Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Ekim '13

 
Kategori
Anılar
 

Hani o...! Bırakıp giderken Senin.. ( 2 )

Hani o...! Bırakıp giderken Senin.. ( 2 )
 

Bu kulelerin kartpostallarından kaç bayram..? tebriki aldık saymadım..!


Çaycuma'da ; Hayat devam ediyordu..  

Babamdan ; gidişinin ertesi yılı bize mektup gelmedi. Pek bize  yazmadı. Bazı ummadığımız anlarda gelen "Koblenz " kartları acımızı depreştirmekten başka bir İş'e yaramıyordu. Konlenz kartları ablamın, sonra da benim kontrolüm ile bir defter arasında muhafazaya alınıyordu. Daha sonra öğrendiğimiz bir gerçek benim babama karşı düşüncelerimde farklılıklar ortaya çıkmasına yol açmıştı. Annem babamın ".birlikte çocukları alalım..! hep beraber Almanya'da olalım..! "  talebine hayır.! yanıtı vermiş. Öğrenince kafam çok karışmıştı. Oya ablam 1951, bense 1953 doğumlu ailenin yetişkin olmasa bile biraz aklı eren bireyleriydik. " Bizimle paylaşması gerekirdi " diye düşünmeye başlıyorum. Hem bu düşüncemin ardından ; acaba..?  annem Osman dayım ile veya bir başka aile bireylerinden birisi ile bu konuyu paylaşmış olabilir mi..? 

Annem "seninle Almanya'ya gelemem..!" dedi. 

Garibim anacığım, öyle bir güven kaybı yaşamış olmalı ki." ben seninle Almanya'ya gelemem..!"  demiş. Annemin ; yıllar sonra ne kadar haklı olduğunu anlayabilme imkanı buldum.. Çocuklarının barınma ve sağlık, beslenme, ısınma, giyim-kuşam ihtiyaçlarından sorumlu olan sadece anneleri değildir. Allah'tan Çaycuma'da oturduğumuz ev büyükbabamdan miras olan evdi. Sağlığında bu mirasını çocuklarına hayatta iken vermişti. Bununla yetinmemiş  şimdi elinde avucunda ne varsa ; üç aylık maaşı  torunlarına harcıyor, onlara kol-kanat geriyordu.                                                                                                    

Oya ablam okula gitmek istiyor.

Babamın Almanya'ya gittiği yıl öncesinde ablam orta okulu bitirmişti. Ara vermişti ancak devam etmeyi arzu ediyordu. Okuduğu kitaplar, çevresini gözlemleyişi " okula devam etmek gerektiği."  fikrini iyice ona benimsetmişti. Dayımın ve çevresindekilerin konuşmalarını duyuyor, onlara bu fırsatı vermek istemiyordu. " Okuyup da ne olacak..! Evlendirelim gitsin." fikri ona kabul edilemez bir fikir olarak geliyordu. Annemle mutfak aralarında yaptıkları uzun konuşmaların içeriğini biraz biraz anlyor, kavrayabiliyordum.  

Devlet parasız yatılı sınavını kazandı.

Ablamın o yıl devlet parasız yatılı sınavını kazandığını haber almıştık. Sevindirici bir haberdi. Ama hala Müşerref yengemin haberi alıp annemin yanına gelmesi ve yaptığı konuşma çok manidardı. " kız sen okuyupta ne yapacaksın vazgeç bu işten.!.." sözleri biliyorumki ablamın içinde oluşan azim ve hırsın dahada artmasına neden oluyordu.. 1967. Ablam ; Kastamonu Kız Öğretmen Okulu 'na o yıl Eylül ayı itibarı ile (1967) başlamıştı. Ben ise son yılımı Çaycuma Orta okulu 3. sınıfta artık mezun olmaya çalışacaktım. Takılmadan bitirmeyi hedeflemiştim. Çaycuma Orta Okulunda sınıf barkadaşlarım Bülent Kantarcı, Osman Metin Yurtbay, ( Şekerci) Zeki Dirlik, Nusret, Ormancıların İlhan, Hayrullah, Tekin Yurtbay, Ayhan Tekin, Emine Köktürk, Ahmet Malçık, Ferudun Ünsal, Hayri Üstüntaş, Halime Deli, Ahmet Aydın, Famet Köktürk, Sinan Köktürk ile aynı sınıfı paylaşıyorduk..

Hayrullah çok kötü ölmüştü.

Annesi ile babası ayrı olan sınıf arkadaşım ikisinin arasında kalmıştı. Yetişkinler hayatına bir şekilde devam etselerde olan çocuklara oluyordu. Karabüke babasının evine giden annesini çok zor olsada her hafta ziyaret ediyordu. Bazen cebinde bir simit parası bile olmayan Hayrullah' ı benden daha iyi anlayan olamazdı herhalde. Parası olmadığı zamanlar kömür vagonlarına kaçak olarak bindiğini ve yağmura, soğuğa rağmen sersefil halde çaycumaya hafta sonlarında nasıl dönebildiğini ondan çok dinlemiştim. Yine yağmurlu bir pazar günü Karabükten..Çaycuma - Zonguldak yönüne hareket eden kömür yüklü trenin kaza yaptığını ve raylardan çıkıp devrildiğini haber almıştık. Aşırı yağan yağmur tren yolu hattında sel ve balçık yığılması sebebiyle kazaya neden olmuştu. Asla unutamıyacağım gariban arkadaşım devrilen vagonların altında kalmıştı.. Çaycuma yakınlarında meydana gelen tren kazasına ; Zonguldaktan gelen taşıyıcı vinçlerle ; vagonlar saatler sonra ancak müdahele edilerek kaldırılmş, maalesef ki arkadaşımız Hayrullah'ın cansız bedenine ulaşılabilmişti.

Hayrullah ile Bülent ile sınıftan atıldık.

Fen bilgisi öğretmenimiz Vehibe hanım Arslan hocanın eşiydi. Osman dayımların evinde kiracı olarak oturuyorlardı. Aslında çok ciddi bir öğretmen olan Vehibe hanımın dersinde evden getirdiğim kukla ile oynuyor Bülent ile benim ortamızda oturan Hayrullah ;  kıkır - kıkır gülüyordu. Vehibe hoca önce Bülent ve sonra benimle  rahmetliyi sınıftan kovmuştu. Ne kadar sinirlerimiz bozulmuş ki dakikalarca erkekler tuvaletlerinde gözlerimizden yaşlar gelinceye kadar gülmüştük.. Hayrullah ile birlikte çektirdiğimiz resmin arka yüzüne yazdığımız duygusal sözler sanki birbirine veda eden dostların kaleminden çıkmış sözlere ne kadarda çok  benziyordu...

Bülent ile yağmur sularında oynadığımız zamanlar.

Yağmur yağdığı zamanlar ; Çaycuma Seka caddesinden aşağılara kadar sular adeta dere gibi akardı. Arazideki meyil ; lojmanlardan ırmak kenarına ve " Nadır Deresi." ne kadar uzanmaktaydı. Yine bir gün ; Tekin Yurtbay ' ların evlerinin önüne doğru birikmiş  yol kenarından hızla akan yağmur sularında Bülent'le çöpten gemi yarıştırıyorduk. Bas - bas bağırıyor ..hadii..oğlum..! , hadi benim oğlum..! çığlıkları arasında bir anda karşımızda Vehibe hanımı bulmuş mahcup bir halde kalakalmıştık.

Hayri Üstüntaş ile ile aynı yerde "Değirmen Sokak " ta oturuyorduk.

Değirmen sokağın  ilerisine doğru yoğurthane ( Osman dayımların evi ) ve yanında boş arsa.. Bu arsa ; sonradan rahmetli Hasan eniştemin evlerini  yaptıkları babadan kalan yerdi. Sonra Hüseyin Çavuşların yani Şahinde teyze ve oğlu Nejat Gümüşlerin evi , yanında ise Emine teyze, oğlu ve gelininin oturduğu ev ile yan yana sırayla aynı sokakta devam edip gidiyordu. Tam karşısında Aydoğanların , onun karşı çaprazı olan yolun sonunda ise Kaynakçıların ; Şükran teyze ( Hayri'nin annesi )'  evleri ile sokak bitiyordu. Sağa doğru İzzet Ağaların ( Bakkal ) tarafına bağlanır Seka Caddesine çıkılırdı. Değirmen sokağın sonunda Çaycuma Ceza ve Tutukevi vardı. Pazar kurulan günlerde köylerden ilçeye inen köylüler cezaevinde yatan yakınlarını ziyaret gelirler, akın akın sokağımızdan geçerlerdi. Ahşap evimizin sürgülü penceresini iyi havalarda açar geleni geçeni seyrederdik.

Ahşap evimizin bahçesinde bir kuyu vardı. Kuyunun üstünde  demir bir çıkrık..

Değirmen sokak girişindeki evimiz ahşap eski bir evdi. Arka tarafta perili hala yıllarca oturmuş ve orada hayata gözlerini yummuştu. Bayram ziyaretleri ile bir kaç gün kaldığımız günlerde  Çaycuma ile ilgili hatırladıklarımdan biride perili halanın bağırışlarıydı. Kamile..! , Kamile..! Sabah çayı ve kahvaltısını, yemeklerini Kamile teyzem taşırdı. H.Hüsnü Alpan'ın ( büyükbabamın ) üvey kız kardeşi olan  bu hanımın adı Nazire idi. Nazire hala..! Bizim ev ile dayımların evinin tam ortasında bulunan su kuyusu çıkrık demiri hizasından boylu boyunca bir ip çekilse ; dayımların bahçesi ile annemin payı olan kısmı belirleyebilirdiniz. Tapusu öyleydi. Dayımın işçilerine 2-2.5 metre daha bizden tarafı yanlamasına çit çekmek için kazdırdığını gören annemin o hışımla bahçeye inişini hatırlıyorum. Sormayın. Hemen olaya el koydu. Dayımla yaptığı kavga bu gün gibi gözlerimin önündedir

Yaz Tatilinde Yoğurthanede Gece İşçisi Olarak Çalışıyorum.

Tatil aylarında yoğurthanede çalışıyordum. Dayımın bakkal ve kömür, elektrik v.s yardımları karşılığı bende  dayımın yanında çalışıyordum. Gerçi maaşımı alıyordum. Sabahları istasyonda süt toplama ve  yoğurthaneye teslim sonrası paydos ediyorum. Asıl akşam 18.00 den başlayan mesaimde gündüz üretilen yoğurtları sipariş miktarlarına göre kasalara kapatıyordum. Ancak soğutma için açılmış bölümlerdeki kaseler etiketleniyor, kapakları kapatılıyordu. Uzun ve dik kavanozlarda " Çaycuma Süt Mamulleri " yazıyordu. Bir aralık bu kavanozların geriye gelen boşlarının yıkanması işinde çalışmıştım.

Geceleri Ambalaj Tamamlanıyor , mallar Kamyona Yükleniyordu. 

Üretimi yapılıp şişelenen ayran kasaları, kapaklanıp, etiketlendikten sonra sevkiyata hazır hale getirilen yoğurtlar kamyona dağıtım sırasına göre yüklenmeliydi. Tereyağı ve yeni yeni üretimi başlayan beyaz peynir içinde siparişler geliyordu. Aynı işi yaptığımız Kozcağız köylerinden gelen işçiler 450 TL maaş alırken ben 300 TL alıyor, ne annem ne de ben bu hususa itiraz bile etmiyorduk. 

Dayım eksiklerimizi tamamlıyordu.

Akranlarım oyun oynarken ben gündüz uyuyor, geceleri ise çalışıyordum. Yaz tatillerinde bir aralık " Uaz marka " kamyonetle Özer ağabeyin şoförlüğüne muavin olarak iştirak etmiştim. Yolcu taşıyorduk. Çaycuma istasyonuna gelen maden işçilerini köylerine taşıyorduk. Hadi .! Perşembe ..! , Koramanlar  !. Yol çatı  ..!  Dayım Özer ağabeyin kaç lira para kazandığını, kaç yolcu taşıdığını çok merak etmekteydi. Yol boyu indi, bindi oldu mu..? Kaç sefer yaptınız..? Oğlum sen benim canım, ciğerimsin diyordu.

Almanya'dan Babam Geldi...

Okuldan geldiğim bir ilk bahar günü, merdivenleri çıkarken babamın sesini duydum. Babam gelmişti. O şimdi karşımdaydı. Gözlerimin içi gülüyordu. Annem camın önündeki sedirin kenarına ilişmiş.., sevinç mi, yoksa hüzün mü olduğunu anlayamadığım bir ifadeyle bakıyordu. Biraz sonrada Nur okuldan geldi. Çığlık çığlığa salya sümük gözyaşları içinde kucaklaştılar..( 1968 yazı ) artık dayımın yanında çalışmadım. Kaynakçı Muzafferin dükkanında çalışan Hayri ile bana kestane pişirme aparatı yapmıştık. Ben bu çalışmayı yaparken ; babamın Almanya 'dan beş parasız dönüşü ile Çaycuma'da  ne yapacağı ve nerede çalışacağı ailemizde hepimizin merak ettiği önemli bir husustu. 

 
Toplam blog
: 14
: 454
Kayıt tarihi
: 28.05.10
 
 

29.04.1953 Zonguldak'ta doğdum. Hisarönü İlkokulu /Filyos 27 Mayıs İlkokulu / Filyos Çaycuma Orta..