Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Mart '08

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Her an hepimiz manşete çıkabiliriz...

Her an hepimiz manşete çıkabiliriz...
 

Biz mi çok cahildik, annelerimiz mi?

Tıp mı yoksa?

Olsa olsa mahallenin en fazla bir delisi olurdu…

Deli dediğime bakmayın ve de sakın alınmayın, o dönemlerdeki ifadedir bu, yoksa, her anlamı ile bilenlerdenim, oğlum 14 yaşından beri takıntı hastalığı ve davranış bozukluğu tedavisi görmekte…

Ve… İfade ile gerçeğin, yani yaşanmışlığın, inanın ancak o zaman farkına varıyor insan… Doğamız gereği, elbette…

Neyse…

Hiç sevmem, bizim zamanımızda şöyleydi… diye başlayan cümleleri…

Bir de, ahhh, bir görsen ne güzeldim ben gençken diye süren sohbetleri…

Aslında işin altında yatanı anlamaya başladım ya yavaş yavaş, korkum hem kızdığım cümleler kurabilecek olmam, hem de artık o tür cümleler kurmaya vakıf olmam…

Bir neyse daha koyalım…

Şaka maka, çok düşündüm bu konuyu…

Yanlışım da olabilir, hatam ne ise peşinen kabulümdür…

Biz diye anlatacağım, elim mahkum, ama biliniz ki, yetmişli yıllardır söz ettiğim dönemler, yetmişli dönemler diye yazmaktansa daha kısadır “biz” diye ifade edişim…

Cadde üzerinde bir evde otururduk ama, iki katlıydı henüz o zamanlarda evimiz…

Kocaman ön bahçesi de vardı, koskocaman arka bahçesi de…

Her evin sahip olduğunca…

Ana caddeydi evimizin önündeki ama, dolmuşlar geçerdi en çok, özel otolar fazla özeldiler o dönem…

Hemen aradaki sokaklara, komşu arabalardan başkaları uğramazdı bile, ki, saatlerini bile bilirdik, ki, yine onlar da orada oynadığımızı bilirlerdi, çocukları da aramızdaydı çünkü…

Sokaklara taşma zamanlarımıza izin verilmediği epey küçüklük zamanlarımızda, komşu çocuklarla toplaşıp oynardık, ön ya da arka bahçelerde…

Birimiz Filiz Akın olurduk, birimiz Türkan Şoray…

Murat Soydan eş olarak hap favorimdi… Kimisi de Ayhan Işık’ı seçerdi…

Arka bahçede film çevirirdik güya…

Şarkıcılık da oynardık ara sıra…

Sıra sokaklara taşmaya başladıkça, yakar top oynadık, istop!

Yüzümüz al al olurdu, hem heyecandan, hem de koşturmaktan…

Arabalar mı?

Hem biz saatlerini bilirdik, hem de onlar bizim oyun saatlerimizi…

Zaten, herkes tanıdıktı ya, biraz çıkmaya başladığında göğüslerimiz, eğer dolanıyorsa ortalıklarda tanınmadık üç beş hayta, oyun oynadığımız alan biraz uzaksa da annemlerin akşam çayı içtikleri balkona, yakın balkonlardaki hanımlar ya da beyler, çaktırmadan el koyarlardı zaten olaya…

Anlamazdık bile biz, anlatmazsa eğer durumu annelerimiz…

Bisikletle gezerdik, kızlı oğlanlı, sinemaya giderdik…

Öyle bir yorulurduk ki günün sonunda, yatağımız bizi buyur ederdi, bir aşık koluymuşcasına…

Oğlum bisiklete bindi… Ama yakan top oynamadı hiç…

Şarkıcılık yerine pokemon kartları biriktirdi… Atari oynadı, sonra sega… Sonra Play Station 1, sonra ikisi… Direksiyonların sayısı meçhul…

Yok o çıkmış, yok bu…

Şu, pokemon kartlarında öyle çok dayanmıştım ki… Ufacık çocuğa iyi kötü bir şeyler anlatmıştım ki… Sevgili eczacımız, oğluma sorduğunda sende hangi kartlar var diye, elbet onun da kaygıları vardı oğlunu eczanede yetiştiriyor diye ve o nedenle kapatmak istiyordu bazı açıkları, oğlumun gözündeki çöküşü gördüğümde pes etmiştim!...

Saçma sapan ranta karşı dururken, küçücük oğlumun başını öne eğdirmiştim!...

Hani, nerede satılıyor bu Pokemon kartları?

Babacığım,ben sanırım bir yanlış yaptım… Ne olur siz de bana yardım edin…

Anne… Dedem bana Pokemon kartları almışşş…

Yaaa….

Otomatik makineler… Hakikaten iyi ki…

Fast food yemekler…

O zamanlar için, elbet, iyi ki…

Nasıl altından kalkardık, kadın olarak, hem çalış, hem yemek yap, hem temizlik…

Üstelik, oyun da istiyor çocuk…

Sonra sonra…

Ahh… Nerden bilebilirdik, bir canavarın dişlerindeydik!...

Medya da aldı başını gitti o aralarda…

Günler ve gecelerce intihar girişimde bulunanları izledik!...

Kimi başardı, kimi kurtarıldı…

İntihar bir alternatif olarak çocuklarımızın beynine kazıldı!

Sokakta oynamayan çocuklar, çocuklar arası iletişimi, galibiyeti ve mağlubiyeti öğrenemeyen çocuklar, toplar ve tüfeklerle asker öldürmeyi öğrendiler oyunlarda…

İntiharın bir alternatif olduğunu…

Ya da, hak alma aracı olduğunu…

Simslerde yarattılar bekledikleri hayatları, ama… Sonucunda hep hüsrandı yaşadıkları…

Ya öldü yarattıkları, ya da sonunda aynaya baktıklarında anladılar ki, yarattıkları da yalandı…

Ya da, oğlumun on üçünde dediği gibi, evlendim oyunda, kendi istediklerimi yapıyorum diye küsüyor kadın… Hobilerim olmayacak mı benim? Yok… Karar verdim evlenmeyeceğim…

Enerji tüketilmek içindir, tüketilmeyen enerji ya potansiyel problemdir ya da bilime acayip bir katkı demektir… Edison sanırım tüketemediği enerjisini bu yolla halletmiştir!

Gün itibariyle, bir çok şey keşfedilmişken, elbet enerjiler akacak yer ararken, pc başında dondurulup kalınıyorken…

Birikir de birikir…

Patlamaya hazır bir bombadır sanki!

Patlanalacak en yakın yer de en sakin limandır zaten!..

Patla patla…

Patlat patlat!

Göğsün sıkışsa da…

Tansiyonun artsa da…

Evlat!...

Psikologlar… Psikiyatristler…

Offf… Off…

Belli bir sonuç alınır, sonra bir bakarsınız ki, reddeder tedaviyi…

Elinizde ilaçlar…

Boğazınızda bir el…

Yutkunmak ne mümkün…

Gencecik oğlunuzun kolunda bilmem kaç çizik… Bilmem kaç dikiş…

Boğazınızda bir el de olabilir, ufacık bir tartışmada…

Kontrolü ne mümkün…

Kendine attığı bıçak darbeleri, size de nasip olabilir, gördüm…

Oğlum okumasa bu yazıyı çok iyi olur ama…

Babasında da…

Oğlumda da o çizginin ne kolay kaçabileceğini gördüm…

Belki oğlumunki bir genetik problem…

Ama… Son zamanlarda yaşanan bir gerçek var!...

Emek harcanmadan elde edilenler… Bu nedenle kolayca yitip gidenler…

Bir “tık” ile yaşamı ekrana getirmeler…

Ekran ile özdeşleşmeye çalışmalar…

Sanal artılar… Sanal kırıklıklar…

İki gün üst üste, annesinin boğazını kesen kızları okuduk… Her ikisi de psikolojik tedavi görüyormuş…

Bence doğrudur…

Belki de avukatları önermiştir böyle bir gerekçeyi… Bilemeyiz…

Bildiğim bir gerçek var ki: Okusam ne olur ki diyor oğlum, bunca işsizden biri olmak için mi emek harcayacağım…

Ehhh… Burada söyleyecek söz kalmıyor, dürüst davranırsak eğer…

Amaçsız gençler…

Adı üstünde delikanlılar, kızlar da dahildir, kanı deli kızlar, amaçsız nereye nasıl uçacaklar?

Sanal sanal uçmak hakikaten çok kolay…

Kişilik bulmak, taşları oturtmak zor olan…

İki gün üst üste iki ayrı kız annesini öldürmüş…

Oğlum da acaba, eli biraz daha kaçarsa, aynı kaderi mi paylaşır?

O iki anne ile buluşur muyum, bir yerlerde, ve acaba buluşursak nelerden söz ederiz?

Ahhh.. Bizim zamanımızda… Dememeye özen gösteririm…

Olabildiğince…

Yine de…

Ahh… Annelik… Oğlumu haklı çıkarmak için bir şeylere mi yüklenirim?

Yoksa…

O bir şeyler midir zaten bizlere bunları yaşatan?


Gülgün Karaoğlu
Mart,26/08

 
Toplam blog
: 1269
: 1343
Kayıt tarihi
: 18.09.07
 
 

İzmir, 1963 doğumluyum. Dokuz Eylül Üniversitesi İngilizce bölümü mezunuyum ve özel bir şirkette ..