Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Şubat '13

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

İçimdeki yabancı.

İçimdeki yabancı.
 

Bizler eski dinamizmimizi kaybetmiştik. Artık duygularımızla rekabet edemiyor, yavaş yavaş kendimizeyabancı olmaya başlıyorduk.


Çok uzun bir zaman öncesi değil, 70’li yıllardı.  Evren, İlahi ışığın akıllara durgunluk veren yoğunluğu sayesinde öylesine değişti, öylesine hızlandı ki, idrâki için bazen bir ömür tüketilmesi gereken manevi olgular, pozitif bilimin desteği ile bir anda anlaşılabilir hale geldi. Korkunç bir bilinç patlamasını yansıtıyordu bu anlattıklarım...

“...Sırlar” ile başladı, epey bir çıkış yaptı ve sonra birdenbire şekil değiştirdi. Örtünmeyi diledi.

Söz konusu bu ilme tanık olanların paylaşım sevdası, büyük bir ahmaklıkla,  kontrolsüzlük, bir anlamda hazımsızlık yapınca “yaşamamak ayıptır, yaşamak, onurlu olmak  en büyük erdemdir” gibi bir felsefeyi de bir anda tedavülden kaldırdı.

Şartlanma ve değer  yargılarına karşı amansız bir mücadele veren davranışlarımız bitti tükendi. Sanki bu nedenle uğraş veren biz değildik. Bu serüven bu kadarla kalmadı. O yıllarda acıda ve sevinçte ortak olduğumuz  kadim dostlarımızı, komşumuzu da bir anda bizden ayırdı. O kara gün dostu gibi görünen komşu, suret değiştirerek sanki  rakibimiz oldu.

Geriye “onurlu olmak” diye ifade ettiğimiz ve bu nedenle  verdiğimiz savaş, yani bir bakıma “yaşam “ kalıyordu.
Gerçi bu sözcüğün pek eri de değildik, ama yine de yaşam bizim her şeyimizdi. Onsuz asla yapamıyor, ondan bir an olsun  vazgeçemiyorduk. Bu nedenle çevremizdeki insanlarla aramızdaki rekabet gizlice ruhumuza yansımıştı.

Biz, yaşamsız olmaktan, yaşamsız görünmekten dehşetle  çekinirken, dostlarımız yeni maceralar peşine düşmeye başlamışlardı. Sanki  yeni bir boyut yeni bir oluş gibi.
Onlar kendilerine yapılan uyarılarla sözüm ona felsefelerini değiştirmişlerdi. Belki Tek’in getirisini kendi anlayışlarına göre değerlendirdiler ve bu kararı aldılar.
Şimdi, sadeceÖte Hayat, yaşam gayesi olarak belirleniyordu. Yeni konum, aynı zamanda bireyin kendini zorlayamayacağı, duygularının farkına vardıramayacağı biçimde gelişiyordu.. Kısaca İnsan kendisinden ayrılmıştı. Bu boyutun kolaylığı tüm benliğimizi sarmış,  rota artık farklı tarafa çevrilmişti.

Bizler eski dinamizmimizi kaybetmiştik. Artık duygularımızla rekabet edemiyor, yavaş yavaş kendimize yabancı olmaya başlıyorduk.
Yeni yaşam biçimi,  bizi zorunlu olarak kalabalıklar arasında tutmaya başlamıştı..
Toplumsal ilişkilerde, dostluklarımızda, hayatımızdaki insanları bizimle birlikte var eden, bizi çokluktan koruyan değerleri hızla çöpe attığımız için, şimdi kalabalıklar içinde acayipliği yaşıyoruz.

Ve artık  “ Tekil benlere “ oldukça yabancıyız.

Yaşatılmak istenen bu tecelli, bunca yıl heyecanlarımıza, aşklarımıza, özgürlüğümüze ihanet edişimize  bir ipotek koyma, bir nevi öç alma mıydı?
Veya açık görünmenin bir ceremesi miydi
? bilinemez...
Ama bilinen şu ki, hayata bakış açısı iki günde bir değişmeyen, kendini haklı çıkarmak için didinmeyen, ve üstelemeyen birine oldukça ağır geliyordu  bu kendine YABANCI olma hali!

Bir rüya gibiydi. Uyku sırasında  tüm benliği sarıyor ve ağır yol alıyordu!

 

AHMED F. YÜKSEL

 
Toplam blog
: 636
: 9957
Kayıt tarihi
: 14.12.11
 
 

Araştırmacı Yazar.. ..