Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Mayıs '08

 
Kategori
İlişkiler
 

Hurma tadında cariyeler

Hurma tadında cariyeler
 

Hep mahsun baktılar hayata,  

Boynu yana bükük, gözü yerde, düşleri kim bilir nerede... 

Esir alınmış bir hükümdar gibi... 

Köle edilmiş bir cariye başka nasıl yaşar ki hayatı. 

Bülbülün altın kafesi misali... 

Muhteşem sofraların aç kızları,  

Zevkin ve sefanın göbek taşında beyaz tenlerini zımparalıyorlar, hiç durmadan... 

Emsalsiz bir sancı. 

Bir kaşığa açılan 300 ağız ,  

Hepsi birer hurma tadında,  

Bir sultana seçilmek için koşturan cariyeler,  

Bu ne bitmek bilmez bir arzu, bu ne doyumsuz şehvet... 

“Ve Tanrı Adam'ı yarattı ve Adam ayağa kalkıp etrafına baktı... Ve Rab Adam'ın kaburga kemiklerinden birini aldı ve her yerini etle kavradı. Havva'yı yaptı ve o'nu Adam'a getirdi... yasak meyveyi koparıp ... yediler ...Ve Rab onları cennetinden kovdu."(Tevrat) 

Birisi beş yaşındaydı getirildiğinde, diğeri on beş... 

Kimisi hediye olarak sunuldu atlas libaslara sarılarak, kimisi satın alındı bir Pazar yerinden. 

Başka başka uzaklarda doğmuş her biri. 

Rus , Gürcü, Rum, Acem, Slav, sarışın, esmer, mavi gözlü, çakır bazısı. 

Ama hepsi de doğdukları kentin en güzeli, en alımlısı... 

Çeşm-i Ferah olmadan önce nam-ı Nina,  

Mahcemal diye çağrılmadan önce adı Eva,  

Sarah iken şimdi Ruhisar... 

Ben laligül’ü sevdim babasının kulağına fısıldadığı isim ne olursa olsun. 

İhtişamlı bir yapı, altın harflerle bezeli ayetler,  

Mavi çinilerin üzerinde edilen dualar. 

Ney mi, ud mu 

kubbe yankısı ile titreyen ses? 

Pırıl pırıl akan su, dil ile zımparalanmış mermer... 

Kaç aşk beklendi aşıksız. 

Geçmişi olmayan gelecekler için gece gündüz umut edildi. 

Kaç gece şafağa kadar uyunmadı yastığa yaslansa da başlar. 

Hep ışıltı,  

Hep su şırıltısı ve güzel kokular. 

Ama katlandılar kutsal azamete. 

Her şey; bir gün hamamda seni başkaları yıkasın, hazırlasın diyeydi. 

Her şey; siyah ve beyaz üzümler sarkan meyve tabağının yanındaki hurma olabilmek içindi. 

Hünkar sofasında gümüş tepsi içinde bir elmas parçası,  

Has odanın oynak dansçısı sonra,  

Hele bir de gözde olmak var ya... 

Cariye dediğin denizin üzerinde akıp giden gemidir. 

Koca hükümdarı çıplak görmek herkesin harcı mı ki? 

Büyük imparatorları dize getiren padişaha memeni öptürmek az iş midir? 

Bir gecede koca bir ülkeyi zapt eden bir devlet adamının sakalıyla oynaşmak, ha? 

Dört nala uzak Asya’dan Avrupa’ya at sırtında koşturan bir komutanla sabaha kadar atçılık oynamaya ne demeli? 

Ama seçilmek kötü. 

Başkalarının seni seçmesi yani. Bu bir imparator bile olsa. 

Özgür bir kısrak olmak meralar boyu. 

Ya da Cariye olmak bir sarayın hareminde. 

Ama onların hiç seçme şansları olmadı. Bir sır biliyorlardı ve bunun günahıyla yaşadılar hep.
Bizi cennetten eden de "bilmenin laneti" değil miydi zaten.... 

Alizarin’den sevgilerle... 

 
Toplam blog
: 105
: 7006
Kayıt tarihi
: 27.04.07
 
 

Ereğli - Konya Gazi Lisesi (yatılı) - İstanbul Üniversitesi İşletme (İng) Fakültesi - Ressam ve A..