Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Haziran '12

 
Kategori
Anılar
 

Tahta arabanın kolu

Tahta arabanın kolu
 

Yüzme arabası


Vadimiz İkizderede Dedem İlyas BİBEROĞLU’nun (Dedemin abisi) Belediye Başkanlığından sonra Amcam Ali BİBEROĞLU’nun Başkan olduğu yıllar. Belediye mücavir alanları içerisinde İller Bankasından elde edilen finansman ile köy yollarının açılmaya başladığı zamanlar. Büyük bir tutku ile toprağına sıkıca bağlı olan vadi halkı, tarlalarından yol geçmesi nedeni ile, Belediye Başkanı, Belediye Heyetine ve dozer önüne yatmakta, dozer operatörüne taş atarak tepki göstermekte idi. Ve bu süreci başarılı bir şekilde yöneterek, iyi ideal bir yönetici özelliği gösteren Başkan Ali BİBEROĞLU gösterilen bu tepkileri uygun ve barışçıl yöntemlerle çözerek vatandaşı ikna edip, süreci terse çevirerek vatandaşın Belediye Başkanı, Belediye Heyetine ve dozer operatörüne ayran ikram edilmesini sağlayandı. Köy yolları açılmış, araçların köy yollarındaki yüksek desibeldeki sesleri duyulmaktadır artık.
Tahta yüzme arabaların kimin tarafından hangi sivri akıllıların icat ettiği bilinmiyor. Yani kimin yaptığı ve ne zaman yaptığı bilinmiyordu. Aslında tahta yüzme arabası anonim bir icattı. Benim hatırladığım ise İkizdere Lisesine Ortaokula gittiğim yıllarda mahallemizde benim yaşıtım tüm arkadaşlarımın bir ahşap yüzme arabasına sahip olduğu idi. Oyuncaklarımızın hiç olmadığı bir dönemden bahsediyorum.
Televizyonların, Bilgisayarların, Play Stationların, VCD, DVD’’lerin, IPODların, olmadığı yıllardı O yıllar. Aslında çocuğun yaratıcılığı yok diye bir şey kabul edilemez. Üniversitede okuduğum yıllarda Almanyada yaşamış, eşi Alman olan çelik Yapıları Hocamız Şenay SAYDAŞ’ın “Siz köylü çocukları çamur ve kumlarla oynadığınız için, hayal gücünüz gelişmemiş olup, çelik kesitlerinin ve düğüm noktalarının arka planını göremiyorsunuz” sözü içimi hep acıtmıştır. O gün Çelik Hocasına bir köylü çocuğu olarak şu cevabı vermem gerekirdi; “Tüm çocuklar hayal kurabilir ve hiçbir çocuğun hayal dünyası ve yaratıcılığı sınır kabul etmez” diye.
Yüzme arabası yapımında önce uygun bir akraba koruğundan veya çeşmeler mevkiindeki beddualı diye anılan ormanlıktan yuvarlak kesitte (20-30cm) bir meşe ağacının gizlice kesilmesi planlanırdı. Kesilen ağacın ucuna bir ip takılır, ağaç kütüğü tahta arabanın yapılacağı yere çekilirdi. Evlerimizdeki stoktaki ahşap tahtalardan uygun bir tahta taşıyıcı karöser olarak tasarlanırdı. Varsa Babamın takım çantasından gizlice veya ilçedeki dukkanlardan satın alınan 3’lük, 5’lik, 6’lık çiviler imalat için hazır edilirdi. Bu çivilerin her biri değerli bir makine parçası edası ile saklanılırdı. Bu çalışmaların her bir bölümü gizlilik içerisinde dayanışma anlayışı içerisinde yapılırdı. Ön ve arkada daha küçük çapta (5-7 cm) 2 adet dingil oluşturulur. Ve dingil uçları düzgün bir şekilde inceltilerek tekerlek kolu hazırlanır ve 20-30 cm çapındaki ahşap tekerleğin merkezi kol çapından bir miktar fazla delinerek, kola oturtulurdu. Tekerleğin çıkmaması içinde kolun dışına, tekerlek yüzeyine yakın yere çivi çakılırdı. Daha önceden ise ahşap tekerlek kütükten kesiti doğrultusunda 3-5 cm genişliğinde düzgün bir şekilde kesilir, kenarları orakla pahlanırdı. Ayrıca tekerlek üzerine ise lastik şambel çivi ile çakılırdı. Tüm bu işlemlerin amacı, sürtünme yüzeylerinin azaltılarak ahşap yüzme arabasının hızını artırmaktı.
Arka aksa çakılan tahtanın ön kısmına üçgen şeklinde bir yuva açılır, 3-5 cm çaplı eğik bir gürgen odunundan direksiyon kolu yapılarak, ön aksa çakılırdı. Ön dingile yakın bir yerde ise ayaklık oluşturulurdu. Bu esnada kullanılan tüm el aletleri babamın haberi dışında takım sandığından elde edilir, arabanın imalatının bitmediği zamanlarda ise el aletleri korku nedeni ile geri alınmak üzere geçici olarak yerine konulurdu.
Yüzme arabasının en hızlısını, en iyisini köyümüzden canferin Yavuz ARDAL’ın yaptığını, Şamlının Nazmi USTA’nında başarılı yüzme arabaları imal ettiğini hatırlıyorum.
Aşukanın Mulinin kemençesine duyduğu özenli sevgisi ile, su borusundan tüfek yapacak kadar yetenekli zekası ile O günlerde her şeyin daha doğal olduğu vadide, doğan güneş bambaşka gülümsüyordu biz çocuklara.
Ön ve arka aksların tekerleğin döndüğü kola Annemizden gizli olarak zeytin yağı dökülür aracın hızı ayrıca bu şekilde artırılırdı. Ben halen daha vadinin o doğal eşsiz kokusu ile eğimli toprak köy yolunda meşe ağacının zeytin yağı ile sürtünmesinden doğan kokuyu içimde hissediyorum.
Hep beraber takım halinde yüzme araçları sırtlarımızda köyün en tepesi olan su deposuna çıkartılırdı. Konforlu yüzme arabalarında güzel bir oturacak, oturacakta da minder olurdu. Kendi kendine cazibe ile kol üzerinde hareket eden yüzme arabası yüksek eğimli yerlerde zaman zaman 50-70 km/h hıza çıkardı. Yokuştan aşağıya toz duman içerisinde hızla aşağıya doğru adrenalin dolu, heyecanlı, keyifli yolculuklar yapılırdı. Yukardan aşağıya salınan tahta arabalarının freni olmadığından, fren olarak lastik ayakkabılarımızın topukları kullanılırdı.
Köyün bozuk toprak yolunda hızla yokuş aşağı inerken rüzgar, yüzümüzü, gözümüzü sevgi ile okşamakta, bütün bunlar genç ruhumuza mutluluk enjekte etmekte idi.
Günümüz motorlu, istepneli, lastikli, frenli, yarış arabalarından farklı olarak, yüzme arabaları çivi dışında tamamen ahşaptan, vadi çocuklarının imal ettiği, sigortası, kaskosu olmayan muhteşem doğal araçlardı. Bugün, Ardeşende “Formulaz” adı altında bu arabaların daha gelişmişleri ile yarışlar düzenlenmektedir.
Özümüz, mayamız, geçmişimiz, kültürümüz batıdan farklı olduğu halde, batı toplumlarında olduğu gibi medya aracılığı ile yoğun bir dejenerasyon süreci yaşıyoruz. Üstelik toplum olarak her şeyi hızla tüketir hale geldik. Bu tüketim çılgınlığı gençlerde, çocuklarda ve bayanlarda daha fazla görülmektedir. Benim bildiğim doğa, her şeyi koruyor, bendeki ve diğer insanlarda hızla tüketilen sevgiyi çoğaltıyor ve paylaştırıyor.
Genel rituel; tahta arabalarımızı yukarı taşıyarak aşağıya doğru hızla kaymak idi. Bu arabalarla 3-4 yıl oynardık, kırılınca tamir edip yine oynardık. Arabası olmayan arkadaşlarımızla paylaşırdık. Tüketim ivmesinin çok düşük olduğu o dönemden günümüze bakarsak kendi kültürel değerlerimizi korumadan, kendimiz üretmedikçe tüketim ivmesinin artmasını önleyemeyiz.
Yüzme arabalarında en çok görülen kaza kayma esnasında düşerek bedenimizde sıyrık ve yaraların oluşması, lastik ayakkabı topuklarının aşınması, elbiselerin yırtılması sayılabilir. Ama arabanın kendisinde ise görülen, daha doğrusu felaket sayılabilecek bir kaza; yarı yolda “çatırttt” diye dingil kolunun kırılmasıdır. Dilerim ki dingil kolunun kırıldığı aracın sahibi çocuğun mutsuzluğunda, bu ülkenin kolları da kırılmaz ve parçalanmaz. Tüm ülke insanının, İkizdere vadi çocuğunun toprak köy yolunda yokuş aşağı tahta arabayla mutlu bir şekilde yüzerken kadar mutlu olması umidi ile Esenkalın.

Nizamettin BİBER
Uzman İnşaat Mühendisi

 
Toplam blog
: 887
: 2743
Kayıt tarihi
: 06.06.12
 
 

Yeni dünya düzensizliğinde insan olmaya çalışan ve okuyarak ne kadar cahil olduğunu gören, olayla..