Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Ocak '11

 
Kategori
Siyaset
 

İktidar partisini barajın altında bırakan lider, ya da gemisini batıran kaptan:Tansu Çiller

İktidar partisini barajın altında bırakan lider, ya da gemisini batıran kaptan:Tansu Çiller
 

2011’in şimdilik en önemli olayı, 12 Haziran’da yapılacak genel seçimler gibi görünüyor.

Her seçim kendi atmosferi içinde önem arzeder. Ve bir siyasi parti nasıl olursa bir şekilde ön plana çıkar. Sanki onun kazanması gereklidir ve bir şekilde de o kazanır.

Bu ilâhî bir adalet mi, kurguyu veya komployu hazırlayanların başarılı bir oyunu mu, ya da bu garip milletin akıl almaz öngörüsü mü, onu tam anlayabilmiş değilim.

Şu an itibariyle parlamentoda grubu bulunan 4 parti, önümüzdeki seçimin tartışmasız kareası olarak görünüyorlar. Yüzde 10 barajı yüzünden beşinci bir partinin meclise girmesi imkânsız.

Yarış bu 4 parti arasında sürecek gibi ama, asıl kavga, meclise 2002’de olduğu gibi, sadece iki partinin girmesini sağlamaya yönelik olacak.

Çünkü MHP bir şekilde parlamento dışı kalırsa, Ak Parti Anayasayı değiştirebilecek bir çoğunlukla seçimi kazanmış olacak.

MHP bir yandan korktuğu bu sonucu değiştirmek, bir yandan da Ak Partinin oyunu biraz daha tırtıklayıp onu güçsüzleştirebilmek için çareler ararken, böyle bir duruma asla rıza göstermek istemeyen güçler de, Ak Parti’den nasıl oy çalabiliriz hesaplarıyla boğuşup duruyorlar.

Bu dört partinin bugünkü toplam oyu, yapılan anketlerde % 90 civarında. Geri kalan yüzde onu paylaşmaya aday bir hayli parti var. Henüz seçime kaç partinin gireceği belli değil ama, büyük partilerden sonra en çok oy olabilecek 5 küçük partinin ( SP, Has, DP, BBP ve TP) Ak Parti tabanına zarar verecek nitelikte partiler olduğunu herkes biliyor.

CHP’nin oylarına talip olan sadece DSP var ki, geçen seçimlerde CHP’nin sırtında meclise girebilen bu partinin bu seçimde oylarının yüzde sıfırlara düşeceğini söylemek kehanet sayılmaz. Kılıçdaroğlu’yla bir rüzgar yakaladığını zanneden sol seçmen, oyların bölünmemesi için bu sefer DSP’yı kesin es geçecek.

*****

Ak Parti karşıtı çevreler, bir taraftan “sol” tandaslı seçmenlerin CHP çatısı altında toplanmasını temin etmeye çalışırken, bir yandan da Ak Parti tabanını biraz daha ciddi şekilde kemirebilmek ve onları hayal kırıklığına uğratabilmek için daha ciddi alternatifler üretmenin yollarını arıyorlar.

Bunun için en kapsamlı çalışma, DP’nin suni teneffüsle de olsa hiç değilse seçime kadar diriliyormuş gibi gösterilmesi için yapılıyor. Şanssızlığa bakın ki bu partinin henüz doğru dürüst bir lideri bile yok.

Gerçi kendini hâlâ meclis başkanlığı yaptığı günlerdeki .kadar güçlü zanneden Hüsamettin Cindoruk kağıt üzerinde partinin genel başkanı görünüyor ama, teşkilat harıl harıl bir "lider" arayışı içinde… En son “ümit” ve “çare” olarak da bula bula Çiller’i bulmuşlar.

DP’nin açılımı malum Demokrat Parti. Hani 1950’de ezici bir çoğunlukla iktidara gelip, sonra 1954 ve 1957 seçimlerini de kazanarak, şimdiye kadar üst üste 3 seçim kazanmış tek parti ünvanını elinde bulunduran Adnan Menderes’in partisi vardı ya, işte bu parti de onun adını taşıyor.

Bu zaten o parti demeyin sakın. 3 yıl üst üste seçim kazanan partiyle, barajı aşmak bir tarafa yanına bile yaklaşamayan parti aynı parti olabilir mi?

Deniz Baykal’ın partisi nasıl ki, Türkiye Cumhuriyet’ini kuran Atatürk’ün partisi CHP değilse, derme çatma bir araya getirilen partilerin karışımından oluşan bu parti de Adnan Menderes’in Demokrat Partisi olamaz.

Bunlar kendileri bir beceri ortaya koyamayınca, eski isimlerin tanınmışlığından medet uman çakma politikacılar.

Parti adı nedir ki? Sırf adına kanarak 3-5 bin oy alırsın belki. Ama kendine güveniyorsan, kadrona güveniyorsan, vizyonuna güveniyorsan, sıfırdan bir parti kurarsın, tek başına iktidara gelirsin. Menderes’in partisi de bunu yaptı, Özal’ın partisi de, Erdoğan’ın partisi de…

*****

Bizim tarihimizde örneği pek yok ama, diyelim ki bir partinin lideri, ya da bir şirketin CEO’su, zirvedeyken görevi bırakıp gitti. Yıllar sonra parti ya da şirket zor duruma düşerse belki onu tekrar göreve çağırabilir. Ama şirketini batıran bir genel müdürü yıllar sonra hangi patron işe alır?

Çiller, kendisine emanet edilen birinci sıradaki bir partiyi, erite erite barajın altına kadar düşürerek sonunda parlamentoya girmesini bile sağlayamayan bir lider(!). Hangi akla hizmet yeniden görev başına çağırılıyor ki?

Bilmeyen (genç)ler için kısaca özetleyelim.

DYP, 12 Eylül’de (1980) kapatılan Adalet Partisi yerine kurulmuş (1983) bir partidir. Demirel siyasi yasaklı olduğu için partinin genel başkanı Ahmet Nusret Tuna olur. Bir ay sonra Yıldırım Avcı görevi devralır. Parti seçimlere sokulmaz. 1965’te Hüsamettin Cindoruk Genel Başkanlığa seçilir. Yapılan referandumda siyaset yasağı kalkınca Demirel partinin başına geçer.

Aynı yıl yapılan seçimlerde (29 Kasım 1987) yüzde 19,14 oyla üçüncü parti olarak meclise girer.

1991 seçimlerinde DYP çoğunluğu sağlayamaz ama, yüzde 27,03 oyla birinci parti olur ve SHP ile koalisyon hükümeti kurar.

17 Nisan 1993’te Turgut Özal’ın ölümü üzerine Demirel Cumhurbaşkanı seçilir ve DYP’nin başına Tansu Çiller gelir ve doğrudan başbakan olur.

Demirel’e baba diyenler, Çiller’e de “ana-bacı” diyerek bağlılıklarını devam ettirirler.

Ancak Çiller bir yıl sonra katıldığı ilk seçimde (1994 Belediye seçimleri) bir önceki yerel seçimlerde partisinin yüzde 23,48 olan oy oranını yüzde 18,98’e düşürür.

Bir yıl sonra yapılan genel seçimlerde de düşüş devam eder. Yüzde 27,03 oy oranıyla bir önceki genel seçimin birincisi DYP, bu sefer yüzde 19,18 oy alarak, (yaklaşık % 30 oy kaybederek) üçüncü parti olmuştur.

1999’da genel ve yerel seçimler birlikte yapılır. Genel seçimlerde DYP % 12,01 oyla beşinci sıraya düşerken, yerel seçimlerde de % 12,75’le altıncı parti olmuştur.

Üç yıl sonra yapılan erken seçimlerde ise DYP barajın altında kalmış ve parlamentoya girememiştir. Daha sonra da genel başkanlığı bırakmak zorunda kalmıştır.

Şimdi, böyle bir grafiğe sahip Tansu Çiller’in aradan 12 sene geçtikten sonra DP’yi barajı aşırtacak ümidiyle tekrar “umut” olarak göreve çağrılması, gülünecek değil herhalde ağlanacak bir durumdur.

Sayın Cindoruk ve şürekâsının yapabileceği en hayırlı iş, Adnan Menderes’le en ufak bir ilgisi kalmayan, sadece isim benzerliğiyle birilerini yanıltmayı hedef alan Demokrat Parti sevdasından vazgeçmeleri, adı tarihe geçmiş bir partiyi ve onun efsane ismini kendi menfur emellerine âlet etmeyi de derhal bırakmalarıdır.

 
Toplam blog
: 859
: 979
Kayıt tarihi
: 21.06.06
 
 

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu, ekonomik..