Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Mart '12

 
Kategori
Tarih
 

Halvet

Muhteşem Yüzyıl’ı izlemeden önce Halvet kelimesinin anlamını herkes biliyor muydu? Bilmiyorum.

 

Halvet nedir? Denildiğinde anlatılan, dizide gördüğümüz, orada işlendiği anlam mıdır?

Bunu öğrenmeli dedim. Öyle ya Halvet – Halvet!

Cariyeler halvete gideceğini öğrenince bir zil takıp oynamadıkları kalıyor.

Bu halvet bizim bildiğimiz şekilde mi, başka bir anlamı var mı?

 

Öğrendiklerim:

 

Aslında halvet arapça bir kelimeymiş, özünde yalnızlık ve yalnız kalma anlamını taşıyormuş! Enteresan değil mi?

Bununla bitmedi bakın daha neler öğrendim neler?

 

Çok sıkılmış olanlar, bunalmış olanlar!

Hani bazen kendimizle kalmak isteriz, bunun anlamı sadece düşünmek isteğimizdir ya, işte halvet onun gibi bir şey!

 

Feragat köşesini tercih etmek diyor bir yerdeki yazıda…

 

Sonra yalnızlığın olayını daha bir abartmakmış bir başka yazılanda!

Asla, hiç kimse ile görüşmemekmiş!

 

Bakın bir yerde ne yazıyor:

 

· Halvete girmek, ibadet, zikir, riyazet ve murakabe ile meşgul olmak üzere yalnız başına tenha bir odaya, tekkelerde halvethane denilen bir hücreye, kapanmaktır.


Hayda… Ne oldu şimdi. İyi de biz bunu böyle görmedik. Hele dizide hiç böyle değil…

Yazılanlar bununla bitmiyor ben devam ediyorum. Okuduklarımı sizlere bire bir aktarıyorum…


· Halk arasında kırk günlük halveteğitimine çile de denir.

· Bilindiği gibi “Çile” sözü, Farsça'daki çihil (kırk) kelimesinden alınmıştır.

· Bu deyim zamanla zorluk ve ızdırabı göğüslemek anlamında

· “Çile doldurmak” ya da “Çile çekmek” şeklinde kullanılmış; tekkelerdeki halvethanelere çilehane de denilmiştir.


· Tasavvufîbir ıstılah olarak halvet, Hak ile gizli konuşmak şeklinde tanımlanabilir.

· Sofiyyede halvet ise, şeyhin emir ve tensibi ile müridin karanlık ve dar bir hücreye çekilip ibâdet, riyazet, murakabe, zikirve fikirlevakit geçirmesi yerinde kullanılan bir tabirdir.

· Bununla birlikte tekkelerde halvet, genellikle kırk gün sürdüğü için buna “erbainçıkarmak” da denir.


Aklımız karıştı şimdi.

Henüz Padişaha giden kızlara rastlamadım. Olsun sabrımızı zorlayarak araştırmalarımıza devam edelim.


Bir başka yerde! Tamam, bu bize anlatılanlara, ya da izlediklerimize benzeyen yazılar. Onları okuyalım… Kısaca diyorki:


· Bir erkekle bir kadın, bir yerde başbaşa kalırsa buna Halvet denilir.


Öylemi?

Devam edelim…

Bu yazıda halvetin ikiye ayrıldığını da yazmışlar.


Sahih ve Fasih…


1. Sahih halvet, eşlerin sahih bir
nikâh akdinden sonra, kimsenin göremeyeceği ve istekleri
dışında kimsenin giremeyeceği, ev veya
kapısı kilitli oda gibi kapalı veya kapalı
sayılan bir yerde yalnız başlarına
kalmasıdır. (alıntı)


2. Eşlerin yanında temyiz gücüne sahip üçüncü bir
kimse bulunan, herkese açık yerde yahut fâsit nikâhla meydana
gelen her halvet (başbaşa kalma) fâsit halvet sayılır


Burada izlediğimize yakın yazılar da var…

· Bazı bakımdan gerdek gecesi ile aynı sonuçları doğurmaktadır.

 

Anlaşıldı.

Halvet

İki ayrı anlama geliyor.

Biri yalnız kalma!

Diğeri:

Yine yalnız olacaksınız ama yanınızda karşı cinsten biri olacak.


İkinizden başka kimse asla olmayacak. Bu bir çeşit gerdek gecesi gibi olacak…


Buraya kadarını anladık. Şimdi yine bu konu ile bağlantılı bir şeyleri aktaracağım sizlere…


Halvet olayını daha iyi anlayacağız. Ben yine sizlere bire bir aktarıyorum…


· Osmanlı Padişahları, Harem dâirelerinde istihdam ettikleri veya karı-koca hayatı yaşadıkları cariyelere şer’-i şerifin hükümlerini aynen tatbik etmişlerdir.


· Osmanlı Hareminde Orhan Bey zamanından beri cariyelerin bulunduğu ve istihdam edildiği ifade edilmektedir.


· Ancak harem’deki cariyelerin sayıca artması, Fâtih döneminden itibaren başlar.


· Zira Fâtih devrinde devlet idaresi devşirmelerin eline geçtiği gibi, harem’de de böyle olmuştur.


· Nasıl devşirilen erkekler, Enderun Mektebinde terbiye edilerek Osmanlı Devleti’nin askerî ve idâri üst makamlarına yükselme imkânlarını elde etmişlerse,


· Harem Mektebine alınan cariyeler de zekâlarına, ahlaklarına ve güzelliklerine göre,


· Evvela haremin hizmetçi statüsündeki grubu olan câriye, kalfa ve ustalar makamlarına ve sonra da Padişahlar tarafından seçilmeleri halinde Padişah ile karı koca hayatı yaşayan gözde, ikbal ve Kadın Efendi ve neticede valide sultân payelerine kadar yükselme imkânlarına kavuşabilmektedirler…


Harem mektebinde yetişen cariyeleri iki gruba ayırmak icabedecektir:


Birinci Grup:


· Haremin ve Padişah ile ailesinin hizmetlerini gören cariyeler grubudur ki, haremde sayıları bazan 400’e ve 500’e ulaşan cariyelerin %90’ını bunlar teşkil etmektedir.


Bunların, haremin ve Padişah ailesinin hizmetlerini ifa dışında her hangi bir şekilde Padişah ile karı koca hayatları mevzu bahis değildir.


· Haremin ve Padişah ailesinin hizmetlerini ifa ile mükellef olan ve hizmetçi kadınlar statüsünde bulunan saray cariyelerini dört ayrı grubta toplamak mümkündür:


1. Acemiler.

2. Câriyeler.

3. Kalfalar (Şâkirdler).

4. Ustalar (Gedikli Cariyeler).


· Bu dört grub incelenince görülecektir ki, haremdeki cariyelerin % 9O’ı tamamen bugünkü kadın hizmetçi grubundadırlar ve bunlar aldıkları belli ücretler karşılığında harem’de hizmet etmektedirler.


· Ancak bunların bekâr olmaları ve harem’de bulundukları müddetçe evlenmelerinin fiilen mümkün olmaması sebebiyle, her an şehzade veya Padişah’ın haremi arasına girmesi mümkündür.


· Padişah’ın haremi arasına girmediğinden veya giremediğinden dışarıdan evlenmek isteyenler, çırağ edilme adı altında evlendirilip haremden çıkarılırlardı.


· İkinci Grup ise, Padişahın ailesi arasında yer alan gözdeler, ikballer ve ka-dınefendiler grubu idi… (alıntı)


O zamanlarda yaşamadığımız için şanslıyız diye düşünüyorum.

Kendimi düşünüyorum. Benim haremde olduğumu!

Yarabbi gerçekten çok zor bir olay…


Fatihcan’la ve Elif’le haremi gezerken, inanın içimde garip sıkıntılar oldu.


Dar, soğuk anlayamadığım ince koridorlardan geçerken içim daraldı.


Bir ara kendimi ziyadesi ile kaptırdım.


· Sanki kadın sesleri duydum,

· Sanki yürüyorlardı.

· Sanki konuşuyorlardı.

· Sanki salınarak geziyorlardı.

· Kimbilir belkide ağlıyorlardı.


Zor zamanlarmış o zamanlar.

Düşünün küçük yaşınızda ailenizden koparılıyorsunuz.

Bilmediğiniz bir yerde, ne olacağınız meçhul!

Öylesine bekleyerek yaşıyorsunuz.


Sizi Padişaha takdim ederlerse haliyle zil takıp oynuyorsunuz.

Bu da düşününce ne kadar insani bir durum!


Başka çaresimi var ki:


· Yükselmek için,

· Sayılmak için,

· Anne olmak için,

· Doğru düzgün yaşamak için!


Yine biraz daha kafamızı yorduğumuzda, oradaki kadınların neden bu kadar entrikalar peşinde olduğunu da anlıyorsunuz.

Ne yapsınlar.

Birde vakit geçirmekde zor orada.

Düşünün Valide Sultanı.


Ev işi yok, çarşı alışverişi yok, geçim derdi yok, yemek yapacağım, bey işten gelecek, çocuk okuldan gelecek, çocuk denilince onun okul taksidi, ya da okul masrafı, eskiyen ayakkabısı, hanımın ihtiyaçları, beyin istekleri…

Ev sahibinin kirayı artırması, kışın ısınma, yazın serinleme…

Of ya bunların hiç biri yok.


Onların dertleri daha büyük oluyor o zaman.

Onlar koskocaman haremi ya yönetecekler ya da karıştıracaklar!


Ben iyiki o zamanlarda yaşamamışım.


O dönemde ne Valide Sultan olmak isterdim, ne de Padişahın gözdesi, kızı ya da kız kardeşi.

Çok zormuş onların işleri…


Bizler en azından istediğimiz zaman dışarı çıkabiliyoruz.

Özgürüz. Rahat bir yaşam için özgür olmak ne kadar önemli…

 

Nazan Şara Şatana


http://www.facebook.com/#!/profile.php?id=100002892442552


https://twitter.com/#!/nazansarasatana

 

 

 

 

 

 
Toplam blog
: 1731
: 4678
Kayıt tarihi
: 09.12.10
 
 

Turizmci; Genel müdür Yazar ; Romanlar, senaryolar müzikkaller... Sinema filmleri, TV filmleri.....