Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Mart '08

 
Kategori
Anılar
 

Hayat yokuşu...

Hayat yokuşu...
 

hayat


Hayat yokuşunu doğumla adımlamaya başlıyoruz. Ve her adımı bizi sonsuzluğa götürüyor. Sonsuzluğa adımlıyoruz adımlarımızı. Ve yokluk sandığımız en gerçek vara doğru gidiyoruz. İşte bu yolculuğa da geçmişte bir gün ben başladım. Gelmem gereken yere adımladım anne karnında. Ve anneme yük oldum bir müddet. Onun sıcaklığında ısındı bedenim. Onunla beslendim. Onunla büyüdüm bir müddet. Mutluydum annemin karnında. Mutluluk buydu benim için. Her şeyim ortaktı annemle. Soluduğumuz nefes, yediğimiz yemek, duyduğumuz aşk, kokladığımız koku, dinlediğimiz müzik. Her şeyimiz ama her şeyimiz ortaktı. Günlerim böyle geçiyordu. Mutlu, huzurlu ve sakin. Annemin karnında bile yaramazlık yapıyordum. Tekmeliyordum zaman zaman. Ve bu yaramazlığım onları mutlu ediyordu. Bende daha çok yaramazlık yapıyordum onlardan destek alarak. Ama bu fazla sürmedi. Artık gitme vaktini gösteriyordu saat. Başka bir dünyaya. Her şeyin ortak olmadığı, mecburiyetlerin sarmaladığı bir dünyaya gidiyordum. Merakta ediyordum aslında beni bekleyin dünyayı. Nasıl bir yerdi. Anlatıldığı kadar güzel miydi? Buradaki gibi mutlu olabilecek miydim? Böyle düşünceler ve karmakarışık duygularla artık yeni dünyaya merhaba deme vakti gelmişti. Annemden güzel yürekli ve fedakâr annemden ayrılma vakti gelmişti. En çok buna üzülüyordum işte. Annemden ayrılmak. Son anımı yaşıyordum.

Ve beni aldılar yuvamdan. O sımsıcak ve huzurlu yuvamdan aldılar beni. Çok zoruma gitti. Sabrettim. Ağlamayacağım dedim ama bana ilk tokadı attılar. Ve acıdı popom. Ağlamaya başladım. Hüngür hüngür. Bir baktım etrafıma herkes mutlu. Ağlayan sadece benim. Ve gıcık oldum o zaman dünyaya. Birileri ağlarken birileri gülüyordu. Ve içlerinde annem ve birde adam vardı. O adamı anımsıyor gibiydim. Ama tam hatırlayamadım. Babammış o adam sonradan annem söyledi. Bana hatırlattı onun karnındayken geldiğini ve beni sevdiğini. Bu babamda ve babam bana benziyordu. Babamı da sevmeye başladım. Gündüzleri olmazdı ama geceleri hep benimle olur ve beni çok severdi. Anlayamadığım birde neden beni güldürmek için uğraşırlardı. Ben ona da gıcık olmuştum. Ve gülmek istemiyordum. Neden gülmeliydim ki. Ama babama ve anneme gülüyordum. Çünkü onlar beni gerçekten seviyorlardı. Ben evin gözdesiydim. Ve çok yakışıklıydım babamın deyimiyle. Günler geçti artık ben büyümeye başladım. İnanamayacağım şeyler geldi başıma. Bir baktım dişlerim çıkmış ve ben konuşmaya başlamışım. Şaşkındım. Ve bu şaşkınlığım bitmeden yenileri ekleniyordu. Artık yürüyebiliyordum da. Adımları ard arda sıralıyordum. Ve anladım ki artık hayata adımlarla devam edeceğim. Annemin şefkatli kollarına veda vakti gelmişti. Hep veda ediyordum bir şeylere. Mama bile yemiyordum artık. Biberonumda gitmişti. Artık ellerimle tutunacaktım hayata. Benim minicik ellerim nasıl tutsundu kaşığı, çatalı, bıçağı. Ama tutmak zorundaydım. Zorunluluklar gerekliymiş. Babam öyle demiş anneme. Büyüyordum artık. Bende büyük adam olacaktım. Büyük adam olmam için de şartlar varmış. Bu şartlardan ilkokula gitmekmiş. Of Allah’ım ben nasıl giderim okula. Ben annemden ayrılamam ki. Onsuz nasıl gidebilirim. Ama merakta ediyordum işte. Zaten bu başıma ne geldiyse merakımdan geldi. Büyük adam nasıl olunuyor ve okulda ne yapıyorlar.

Hep merak hep merak. Babam ve annem birlikte götüreceklerdi beni. Birde okul elbisesi almışlardı. Yanında suluk ve beslenme çantası da vardı. Ben çok mutlu olmuştum ama anemide istiyordum yanımda. Ben onsuz yemek yiyemem ki. Ben yalnız ne yaparım. Sıkılırım ama. Babam ve annem tuttular ellerimden ve haydi okula. Hem çok isteyerek hem de çok üzülerek gittim. Okulu gördüm ve bizim eve hiç benzemediğini fark ettim. Ve çok insan vardı okulda. Ve hepside benim gibi giyinmişlerdi. Benim gibi anne ve babalarıyla gelmişlerdi. Ne çokmuş ya büyük adam olmak isteyen. Herkes büyük adam olursa küçük adam kim olacak diye soramadım işte. Korkuyordum ve çekiniyordum. Ben bunları söyleyemezdim ki. Ben daha küçüktüm ve büyük adam olmama daha çok vardı. Annem ve babam beni terk edip gittiler. Beni bir kadına bıraktılar. Kıvırcık saçları vardı ve anneme hiç benzemiyordu. Ben annemi ve babamı şimdiden çooook özlemiştim. Ama mecburdum işte. Büyük adam olacağım ya. Daha sonraları alıştım işte her şeye alıştığım gibi. Alışmak mıydı hayat. Aykırı olmak mı? Ah bu çelişkiler ah. Hiç bırakmadılar peşimi. Yeni arkadaşlar edindim. Onlarla oyunlar oynadım. Okulda güzelmiş dedim kendi kendime. Matematiği hiç sevmedim. Ah birde sınavlar olmasa demedim hiç. Onlarsız okul mu olur dedim. Zaman geldi ve dayak yedim öğretmenimden. Beni dövmüştü. Ve annemi yine özledim. Artık büyüdüğümü hissediyordum. İlkokulu bitirmiştim. Ve yeni bir okula gitmem gerekiyordu. Artık ortaokula gidecektim. Yeni bir okul ve yeni arkadaşlıklar. Ama ben değişmiştim. Yalnızlaşmıştım işte. Annem ve babam benim için artık vazgeçilmez değildi. Onlarsız da olur diyordum zaman zaman kendi kendime. Yalnızlık daha güzeldi benim için. Yalnızlaşarak başladım ortaokula. Artık önlüğüm yoktu. Takım elbise almışlardı. Takım elbisemi çok sevmiştim. Artık büyük adamlar gibi giyiniyordum. Onlar gibi birde kravatım vardı. Arkadaşlarım bazen medeniyet yuları da diyorlardı. Anladım ki herkes aynı düşünmüyor.

İnsanlar aynı havayı soluyor, aynı suyu içiyor, aynı yiyecekleri yiyorlar fakat aynı şeyleri düşünmüyorlardı. Ne ilginç ya bu insanlar diyordum kendi kendime. Artık insanların bayan ve erkek diye ayrıldıklarını da biliyordum. Bizim sınıfımızda hiç kız yoktu. Çünkü bizim okulumuz Müslüman okuluydu. Ora da kuran öğretiliyordu ve dini bilgiler veriliyordu. Ama teneffüslerde biz şeytana uyup kızlara bakıyorduk. Onlar değişik varlıklardı. İlginç geliyordu onlarda. Saçları uzundu ve etek giyorlardı. Saçları kapalıydı ama dışarıdaki kızların saçları kapalıydı. Neden herkes saçını kapatmıyor ki dedim kendi kendime. Herkes Müslüman değimli acaba? İlk defa farklı bir duygu yaşıyordum. Adına aşk diyorlardı. Aşk buydu demek. İçim kıpır kıpır olmuştu ve ellerim titriyordu. Aşk kötü mü ki benim ellerim titriyor ve kendimi farklı hissediyorum. Aşkı da öğrendim işte. O kıza âşıktım ben. Evet âşıktım. Ve onu çooook seviyordum. Anneme benziyordu ama o. Annem gibi sıcak ve içtendi. Ama ne demeliydim ona. Bilmiyorum ki. Demeyeyim dedim kendi kendime. Ve erteledim aşkımı. Onu çok seviyordum ve âşıktım ama ona söylemeyecektim. Söylemek için zaman gelmeliydi. Ama o zaman hiç gelmedi işte. Gelmeyecekti de. Böylece bitirdim ortaokulumu da. Artık adam olma vakti gelmişti sanırım. Ama hiçbir şey sandığım gibi değildi ki. Adam olmakta zor işmiş yahu.

Herkes adam olmak zorunda mı? Sonradan öğrendim ki adamlık okulla değilmiş. Adamlık yürekleymiş. Yüreğin kadar adam olabiliyormuşsun. Yalnızlığımda bu arada artmıştı. Yalnızlaşıyordum işte tüm saflığımla. El değmemiş duygularım tükeniyordu ve ben tüketiyordum kendimi. Lise denen bir okula gitme vakti gelmiş. Bu daha büyük bir okulmuş. Hayatım için gerekliymiş. Adam olmam için şartmış. Şartlar bitmiyor ki. Hayat hep şartlarla örülü. Olmazsa olmazlarla örülü. Böylece başladım yalnızlığımla birlikte adam olma ve hayat için gerekli olan okula. Ve yeni arkadaşlıklar başlayacaktı yine. Ve yeni duygular türeyecekti yine. Başladım işte yeni takım elbiselerimle liseye. Yalnızlığım krallığı kurmuştu ruhumda. Köle etmişti beni can kafesinde.

 
Toplam blog
: 143
: 379
Kayıt tarihi
: 14.02.08
 
 

1983 Aksaray doğumluyum. İlk ve orta öğrenimimi Aksaray'da tamamladım. Lisan eğitimimi Fırat Ünivers..