Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Nisan '11

 
Kategori
Edebiyat
 

Her ikisi de "Bir şairin asil yüreğine" sahipti - 1

Her ikisi de "Bir şairin asil yüreğine" sahipti - 1
 

ATATÜRK ve M.Emin


Biri şair ve yazar diğeri Türk halkının ulusal demokratik devriminin önderi. Onlar koca bir gövdede kanamakta olan artere tampon basıp, onardılar ve kan kaybını önleyerek, o gövdenin yaşamasını, bugüne kadar da canlı kalmasını sağlayan yüce insandılar.
Nasıl mı?
Değişimle… Bu değişim canla, başla ve aklın ışığı altında göğüs göğse savaşarak-çarpışarak, o toplumun yürekten isteğiyle, katılımıyla gerçekleşti. Bir lider gerekliydi bu değişime ön-ayak olacak. Mustafa Kemal’di bu liderin adı.
Toplumun yapısı, bir tusunamiye benzer afetle gelen dünya siyasetini de değiştirecek bir kanlı destana imza atıldıktan sonra o toplumun yapısı tam bozulmamışken ele alan lideri ve şartlarını ebetteki izleyen bir sanat akımını da peşinden sürükleyecekti. Adı edebiyat olan…
Savaşın izleri kolay mı geçti sanıyoruz? Binlerce ocak tütmez, binlerce yuva dağılmış, Anadolu’nun her yanı dağılmış, yağma edilmişken hele, hele ki kara kışlarda açlık ve sefaletin kamçıladığı bir de şehitlerin yanına nice insanımızın da öldüğünü varsayarsak, Anadolu ağlamaz mı? Ağıt yakmaz mı geride kalanlar.
İşte savaş ve sonrası Türk toplumunun bu yenileşme sürecinde, savaşın yıprattığı toplun devrimlerle köklü bir değişim sürecine girdi.
Politikada, yönetimde, ekonomide, bilimde ve teknik alanda yapılan değişikleri ebetteki izleyen ve ona eşlik eden bir edebi sanat dalını unutmamak gerekir.
Bir yerde deprem oluyor ve deprem sonrası yaraları, acıları sararken onları sözel destekleyen, sessiz bir resim gibi çizen şairler ve yazarlar acıyı yudum yudum kâğıtlara akıtmışlar. Çünkü halk neler yaşandı, nasıl gerçekleşti, yurtta ve cihanda ne oldu, hangi şartlarda gerçekleşti bilmek ve okumak isteyecektir, o günlerde ve gelecekte.
1897 Yunan savaşı bu duygu ve düşünceye en güzel örnek teşkil etmiştir.
Ben yazarken önceliği, Türk ve Dünya Tarihine yön vermiş , o günün Andolu ve insanının ruhsal anatomisini çok kesif çizgilerle, resmetmiş, çok manidar çizmiş, o dönemin edebi kişiliklerinden Türk Şairi Mehmet Emin Yurdakul’a sırayı vermek istiyorum. NEDEN?
Çünküsü yok ki bunun!
Gerçeği bundan sonraki yazmış olduğum satırlarda okuyacağız.
Kurtuluş Savaşı ve Çanakkale Destanına yüce şahsiyetiyle imza atmış Mustafa Kemal’imizi daha iyi anlamak ve anlatabilmek adına…Türk ordusunun kahramanlığını destekleyen Türk ulusuna ve şehitlik mertebesine ulaşan Mehmetçiğe destanlar ve en güzel edebi eserleri yazan şairlerin başındadır Mehmet Emin Yurdakul.
T.Fikret “Kenan’ın Gazası” ı, Halit Ziya Uşaklıgil “”Osman” ı, Cenap Şahabettin “ Eytam-ı Şüheda” yı, Hüseyin Cahit “Topal” ı, Ali Ekrem “Vasiyet” i yazdı.
Türk halkı şehitlerinin kabirlerinde ve canlarının yokluklarında yurdun her yanında ağıt yakılırken, yüreklerden oluk oluk kan akarken, bir de yedi düveli künde getirip ümüğünü sıkmış şanlı gazamızı Öz Türkçeyle kutlayan bir kalem vardı. Öyle bir şiirler kaleme aldı ki, hala geriye dönmemiş nice Mehmetleri köyünde bin bir umutla bekleyenlerin yürek yangınlarına merhem olsun şiirleri.
İşte bunu Mehmet Emin Yurdakul gerçekleştirmiştir. Temiz bir dille ve hece vezniyle yazmış olduğu manzumelerini, kimse ne düşünür diye de düşünmeden o günün Osmanlıca-Farsça-Arapça konuşulup yazıldığı dönemlerinde , “Türkçe Şiirler” başlığı altında topladı. Sunuşu dikkat çekicidir: “Türk kardeşlerime çam sakızı çoban armağanımdır”
Kitapta Recai zade Ekrem, Abdülhak Hamit, Şemseddin Sami, Rıza Tevfik, Fazlı Necip gibi kalemlerin “takriz” lerine de yer vermiştir.
Eserlerinin her biri Türkçe basıldıktan sonra edebiyat çevresinde büyük yankılar uyandırmıştır. Çoğu şaire şiirleri örnek teşkil etmiştir.
Yüreği Anadolu Ateşiyle tutuşan şair M.Emin Yurdakul yurdumun insanının diliyle, akıcı Türkçesiyle, yurdumun insanına gönlündeki yarasına merhem olurken eleştiren insanlar olmadı mı, oldu tabii ki. Bakın “Şair “adlı üçer dize halinde dört kıta yazdığı şiiriyle onlara şair yüreğinden sözcük sözcük nasıl damıtmış duygularını:  


ŞAİR(Öç şairine) 


“Tarih nankör değildir, bir hizmeti unutmaz;
İstikbalin vicdanı aşk istemez, kin tutmaz”

Bana yirmi yaşımda ateş saçan bir sevda,
İlk şiirime altından kanat veren o huyla
Ak saçlarım altında yine alev saçacak.

Milletinin ruhiyle feryat eden bu dudak,
O şeyler, söyler ki, çağlattığı gümüş ses
Asırların önünde nağmesini dindirmez.

Hiddet, tahrik hepsi boş!.. Her cefaya katlanan
Yine şair kalbinden başka bir kalp değildir;
Bu zayıf kalp, en mağrur alanları eğiltir.

Şu dünyada bir büyük rüya gören kahraman,
O kartala benzer ki, en yangınlı şimşekler
Onun sisli ve korkunç yollarına nur serper.
M.Emin Yurdakul


*

Bir şairler toplantısındaydık, Ökkeş Şairimiz, Hasan Şairimiz, Yılmaz Türkyılmaz Halk Ozanımız, Hasan Çam Ozanımız, Tataristanlı Avukat Şair ve Eşi bize hem sesiyle hem sazlarıyla eşlik ederken Mehmet Seviş Şairimizin evinde, Bekir Yaşar (Sapacalı)bir anda haykırdı:” -Ben” dedi ve yutkundu:

“-Onun özellikle, unutulmuş ve bize tam tanıtılmamış bir toplumcu düşünen şairimizin ‘Anadolu’ adlı şiirini okudum ve ben şiir yazmaya başladım” dedi. Tarihin sayfalarında unuttuğumuz ve bize çok tanıtılmayan Türk Şairi Mehmet Emin Yurdakul, Sapacalı ozanımızın gönül tellerini titretmiş ve bir başarıya imza atmasına vesile olmuştur.

2010 senesinde “Biraz Pancar Kokardı Balımız Bizim” adlı şiir kitabıyla edebiyat dünyasındaki yerini somut almıştır. Ne güzel yoldaş olmuş ki, şu anda bile toplumumuzun yaşadığı sosyal-kültürel-ekonomik ve siyasi çizgisini dizeleriyle çiziyor şairimiz, ozanımız.Türk Edebiyatının günümüz Karacaoğlanı, kimliğini versek yakışır ozanımıza ki Kültür ve Turizm Bakanlığı da “Halk Ozanı “kimliğini vermiş şairimize.

Bende ondaki bu coşkuyu hissedince, 1869-1944 yıllarında yaşamış şairi enikonu tanıma gereksinimi duyumsamış ve şiirlerini okuma isteği ile tutuşmuştum. Bu arzumu bilen, beni ve eşime evinde konuk eden, yakında “Bir Çığlığın Yarısı” adlı şiir kitabıyla okurla buluşacak olan şair dostum Mehmet Seviş, yüzlerce kitabı ile sıralanmış raflarından birine uzandı:”-Al istediğin burada, işte iki adet kaynak sana” diye iki sarı kitap tutuşturuverdi elime.
Biri Mehmet Emin Yurdakul’un üçüncü baskısı olan “Türk Sazı” adını verdiği “Yaralar ve Sargılar” adlı şiir kitabıydı, bir diğeriyse 1903-1915 tarihlerini içeren“Atatürk’ün Bütün Eserleri” adı altında tarihin tüm belgeleri derlenmiş-toplanmış cilt cilt okura Kaynak Yayınları tarafından sunulmuş, Mehmet Emin Yurdakul şairin de emeği olan iki göz nuru kitaptı. Tam on beş cilt eseri okumaya ömrüm yeter mi bilmem ama birinci cildin sayfalarında gezinirken, okurken gözyaşlarımı tutamadım ve o yıllarda yaşanan acıyı yudumladım sanki. Yüreğim sessizce inzivalara çekilmedi de değil.
Şair arkadaşlar kendi aralarında söyleşirken ben, Halk Ozanımız Sapacalı’nın bahsettiği, gönlünün baş tacı ettiği şiiri içiyordum adeta. Gözlerimden tarihin sayfalarındaki baharattan beter, yanardağı lavları gibi oluk oluk insanın yüreğine akıp da dağlayan Anadolu dizesini…
Yüreği kan ağlayarak dizeleri kaleme alan toplumsal düşüncenin ve akımın önde gelen kalemlerinden olan şair “Anadolu” şiirini “Gençliğe” hediye etmesi de dikkat çekicidir.

ANADOLU

Yürüyordum: Ağlıyordu ırmaklar,
Yürüyordum: Düşüyordu yapraklar,
Yürüyordum: Sararmıştı yaylalar,
Yürüyordum: Ekilmişti tarlalar.
Bir ses duydum, dönüp baktım, bir kadın:
Gözler dönük, kaşlar çatık, yüz azgın;
Derileri çatlak, bağrı kapkara;
Sağ elinin nasırında bir yara;
Başında bir eski püskü peştamal,
Koltuğunda bir yamalı boş çuval!…
*
-Ne o bacı?
– ot yiyoruz, n’olcak!..
– Tarlan yok mu?
“- Ne öküz var, ne toprak.
Bugüne dek ırgat gibi didindim;
Çifte gittim, ekin biçtim, geçindim.”
Bundan sonra:
-Kocan nerde?
“-Ben dulum: Kocam şehit, bir ninem var, bir oğlum.”
-Soyun, sopun?
“-Onlar dahi hep yoksul!..”
“-Ah efendi, bize karşı İstanbul:
Neden böyle bir sert, yalçın taş gibi?
Taşraların hayvanlık mı, nasibi?”

*
Ben halk ozanımıza okurken bu dizeleri, işte tam bu dizede boğazıma bir kuru ayva parçası takıldı sanki. Yutkunmakta zorlandım. Gözlerim buğulandı ve okuyamadım. “Ver bacım bundan sonrasını ben okuyayım “dedi ve elimden aldı Anadolu Kadının yüreğindeki kanayan yarayı çok net betimleyen şairin” Anadolu” şiirini yanık yanık okumaya başladı.
O okurken baktım Şair Mehmet Seviş’in gözleri kan çanağına dönmüş. Sessizdi. Bir köşe edinmişti evinin en dip köşesindeki yer minderinde. Bağdaş kurmuştu. Belli ki, o günlere eşlik ediyordu yüreği.
Ya sazını ağlatan Halk Ozanımız Yılmaz Türkyılmaz’a ne demeli? Öyle kaptırmıştı ki sazın o yanık tınısına kendini. Vecd halindeydi, bu zamanda değildi. Yıl 1915-1918’lerdeydi, gözleri kapalı…
Gelin Ozanımız Sapacalı'dan dinleyelim şiirin devamını:  


Hayır, hayır, bu nasibi almak için doğmadın.
Onun için doğdun ki sen, kadınlığın hakkıyla
Ocağının karşısında saadete eresin;
Göğsünü kabarttıran anneliğin aşkıyla
Evladına sütün gibi pak duygular veresin.
Sen bir aziz yoldaşsın:

*
Şiirin devamını yazacağım ve bu yazı dizimin süreceğini size özellikle belirtmekte fayda görüyorum. Çünkü nasıl ki, “yol yürümekle bitmiyor, ayakkabı eskiyor” kaleme elimize almaya görelim bir kere, ne mürekkep tükenir ne de yürekteki acı, ama beden fani, eskiyor, göç ediyor eninde sonunda. Baki olansa söz, yani kalem.Yaşanmış bir gerçek var. Adı çok önceden yüreğimize biz daha doğmadan kazınmış bir kere. Hangi güç onu kazıyabilir ve hangi güç onu öldürebilir yüreğimizde?
Adı Anafartalar olunca, adı Mustafa Kemal olunca bu hikâye bitmez. YAZILIR DEVAMI…

Yazan: Emine PİŞİREN
Edebiyat Galerisi Net Sitesi
Sahibi ve Genel Yayın Yönetmeni

Kaynak: Mehmet Emin Yurdakul” Türk Sazı” başlıklı “ Yaralar ve Sargılar” Şiir kitabı. Sayfa:156/45-46


NOT: Yukarıdaki fotoğrafın en solunda duran sakallı kişi Mehmet Emin Yurdakul Halk Şairimize aittir. 

Emine PİŞİREN/Antalya

22.04.2011
 

 
Toplam blog
: 141
: 1282
Kayıt tarihi
: 02.11.08
 
 

Kayseri- Develi doğumluyum. İlk- orta- lise ve üniversiteyi istanbul'da bitirdim. Kültür Bakanlığ..