Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Ekim '21

 
Kategori
Öykü
 

Bir Kelebeğin Peşinde

Ali Nail evden çıktığında hava ışıl ışıldı. Ama o gözlerinin önünde gerçekleşen mucizenin farkında bile değildi. Oysa tabiat bütün ihtişamıyla sessizce kendisini yeniden yaratıyordu. 
 
Bir süre bilinçsizce yürüdü. İhsan’ı aklından söküp atamıyordu. Yine kavga etmişlerdi. “Sen ruhunu sattın anlıyor musun? Ruhunu sattın! Üstelik beleşe gitti sahip olduğun onca güzel şey; ne verdi sana? Seni böyle süklüm püklüm yapacak ne verdi söyler misin lütfen? Konuşsana kaça sattın özgürlüğünü? Kaç huri vaat etti sana? Senin gibi deli dolu, gittiği her yerde kendine hemen bir yer edinen adamı nasıl susturdu? Her düşüncenin altından çıkardın be kardeşim; hani nerede dokunduğun her şeye bulaştırdığın o mutluluk? Şu haline bir bak! Azrail gelse canını almaz senin; uğraştığına değmezsin be! Yazıklar olsun.
 
Çok ileri gitmişti bu sefer İhsan. Ama onun da haklı tarafları yok değildi elbette. Ali Nail’in, kendilerini tasavvufa vermiş, işi gücü olmayan, insanların toplandığı evlere gidiyor, onlarla dini içerikli sohbetlere katılıyordu. 
 
Ali Nail de dağılmıştı, ne yaptığının farkında değildi. Onca insanın arasında sokakta elini kolunu sağa sola savuruyor, kendi kendine yüksek sesle konuşarak şuursuzca yürüyordu. Tarihin kendi kendini sıfırladığı bir anda zamana sıkışıp kalmıştı sanki. Bilimsel kavgaların son bulduğu, kafasında her şeyin ama her şeyin değerini yitirdiği, hiçbir şey öğrenmek, anlamak, kavramak istemediği bir noktada, sadece hiçliğin, yokluğun anlam kazandığı, sonsuz çelişkinin bir araya gelerek oluşturduğu ama aynı zamanda tüm çelişkilerin kaynağı olan bir özde, belki de Sokrat’ın hiçbir şey bilemediği çizgide, neredeyse tam her şey anlaşılacak gibiyken hiçbir şeyin anlaşılamayacağının anlaşıldığı yerdeydi. Hakikate mi yaklaşıyordu acaba? Yoksa deliriyor muydu? Mevlana’yı hatırladı. İnsanın elinde, niyet, gayret ve duadan başka bir şey yok derken bunu mu kastetmişti? Derken istem dışı, ani bir hareketle geriye döndü ve eve doğru yöneldi. Canan ve çocuklar gelmişti aklına. Gülümsüyordu artık. Renkleri ışıl ışıl bir kelebeğin peşine düştü. Vakit akşama çok yakındı. İşte o sırada tabiat bu sefer Ali Nail'in içinde yalnızca onun için bütün ihtişamıyla sessizce kendini yeniden yaratıyordu.
 
Ahmet Güreşçioğlu.
 
Toplam blog
: 164
: 710
Kayıt tarihi
: 13.09.06
 
 

1956 yılında doğmuşum. Tanrı Bilimi Eğitimi aldım. 78 kuşağından olmanın verdiği şevkle olsa gerek;..