Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Ocak '09

 
Kategori
Müzik
 

Hayatımda yerleri apayrı olan şarkılar :)

Hayatımda yerleri apayrı olan şarkılar :)
 

"notalar"


“Ömrümce hep adım adım
Her yerde seni aradım..
Ben kalbimden başka yerde
İnan seni bulamadım..

Kenarlarda köşelerde kadehlerde şişelerde
Ben kalbimden başka yerde
İnan seni bulamadım..”

Eğer siz de Türk Sanat Müziği sevenlerdenseniz, bu parçayı* bilmemeniz ve sevmemeniz pek mümkün değildir, ama duymayanlar varsa mutlaka bu parça dinlenmelidir. Bir de parçada ki kahramanımız gibi, eğer siz de kaybettiğiniz veya kendiliğinden kaybolan birini, her yerde aramışsanız, kimbilir hala arıyorsanız, ikinci bir mutlakayla dinlemelisiniz. Nesrin Sipahi, Behiye Aksoy ve Zeki Müren en bilinen yorumcularından ve bence hepsi çok başarılı. Zeki Müren’in yorumunu ise bambaşka bir keyifle dinliyorum, tıpkı bütün Türk Sanat Müziği eserlerini ondan dinlemenin o bambaşka keyfi gibi. Parçanın makamı rast olup, güftenin verdiği çaresizlik, besteyle bir nebze olsun umudun var olduğunu bize hatırlatır. Bu iki duygu yoğunluğu içinde, hem kaybolmuş kişinin yokluğuyla üzülürken, kimbilir belki bir yerde karşılaşırızın umuduyla yüzde bir gülümseme oluşturur. Aynı zamanda sizinle ortak duygulara sahip insanların var olması da, gülümsemenin destekleyici unsurlarından biridir. Durum ne kadar vahim görünse de, sevgi ve umut insanın kendine ait duygular olduğu için çok da üzülmeye hacet yoktur. Elbet bir gün kaybolan bir yerlerde ortaya çıkar, ama asla aynı tadı vermez, çünkü artık herşey değişmiştir ve senin kalbinde yaşattığın kişiyle bulduğun kişinin bir benzerliği kalmamıştır. Ama şarkının sende yaşattığı duygu hep aynı kalacaktır. İşte bu hislerle şarkının güftesinin ve bestesinin kime ait olduğunu araştırırken, güftenin Mehmet Erbulan’a, bestenin İrfan Özbakır’a ait olduğunu gördüm.

Mehmet Erbulan ismi bana çok yakın olmasa da ortaya çıkardığı şarkı sözleriyle aslında onu çok yakından tanıyorduk. “Aşkın Kanunu, Bak Bak Yeşil Yeşil, Arım Balım Peteğim, Adını Anmayacağım, Her Halinle Her Şeyinle Güzelsin, Al Aşkını Çal Başına, Mavi Dünyam Benim, Ağlama Değmez Hayat” gibi bir çok bilinen esere imza atmıştı.

İrfan Özbakır ise Ayşe Tunalı, Sinan Özen, Emel Sayın, Muazzez Ersoy gibi ünlülere ders veren, Türk Sanat Müziği’ne sayısız eser kazandıran, 500’ün üzerinde güfteye hayat veren çok önemli bir besteci olarak çıktı karşıma. Ve gördüm kü “Sensiz Kalan Gönlümde, Ömrümce Hep Adım Adım, Gülünce Gözlerinin İçi Gülüyor, Pişman Olur da Bir Gün, Şarkımı Senin İçin Yazdığımı Bilseydin, Kim Demiş ki Sevgiler Ayrılıkla Biter” gibi çok önemli besteleri Türk müziğine kazandırmış.

En sevdiğim parçalardan biri olan bu eserin, hislerime ortak olmasından dolayı, bu şarkıyı yazan Mehmet Erbulan’a ve besteleyen İrfan Özbakır’a hayranlığımı sizlerle de paylaşmak istedim. Araştırmama devam ederken benim için yine ayrı bir yeri olan, Emel Sayın’ın 1982 yılında yorumladığı “Şarkımı senin için yazdığımı bilseydin” parçasının da İrfan Özbakır’ın bestesi olduğunu öğrendim. Mahur yani Nihavend bir beste olan bu parçanın sözlerinin, çok emin olmamakla birlikte, zaten bir çok parçanın söz yazarlığını yapmış, Ajda Pekkan’ın yorumladığı hemen hemen tüm şarkıların sözlerini yazan Ülkü Aker’e ait olması kuvvetli muhtemel.

Sözü geçen parçanın sözleri şöyle;

“şarkımı senin için yazdığımi bilseydin
dünyanın bir ucundan kalkıp bana gelseydin
benim gibi özlesen benim gibi sevseydin
dünyanın bir ucundan kalkıp bana gelseydin
kuruyan dudağıma bir damla su verseydin
yine öyle neşeyle kahkahayla gülseydin
benim gibi özlesen benim gibi sevseydin
dünyanin bir ucundan kalkıp bana gelseydin..”

Şarkılarda ki ortak nokta sadece bestekar İrfan Özbakır’la kalmayıp, farklı söz yazarları tarafından yazılmış olsa da konu aynı. Aşk, ayrılık, tek taraflı sevme, bekleyiş, özlem ve umut. Çok düşünmüşüz ama bir türlü bulamamışızdır; niye giden özlenir, beklenir ve sevmeye devam edilir. Niye terkedilen bu kadar iyi niyetlidir hala gidenin ardından. Terkedenin niye terkettiğini kabul edemediğimiz gibi, sebebini de tam olarak hiçbir zaman bilemeyiz. Çünkü ya hiç bir şey söylememiştir giden, ya da lafı evirip çevirmiş, kalanın zaten allak bullak olan aklını iyice karıştırmış ve gitmiştir. Terkedileni de anlamam, niye sorular sorar, niye anlamaya çalışır, niye kabullenmez, niye umutla bekler hiç açıklaması olmayan birini. Terkedilenin niye böyle davrandığını anlamam bir türlü ama çok iyi bilirim bende. Çünkü bazı şeylerin açıklaması yoktur, niye öyle davrandığını sen kendin de bilemezsin. Aklından bir sürü şey geçer o durumlarda, belki sözlere dökemezsin ve hemen şarkılara sığınırsın. Çünkü bilirsin ki senin derdini anlatan bir şarkı mutlaka yaşanmıştır zamanın bir anında ve layıkıyla anlatılmıştır bu hislerin şarkılarda. Kimi zamanda “Ah bu şarkıların gözü kör olsun dersin” sana hayatın acısını, tatlısını, herşeyini anlattığı ve hatırlattığı için sitem edersin onlara, ama gerçekte bilirsin ki seni en iyi yine onlar anlar, yine onlar anlatır. Ve sorarsın kendi kendine; bir his nasıl herkesin hislerine ortak ve tercüme olup bu şekilde söze dökülür güfte olur, o sözler nasıl böyle daha da anlam kazanacak şekilde notalara aktarılır beste olur, ve bu ortaklıktan doğan parçalar nasıl Zeki Müren ve Emel Sayın gibi tarifi, takdiri daima yetersiz kalacak yorumcular sayesinde, dilden dile, nesilden nesile aktarılarak ölümsüz olur.

Bu şarkının benim için önemi ise; o yıllarda cadılığıyla meşhur, çok sesli ağlamakta üstüne kimseyi tanımayan, şuan çok sesliği bırakıp kibarlığıyla hayatına devam eden çok değerli ablam, annemin anlatışıyla daha 2, 5 yaşındayken, eline mikrofon olarak kullanabileceği herhangi birşeyi kaptıktan sonra, sahne olarak seçtiği koltuklardan birine fırlayıp, çok seslilikten uzak, Emel Sayın zerafetinde ve oldukça tatlı bir sesle durmadan bu şarkıyı söylermiş, hem de tüm şarkıyı hiç söz atlamadan, makamıyla. Annem her zaman anlatır bu hoş anıyı bizlere ve benim daha 6 aylık olduğumu söylemeyi de unutmadan. 6 aylık olsam da, sevgili ablam Derya sayesinde bilinçaltıma yerleşmiş bu şarkıyı, anneminde çok mutlu bir yüz ifadesiyle bu anıyı bizimle paylaşmasından dolayı çok severim ve ben de bambaşka, hiç bilmediğim bir duygu uyandırır. İşte bir şarkının küçücük bir çocukta olsa insanlar üzerinde ki etkisi. Konusu itibariyle yine bir bekleyiş var, kayboluşların, yokoluşların ardından ve yine bir sesleniş, hala tek taraflı sevme durumuyla biraz hüzünlü olsa da, neşe veren bestesi ve ailemizde ki yeriyle beni çok keyiflendiriyor.

İşte şarkılar ve burda anlattığım bu iki şarkı benim için bende önemli bir yere sahip. Zevkle dinlediğim bu şarkılar beni ortak noktalarda buluşturdular. Ne mutlu böyle değerli söz yazarlarına, bestekarlara ve yorumculara.. Emel Sayın’a, Behiye Aksoy’a, Nesrin Sipahi’ye, Ülkü Aker’e sağlıklı ömürler dilerken, Zeki Müren’e, İrfan Özbakır’a, Mehmet Erbulan’a Allah’tan rahmet diliyorum.

*Parça; Türk Sanat Müziğinde ki eserler için şarkı yerine kullanılan kelime. Türk Müziği eğitim alan kardeşimin kendini okuluna ve de Türk Musikisine adamış tavrı ve arada bizi bilmediğimizden eleştiren, kendisi ciddi görünse de çok şirin tarzıyla – Abla lütfen şarkı deme!

-denislis&hippiness-

21.01.09 - Tuzla/İstanbul

 
Toplam blog
: 11
: 1066
Kayıt tarihi
: 19.11.08
 
 

Yıldız Teknik Üniversitesi mezunuyum. Şu an özel bir firmada mühendislik mesleğimi yapıyorum. İlgi a..