlerde kim bilir ne kadar var. Ne kadarı yatırıma dönüştürülmüş; ne kadarı yabancı bankalarda; ne kadarıyla yurt içinde ya da yurt dışında taşınmaz alınmış? Bu rüşvetlerin karşılığında kimlere neler verilmiştir? Sadece rüşvet olayı mıdır? KİT’lerin satışından da tırtıklamalar var mıdır? Ya koyların, limanların, suların, maden sahalarının satışından?.. 
 
Bunların tamamının ortaya çıkarılması gerekir. 
 
Bu paralar, 76 milyon yurttaşın alın teridir. 
 
Dinleme yasadışıdır diye trilyonlarca –belki de katrilyonlarca- yolsuzluğa göz yumulamaz.  Failler, bağımsız yargı önünde, mutlaka hesap vermelidir. Cezalarını çekmelidir. Yürütülenler, yasal faizleriyle birlikte, kuruşu kuruşuna geri alınmalıdır. 
***
Başbakana bir önerim var:
 
Abdestinden kuşkusu yoksa Ankara’da bir basın toplantısı düzenlesin. Olayla ilgili aile bireylerini de yanına alsın. Kameraların önünde Kuran’a el basarak, ailece yemin etsinler. 

Daha da inandırıcı olması açısından; başbakan -makamını kullanarak- hiçbir zaman, haksız kazanç elde etmediğine de yemin etsin. 
 
Ama bir koşulla: Kuran’ı muhalefet temsilcileri götürsün ve onların yanında yemin etsinler. Kuran diye başka kitaba el basabilirler çünkü. 
 
Bu da yetmez. 
 
“Beşer şaşar.” derler hani! Onca paranın hatırına bu günaha da katlanma olasılığı vardır. TİB’den, resmi rapor istesin ve bu onaylı raporu yayımlasın. Birer örneğini de muhalefet partilerine versin. 
 
Bu da yetmez.
 
Çok acı olsa da artık bu ülkede hangi kurumun dürüstlüğüne inanacağımızı bilemiyoruz. Muhalefetin gözetiminde, yetkili üç uluslararası kurumda kayıtları inceletip raporları yayımlasın. 

Yine, daha da inandırıcı olması açısından- İsviçre'deki ilgili kuruma bir dilekçe yazsın. Hangi bankalarda ne kadar parası olduğunun dökümanını istesin. Bu dökümanları; halkla ve muhalefetle paylaşsın. Aile bireyleri de aynı yolu izlesin. 

ABD'deki mal varlıklarını da resmi kanallardan alınan belgelerle açıklarlarsa tadından yenmez. Türkiye'deki mal varlıklarıyla ilgili de... Şirket ortaklıkları, taşınır taşınmaz, banka hesapları, devlet tahvilleri, borsa vb... 
 
Bu da yetmez.
 
Ses kayıtları sahte ise polisi, MİT’i, yargıyı seferber edip suçluları buldursun. Bu sahtekârların kim olduğunu bilelim. Erdoğan yanlıları mı yoksa karşıtları mı?..  
***
Bunları yaparsa ve haklı çıkarsa…
 
Hiç kimsenin söz söyleme hakkı kalmaz. Üstelik seçimlerdeki oy oranı yüzde altmışlara dayanır. Belki de geçer. Genel seçimlerde de aynı başarıyı gösterir mutlaka. 
 
Mecliste, Anayasayı değiştirecek güce erişmekle kalmaz; başkanlık sistemini de getirir. Paşa paşa, başkan seçilir ve istediği düzeni kurar. 
 
Bir şey daha: Başbakan haklı çıkarsa -gerçi bir oy’un önemi yok ya- ben de oy kullanmayacağım. Muhalefet, bir oy kaybetmiş olacak. Sözüm söz!
 
Hadi, Halep ordaysa arşın burada!
 
Haydar Bibinoğlu
 
 
Toplam blog
: 71
: 774
Kayıt tarihi
: 01.03.07
 
 

Emekli Öğretmenim. Anadolu Üniversitesi, AÖF, Eğitim Önlisans Programı mezunuyum. İlgi Alanım: Si..