Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Mayıs '18

 
Kategori
Felsefe
 

Hayat Üzerine Benim de Söyleyeceklerim Var

Yazmayı düşünüyorum ve an geliyor yazıyorum da düşündüklerimi. Bazen içim parçalanıyor okurken, vazgeçiyorum yazmaktan. Yazmaya hayat üzerinden devam edeyim en doğrusu, bu konuda benim de söyleyecek cümlelerim var nasıl olsa.

Kısaca özetlemek gerekirse; “4 İŞLEM gibidir hayat. Önce, sevdiklerini TOPLARSIN etrafına teker teker büyük bir hızla. Sonra sevmediklerini ÇIKARIRSIN özenle, biraz azaltıp hızını. Aniden ÇARPAR gerçekler yüzüne. BÖLÜNÜR o an kalbin baştanbaşa.”

“Var oldukça aldığımız hayat dersleri sürecek... Oysa ben hayat bilgisini ilkokul dersi sanırdım." Hayat bazen –hiç istemediğimiz halde- bir şeyleri yapmamızı ya da yapmamamızı gerektirir. Nasıl yaşadın diye sorsalar, “hayatın gerektirdiği gibi yaşadım” diye yanıtlarım düşünmeden. Formun ÜstüYaşama amacımız iyi bir yaşam sürmekse, nedir bu “İyi Yaşam”ın ölçütü? Bence geçirdiğimiz ömürde ne kadar az KEŞKE kullandıysak o kadar iyi bir yaşam sürmüşüzdür.

Her insanın yaşadığı yıllara şöyle bir göz atmaya ihtiyaç duymuştur ve geriye döndüğünde geçmişiyle bir hesaplaşmaya tutuşmuştur. Bazen bir sancı oturmuş yüreğine, bir pişmanlık kaplamıştır benliğini. Bazen de inanmış, güvenmiş olmanın bıraktığı acıyla yüz yüze gelmiştir. Zaman zaman çaresizlikle kıvranmış, umutsuzluk rüzgarından nasibini almıştır.  O zamanki haline acımış, gülmüş ama sıyrılmıştır bu melankoli halinden. Bugünkü durumu da kazandığı zaferin göstergesi değil midir zaten. Kimi zaman da yapmış olduklarına şaşarak, yaşadıklarına inanamamıştır. Gelecek kaygısından kurtulup, geçmiş saplantılarına dönmek inattan mı, yoksa hatırlamanın vazgeçilmezliğinden mi kaynaklanır bilinmez. 24. doğum günümü kutlarken fark ettim ki insanlar, 20sine kadar olan her yeni doğum gününde “şu yaşıma bastım, şu yaşıma girdim” gibi cümlelerle yeni yaşını karşılarken, 20sinden sonra “şu yaşımı da bitirdim” diyor genelde. Yaşlanma korkusundan mıdır, yoksa geçmişe duyulan özlemden mi kaynaklanıyor diye sordum kendi kendime. Yanıtımı insanın bir süre sonra gelecek ufkunu yitirdiğine yordum. Neden olduğunu da sen düşün artık.

Yaşamımıza anlam veremediğimiz anlar vardır ya, hani nedir, niyedir diye düşünür dururuz. İşte o, bizim özel anlarımızdan biridir. Ne zaman sorgulamaya başlasak, olduğundan daha anlamlı ya da daha anlamsız gelir yaşam. Yaşadığımız her an bir sonraya anı olarak kalacaksa, sırf bu yüzden, daha fazla değeri hak etmiyor mu?

Dünler, bugünleri besliyor. Anıların bizleri ayakta tuttuğu kaçınılmaz bir gerçek. Boşuna dememişler, dünü olanın bugünü de vardır.

Her hayat değerlidir deniyor da –Hayat, değer bilme durumuna sahip değil ki o değeri, alacak olan bizleriz – bunu şöyle söyleyip geçiştireyim: “Hayatı anlamak sana bağlıdır diyorlar ya; ben hiçbir şey anlamadım, yeniden dünyaya mı gelsem acaba?” Göğsümü gere gere “Hayatın anlamını aramadık ki bulalım azizim.” diyorum, çünkü gereksiz işlerle vaktimi boşa öldürmemek için, “Ben, hayatın bir anlamı olmadığını anladığımda, ona bir anlam aramayı bıraktım.”

Hayatta her şeyin bir bedeli vardır dedikleri doğru. Yaşamanın ağır bedelini ödüyoruz her gün yaşayarak. En bedelsiz sandığımız anlarda bile, ödediğimiz bir bedel var mutlaka. Dikkatle hayata bakın. Bedel ödememiş tek bir kimse bulamazsınız.

 “Hayatta, hatalarımızı telafiye çalışarak rötuş yapıyoruz.” Büyükhataların olduğu yerde başka hatalar da vardır mutlaka. Biz önemsemeyiz orası başka. Hataların nedeni yanlış seçimlerdir. Yapılan seçim yanlışsa bu bir hatadır ve pişmanlık doğurur. Hatalar irili ufaklıdır ve insan yaşamının vazgeçilmezleri arasındadır. Bir insan hiç hata yapmamışsa yaşamamış sayılır bence. Çünkü ömür, bu hataları düzeltmekle geçer.

Hayat su gibi olsa keşke, bazen lıkır lıkır içer geçerdik. Hazmetmesi çok zor şeyler de yaşıyoruz hayatta. OLSUN HAYAT YİNE DE GÜZEL... Hayat onu sevince güzel gerçekten de. Ara sıra sevdikçe sevesim gelse de hayatı, “Yaşamı, aklım başımda değilken tatlı diye yutturdular bana.” diyorum acı deneyimlerim neticesinde. Aslında bu hayat denilen şey ne kadar da yapay. Bizler de yaşayarak eksiklerini doldurmaya çalışıyoruz. Bulmaca çözerken bile daha çok keyif alıyorum genelde.

Bir anlıkmış hayat. Fark ediyorsun ki senin için değeri olan pek çok şeyin aslında hiçbir değeri yokmuş ve bunu anlamak için bir ömür sarf etsen de ölümle yüz yüze geldiğin ‘o kısacık an’ da anlıyorsun. Hayat böyle bir şey. İplerini sıkıca tutabilirsen yön verebilirsin hayatına. Benimse ömrüm, o ipleri yakalamaya çalışmakla geçti. Çabalamaktan yoruldum.

Bir anda olan her şeyin listesini yapmaya gerek yok. Hayatın kendisi bir anlıkmış. Bunu ben yeni anladım. Meğer bir an gelecekmiş ve o bir an, en son anın olacakmış. Hayat bu kadar anlıksa bunca uğraş niye? O bir anı yakalamak için mi?

Aklım karıştı; benim için hiçbir anlam ifade etmeyen hayatla, nasıl bu hayatta ben de varım mücadelesi edeceğim.                    

“Gelen vurdu, giden vurdu… Sen de acıt ki hayat daha güçlenebileyim” lafımı ciddiye almışsın ki mücadele ederken çok yordun beni be hayat! Acı dolu anlarımı yaşamımdan çıkartayım dedim; baktım, ortada yaşam namına bir şey kalmadı, dürdüm büktüm soktum yerlerine acıların hepsini, gene de bu hayatta ağrıyan en çok içim oldu.“HAYAT, üstüme basıp da geçme, DUR! Çünkü orada Ben VARIM” diyesim geliyor bazen, nihayetinde “ACI DA HAYATIN BİR BAHARATIDIR. Bazılarımızın hayat yemeği fazla baharatlı sadece.”

Sorasım var, “Herkesi yordun be hayat, herkes senden şikayetçi; sen hiç yorulmadın mı?” Senin üzerine çok da kafa yormamak lazım gelir, öyle ya da böyle yaşayıp ölüyoruz. Hayatın zevkini alamıyorsan, sevkini almaya bak şekerim diyenler; hayat daha ne kötü sürprizler hazırlamış bana yaşayarak öğrenelim bakalım diyorum. “Getirir de götürür de hayat, önemlisi öbür hayat.” Ama içten ama sahte hep gülümsüyoruz hayata, resmimizi çeken fotoğrafçı zannederek. Önemli olan yüzümüzün değil, içimizin gülmesi be hayat! Çokmuş gibi görünse de az ömrü var insanın. Doğarken eli boş geliyoruz dünyaya, giderken ne çok şey götürüyoruz öbür dünyaya. İyiliklerimiz, kötülüklerimiz, sevaplarımız, günahlarımız, aldığımız ahlar...

 

 
Toplam blog
: 109
: 78
Kayıt tarihi
: 19.04.18
 
 

1980 Adana doğumluyum. 13 yaşında friedreich ataksisi hastası olduğum ortaya çıktı. İlköğrenimi A..