Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Mayıs '09

 
Kategori
Deneme
 

Hasbihal

Hasbihal
 

Hayat denen sonsuzluk

Karşısında bir çocuğuz

Düşe kalka büyürken

Kalkamayız bir çoğumuz

Bu hayat böyle mi olur

Düşen hep yerde mi kalır

Gün olur belin doğrulur

Kim nolacak belli mi olur

Ama bitmez yolculuklar

Belki biraz canın yanar

Düştügün yerde doğrulup

Başlar yine ilk adımlar.

(K.Koyuncu)

Hayat, aslı Arapça'dan gelen kelime. Nedendir bilinmez ama en sık kullanılan kelimelerden biri. Sanırım kullandıkça hayatı anlıyoruz, güzelleştiriyoruz biraz kendi açımızdan. Hayat üstüne sayısız söz var, burdaki şarkı sözleri de rahmetli Kazım Koyuncu' dan. Her şarkı, her film, her roman ve hikayede biraz kendimizi ve genel hayatı bulduğumuzdandır ki severek dinler, izler , okuruz. "Düşenin dostu olmaz "sözüne inat, "düşen hep yerde mi kalır" diyen ağzı yanmasın zerre kadar ateşlerde. Mekanına nur dolsun, gittiği günden mahşere. İçinde hissederek söylenen her söz güzel, her şarkı dokunaklı. Bu da öyle.

Hayat, baharında terkederken onu, ondan bize hatıra kaldı "hayat". Bir başlasam yazacağım çok şey var içimde ama başlamakta zorluk çekiyorum nedense. Düştüğü yerde doğrulur insan. Doğrudur, doğrulduğu insanın. Doğru olup, doğru kalmak kadar zor olsa da doğrulmak. Hep düştüğüm yerde doğrulur muyum bilemiyorum. Neden ve nasıl düştüğümü bilmediğim gibi. Düşmek derken çok çeşidi var tabi. Damdan, ağaçtan düşmek; mecazi anlamıyla gözden düşmek; varlıktan yokluğa, tokluktan açlığa; neşe içindeyken, acıya, kalabalıktayken yalnızlığa düşmek. Sayıyı çoğaltmak mümkün. Düşmek olsun da düşkün kalmasın insan. O zaman pek az düşünüp soran kalır etrafımızda.

Hayatın hüznü ve derdi kadar neşesi, heyecanı ve güzellikleri de var. Herkese yetecek kadar. Herkese yetecek kadar öğreti de var hayatta, herkesi köreltecek kadar engel de. Hayatı şekillendirmek elimizdeyken çoğu zaman, elimiz ermez eriniriz. Sonra hayat acımasız eliyle sınavını yapıp, sınıfta koyar bizi kopya vermeden, önceden çalışacağımız yerleri söylemeden. Aniden, hazırlıksız yakalar en umulmadık zamanda en ince yerimizden.

Hiç umulmadık zamanda, hiç ummadığımız insan da gördük hayatın bu yönünü. Yukarıda "Hayat" deyip başlayan sözlerin sahibini, ansızın, umulmadık şekilde yakaladığı gibi.

Benim hayatımda çok bu ani ve umulmadık haller. Hem ani gideni çok, hem kalıp gülemeyeni. Hasret kaldığım hasletleri vermezken hayat, habire verdi hasretliği, hastalığı aradan. Alıp götürmekle doyacakmış gibi aç karnı kara
toprağın. Arkasına dönüp bakmadan giden gözleri dolu sevgili gibi gitti bazen, bazen de gözlerimizin içine baka baka geldi en acımasız acılar. Doğrulsak da doğru duramaz olduk çok zaman.

Bir akşam düşünmek gelse içimizden, en çok neye sevinir, kimi en çok sever, kimi en çok özleriz diye. Yine en çok neyi isteriz, nereye gitmeyi arzular, kimlerle beraber olmayı dileriz? Sonu gelmez sayarken aklımıza gelenlerin. Hep
bu arzu ve isteklerle avunur dururken, hayatı yaşadık zannederek tüketip dururuz oysa zamanı. Sonra bir zaman gelir, titrek ve cılız sesimizle hayat diyeceğimiz yerde, "hey haaat !" deriz artık. "Hey hat!" ya! Şimdi sıra hayatta mı, heyhatta mı bilmem ama ikisinin de olmadığı bir noktada hayatım.

Bir günü diğerine eş geçen zararda hani, benim her günüm eş. Hepsi aynı, hepsi gün, güneş, karanlık, gece ve uyuyup güzelleş(!). Uykunun geçici ölüm olduğu söylenir. Demek ki her gün ölüp diriliyoruz haytta. Dirilsek de diri kalamadığımız bir hayat var ortada. Hatırı kalmamış, hatırası kalmamış hiçbir şeyin, hiç kimselerin. Hayali sevgiler, hayali sevmeler, hayali işler düşmüş avuçlarımıza, parmak uçlarımıza. Günden geceye, geceden sabaha bu hayali, diğer anlamıyla sanal olan hayatla ve hayatı yaşıyorum sananlarla geçiyor hayat. Sonra en acımasız haliyle dikilince karşısına sanallık çekilip, gerçek giriyor araya. Ne hayal kalıyor, ne sanal işler. İşte ortada hali, hayali dünyalar yaratarak yaşadım sanan insanların pürmelali. Net, kafe, internet... Hepsi aynı şey, kafiye olsun istedim.

Bir kuşak geldi ilk çeyreğinde asrın, asra bedel hızla hayatı hoyrat ve hovarda harcar durur bilmeden.

Ey hayat! Senden alamadıklarım, yaşamadıklarım var. Dur azıcık orada. Ortalarda yoksa da hayatı hakkıyla doya doya yaşayacak yakınlarım. Sen yine de dur orda. Mazlum Çimen 'in sözleriyle söylemek geldi içimden: Hazana ermeden bahar ı ömrüm, bir muhabbetname yaz bana gönder, hicrinle yanmıştır dayanmaz gönlüm, sitemli sözlerin yaz bana gönder. O, sevgiliye hitaben söylese de hayattan beklentisi var içinde sözlerin. Bana da "az bana gönder"
demek kaldı sanırım. Az da olsa azı güzel, özlenenin gelişi. Yüz yerinden yaralı olsa da yüzü gözü yüreklerimizin, az baharda, biraz hazan, biraz kışda gelen her güzellik güzel.

Bakakaldım yollarına huzurun ve mutlulukların. Bu aralar beni sadece dertler ve belalar kovalar oldu. Hayatla jübilemi yapmak istedim bir ara. Sonra baktım ki hazır değil ortam ve etrafımdakilerin ruh hali vazgeçtim. Dinleyip okuduğumuz hayatlar karşısında ne ki bizim gark olduğumuz? Şarkının sözlerine dikkat:

Mem nelere gark olmadı zin'in ateşi için
Ferhat dağı delmedi mi Şirin'in düşü için
Kusur ise her saniye her yerde seni anmak
Mecnun azmı yemin etti Leyla'nın başı için

Gözlerinin dokunduğu her mekan memleketim
Bakı ver de uzamasın gurbetim esaretim
Ahmet Arif hasretinden prangalar eskitmiş
Beni böyle eskitense prangalı hasretin

Sana yine sana yandım Nesimi de dün gece
Gözlerinle yüzüleyim bend olayım Hallac'a
Böyle hüküm buyurmuşlar Tanrılar divanında
Ha ben sana yollanmışım ha Muhammet miraca

Cümle cihan güzelleri yüzlerine ben örsün
Gözlerin balyozu oldu içerimdeki örsün
Ruhumdaki fırtınalar Merih'i usandırdı
Nuh'a haber eyleyin de gelsin de tufan görsün!

İşte bu aralar hiç ilgisi olmasa da bu sözler ve mükemmel müziği ile avutup dururum kendimi acımasız hayatın ateş hattında. Baştan sona sanat her mısrası, sanatı anlamaya sanat gerekmez ama kaç çocuğa sordum tek sanatını bilmedi. Bilmediği yetmezmiş gibi, adıgeçen hikaye kahramanlarını tanıyamadılar. Nuh, tufan, ben, ben, örs ve örs ün.... Nerden geldim nereye. Her zaman başladığı haliyle bitmiyor sözler. Hayata dair her güzel sözü söylemek gelirken içimden. Olmadı, başladım hayatın hüzün ve hikaye konusu olmuş, acı dolu halk hikeyelerini anımsatmaya.

Hayat bu, kimine zehir zıkkım, kimine bal gibi. Deme vakti geldi. " Anılar düştü peşime uyumaz oldum, düşlerim vardı yamacına varamaz oldum. Rüzgarla yarışırken koşamaz oldum, düze çıkma yollarım yürümez oldum. Geçmiş günler düğüm düğüm çözemez oldum. Sevda yüklü bulutlardan geçemez oldum."

 

 
Toplam blog
: 45
: 766
Kayıt tarihi
: 13.09.07
 
 

Yazmak bir yetenek işinden çok,duygu işi olmalı. Arada yazdığım oldu ama öylesine...Yıllar sonra ba..