Hassasiyet mi haysiyet mi?

Aklı Başındakiler, sabahın köründe memleket meseleleri konuşuyorlar:

- “Hassasiyetlerimiz” ve “Kırmızı Çizgilerimiz”... medyada doludizgin tartışılmaya devam ediliyor...
- Benim yanımda şu sözlerden bahsetme.
- Niye?
- Bak şimdi, beni iyi dinle… “Kuzey ırak’la ilgili hassasiyetlerimiz var…” demedik mi? Dedik. Peki… teröristlere yıllarca eğitim ve lojistik destek sağlamadılar mı? Al sana hassasiyet.
- …
- Bölücü faaliyetler hassasiyetimiz değil miydi? Peki... bölücüleri seçilmişler yaptırmadılar mı bize; ödül üstüne ödül, madalya üstüne madalya vermediler mi? Al sana hassasiyet. Yine o yıllarda, 5000 insanı Kuzey Irak insan kaynakları olarak eğitmek için Türkiye üzerinden alıp götürmediler mi? Dün, On sene geriden birisi çıkıp, “Kuzey Iraklılardan öğrenci alıp yetiştirelim...” gibilerinden laflar edebiliyor Türkiye’de. Bir vatandaş olarak hicap duymamak mümkün mü? Atı alan Üsküdar’ı çoktaan geçmedi mi?
- …
- ABD, gel sen de oyuna katıl dedi; biz orta sahada top dolaştırırken aklımıza yine o söz geldi ve “hassasiyetlerimiz var” gelemeyiz demedik mi? Onlar da “Sonuçlarına katlanırsınız…” deyip başımıza çuval geçirmediler mi? Al sana Irak Aşiret Devleti, al sana aşiret reisinden devlet başkanı; al işte muhatabın... demediler mi? Devlet töreni ile karşılamadın mı? Al işte hassasiyetler.
- …
- “Kuzey Irak’ta oldu bittiler kabul edilemez!” Bu bizim “Kırmızı Çizgimiz” değil miydi? Peki… Kuzey Irak’ta devlet kurma çalışmaları ordu kurma çalışmalarını da geçip son aşamasına geldi mi?
- Nasıl son aşama?
- Kendini ispat ettiği an çocuğa ad konulacak; bundan emin olabilirsin. İspat şartlarını da, adını da ABD ve İngiltere belirleyecek.
- ??!!
- Son ümidimizi, "Irak’ın toprak bütünlüğü hassasiyetimiz"e bağlamadık mı? Peki onlar üçlü federatif yapılanma öngörmediler mi? Al sana hassasiyet.
-...
- “Aşiret reisleri bizim muhatabımız olamaz!” dedik; bu bizim hassasiyetimizdi değil mi? Onlar ne dedi? “Diyalog!” Peki… Genişletilmiş Toplantı’ya temsilci göndermeleri ne anlama geldi? Al sana hassasiyet.
- ...
- İkili Zirve yapıldı... Kuzey Irak için inisiyatif, burada ABD’ye bırakıldı mı?
- Olur mu canım? Üçlü mekanizma önerildi...
- Yani; Üçlü mekanizma= (2+1)... iki Amerika bir Türkiye. Hem... anlık istihbaratta kime bağımlı olacaksın? İstediğim yere, istediğim zaman operasyon yapabilirsin... demek değil mi bu?
- Benim endişem; yarın öbürkü gün bizi “Sınırlarımız hassasiyetimizdir” demeye zorlayabilecekleri...
- Yok daha neler…
- Düşün bir… Birisi dünyanın öbür ucundan gelmiş, diğeri 10 Bin km ötelerden… Hani demiş ya... İçinde neyim var? Bu o hesap. Maşa dururken neden yaksınlar ellerini? Bölgede Kullanabilecekleri o kadar çok insan, o kadar çok malzeme var ki...
- Eee... Niye bizi duman mı tutmuş?
- Duman mı tutmuş, Bush mu tutmuş... herkes hükmünü versin.
- Ama yine de iyi bir duruş sergiledik.
- La havle!
- Niye kızıyorsun “Dik Duruş” doğru laf değil mi?
- Güzel çocuk! Duruş, insanın ya fıtratında vardır yani asaletinden gelir; ya da çocuk yaşta kazandırılır insana, kırkından sonra değil; sonrasında çiğ kalır; ne etsen ki sırıtır…
- !!
- Anladın mı şimdi? Bir daha benim yanımda yok hassasiyetti, yok kırmızı çizgiydi, yok dik duruştu... cılkı çıkmış laflar etme. Hassasiyet değil, önce haysiyet, haysiyet!
- Bu laflar da senin mi hassasiyetin oldu?
- Hassasiyetim değil… KARABASANIM!
- Bundan sonra ne olacak peki?
- Petrol aşkına terör desteklenecek; küresel stratejiler uğruna terör gerekçe gösterilecek. Bize de “Sen cambaza bak...” diyecekler.
- İleri gitmedin mi?
- Niye? İran üzerindeki oyuna baksana... Ülkenin legal askeri gücünü bile terörist ilan etmediler mi? Irak Oyunu ile ne farkı var?
- Ne olacak peki?
- Bu mahalle, öbür mahalle... bütün Küresel Şehir bir araya gelecek, kabadayı şehir meclisine çağrılacak; arkasından “mın-mın-mın...” değil, yüzüne karşı “Yeter artık dur!” denilecek.