Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Ocak '13

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

İlişkiler... İlişkiler... İlişkiler... (Parte Due) Hoşgörü

İlişkiler... İlişkiler... İlişkiler... (Parte Due) Hoşgörü
 

İlk bölümde (İtalyanlar parte uno diyorlar) güzel bir ilişki arayan arkadaşlardan bahsettik, yardımcı olmaya çalıştık. Bir de ilişkisi olanlar var. İlişkilerinde sorunlar yaşayanlar. Evli, nişanlı, sözlü, sevgililer. Sıra geldi onlara ilişkilerinin nasıl daha güzel olacağı konusunda fikirler vermeye.

Eğer birini tanıyorsanız işiniz kolaydır. Öyle ya, hiç tanımadığınız biriyle olan belirsizliği, tedirginliği yaşamazsınız. İlişkinin başları hele ki ilk randevudaki gerginliğinizi düşünün anlayacaksınız. Yine de işinizin kolay olup olmaması sizin tavrınıza bağlıdır. Geçinmek ya da geçinmemek sizin elinizdedir. Demem o ki; birisinin huyunu suyunu biliyorsanız tavrınızı belirlemeniz kolaydır. 

İKTİDAR MÜCADELESİ

Buradan hemen ilişkilerdeki en yıpratıcı soruna geçebiliriz: iktidar mücadelesi. Bir ilişkiyi içinden çıkılmaz hale getiren en önemli sorun. Çift kendi kişiliklerini öne çıkarmaya çalışır. “Sen şöyle dedin, sen böyle yaptınlar” havada uçuşur tartışmalarda. Sesler yükselir, yumruklar sıkılır. Hop nooluyoruz yahu. Hani siz birbirinizi seviyordunuz, sevişerek evlenmiştiniz? Ne oldu? Yoksa sadece sizin istediklerinizi yerine getirecek birini mi istemiştiniz hayatınızda? Evlilikten önce farkına varılması gereken, dikkat edilmesi gereken en önemli konudur belki de. Çünkü aldatmaktan sonra ilişkileri en çok hırpalayan konu budur. Evlenmeden önce “seviyorum ulannnn, evlenince değişir” diye düşünüp de görmezden geldiğiniz, katlandığınız şey yıllarınızın mutsuz geçmesine sebep olabilir. Aman dikkat. Bir ilişki bir güçler mücadelesi değildir, partneriniz yenmeniz gereken bir rakip hiç değildir. Vay onun annesi bana şöyle yaptı o zaman bizimkiler de ona şöyle yapsın. Rövanş alma çabası da iktidar mücadelesinin bir parçasıdır. Sakın. Sakın. Aman. Bitersiniz haberiniz olmaz.

Başa dönüp bağlarsak, tanıdığınız birine göre davranışlarınızı ayarlayabilirsiniz. Hatta ayarlamalısınız. Empati kurmanız çok daha kolaydır. “Ama benim çabalarıma karşı o hiç çaba göstermiyor” diyorsanız alttaki paragrafı sizin için yazdım.

İLİŞKİ = İLETİŞİM

İlişki denen şey iletişimdir aslında. Her türlü iletişim. Erdal Demirkıran’ın (dünyanın en akıllı adamı diyor kendisine) anlattığı bir hikaye vardır. Yaşlı bir çift varmış, 40-50 yıldır evliler. Amca bir gün eve gelmiş kapıyı çalmış, açılmamış. Anahtarla eve girmiş, karnı da aç. Mutfağa girmiş, masada eşinden bir not: ben komşuya gidiyorum, buzdolabında yemek var ısıtıp ye. Güzel. Amca yemeği ısıtmış yerken eşi gelmiş. Bir de bakmış amca ekmeğin içini yiyor. “Aaa, bey sen ekmeğin içini sever miydin?” Amca “aslında ben ekmeğin içini çok severim”. Teyze “aslında ben de ekmeğin kenarını çok severim” demiş. Meğerse evliliklerinden beri ikisi de ekmeğin sevmedikleri kısmını yiyorlarmış, sırf diğeri sevdiği ya da sevdiğini sandığı kısmını yesin diye. Şimdi burada iki yaklaşım var. Romantikler “vay be aşka bak” diyebilirler. Ama Demirkıran diyor ki: amca, teyze konuşsanıza birbirinizle, niye yıllarca sevmediğiniz şeyi yiyorsunuz yahu. Demirkıran’a katılıyorum. Konuşun birbirinizle.

Aykut Oğut bu konuya “sessiz anlaşma” diyor. Hoşunuza gitmeyen bir konuda eşinizle konuşmazsanız bu bir sessiz anlaşmadır. Yani hoşunuza gitmeyen durumu kabul etmiş olursunuz. Doğal olarak benzeri durumlar devam edecektir. Bekleyip bekleyip patladığınızda eşiniz ne olduğunu anlayamayacak. Çıkmaz sokak bir tartışma yaşanacaktır, kaçınılmaz. Ve işin daha kötü tarafı, ilk karşılaştığınızda güzelce konuşacakken şimdi bağrış-çağrış bir kavganın içine girmiş olacaksınız. Bu da kaçınılmaz. Bir sorun olduğunda oturup konuşun. Konuşarak anlaşın yahu, sonra bir de bakmışsınız koklaşmaya başlamışsınız. Diyeceğim şu ki; güzel iletişim kurarsanız geçmişi günümüze taşımanıza da gerek kalmaz. “Sen zaten ilk çıktığımız gün bile şöyle yapmıştın” dememek gerekir.

FEDAKARLIK

Derler ki; güzel bir ilişki için fedakarlık etmek, feragat etmek gerekir. Tümden yanlış değilse de eksik bir açıklamadır. Fedakarlık etmek sadece gönül ilişkilerinde değil her türden ilişkide doğru değerlendirilmesi gereken bir konudur. İçten gelmelidir. Bir zorunluluk gibi görülmemelidir. Eğer bir şeyden vazgeçmek istememene rağmen fedakarlık yapıyorsan bir gün patlar. Elbette sağlam örneklerimiz var. Bir erkek maça gitmek istediği halde fedakarlık ederek sevgilisiyle kalıyorsa, bir gün patlayacaktır. Bir kadın arkadaşlarıyla buluşmak istemesine rağmen fedakarlık yapıp sevgilisinin yanında kalıyorsa gün gelir patlar. İnsan psikolojisi fedakarlık ettiği şeyden gurur duyar. Biraz zorlamadır, ele güne karşı bir durumdur. Doğrusu şöyle olmalı: gerçekten sevgilinizin yanında kalmak; sizin, kendinizin, hiç baskı altında kalmadan verdiğiniz kararla 1. tercihiniz olmalı. Aklınızın başka yerde olmaması demektir.

Ne yazık ki ilişkilerin başlarında insanlar böyle davranmaz. Biraz aşk sarhoşluğu sebebiyle sevgilinin yanında kalmak istemekten, biraz da sevgiliyi kaybetme korkusundan fedakarlık yaparlar. “Sen eskiden böyle değildin” işte tam da böyle ilişki başlangıçlarından sonra söylenir. Zaman geçmiş ve kahramanımız fedakarlık yapmak gerekmediğine karar vermiştir. “Evlendikten sonra çok değiştin, çok”.

Asıl önemlisi sevgilinizin yanında kalmayı sizin gerçekten istemenizdir, birinci tercihiniz olmasıdır dedim ya, kendimden örnek vereceğim. Burayı okuyan arkadaşlarıma içerden tüyo vereceğim ama her şeyi göze alarak yazacağım. Bilenler bilir, maça da giderim, arkadaşlarımla yemeğe de, halı sahada top oynamaya da. Bezen çağırırlar gitmem. Hemen “abi ne oldu yenge mi izin vermiyor” makaraları başlar. İşi öğrendim artık. Biri bir yere çağırdığında gönlüm yoksa “yengeniz izin vermiyor” deyip çalımlayıp geçiyorum. Hanım izin vermiyor deyince biraz makara yapıyorlar ama çok da üstelemiyorlar, en azından küsmüyorlar. Bunu öğrendiğim iyi oldu. Gerçi buradan itiraf edince bundan sonra işe yarar mı şüpheli:)

Güzel bir örneğim daha var. Çok yeni tanıştığım, birlikte çalışmaya başladığım ama rahatlıkla dostum diyebileceğim biri: Adem. Adem’in belli bir oranda görme kaybı var. İşimizin gereği bolca okuma yapmamız lazım. Üstüne üstlük Adem üç üniversite bitirmiş. Bu hafta öğrendim ki; Adem sesli kitap kullanıyormuş. Okuyan daha doğrusu dinleyen Adem, kitapları seslendiren eşi. Evet, tam da anladığınız gibi. Eşi kitapları okuyor, kaydediyor Adem de dinliyor. Muhteşem değil mi? Eşi fedakarlık yapıyor tabii Adem için ama aslında aşkla seslendiriyor kitapları.

Eşinizden fedakarlık etmesini istemeniz de ilişkide zorluk yaratır.

Özetle, “senin için saçımı süpürge ettim”, “senin için gençliğimi verdim” sözlerini duymak ya da etmek istemiyorsanız dikkat edin.

HOŞGÖRÜ

Her türlü ilişkinin iyi gitmesini sağlayacak en önemli şey hoşgörüdür. İlhan İrem aynı adlı eserinde şöyle demiş:

Sevgi hoşgörünün ikinci adıdır
Hoş görmek hayatın en güzel tadıdır
Sevgi tanımaktır, tanımaksa anlamak
İnanmak kuşkusuz, hoş görüp sarılmak
Şöyle bir bak kendine senin kusurların yok mu?
Affet sende sevdiğini, sevdiğine bu çok mu?
Şöyle bir bak kendine senin kusurların yok mu?
Affet sende sevdiğini, sevdiğine bu çok mu?
Sevgi hoşgörüsüz tutuşmuş bir orman
Yanmasın sevgimiz, yarınlara varmadan
Sevgi hoşgörünün yağmuruyla sulanır
Yeşerir gönüller, geleceğe uzanır
Şöyle bir bak kendine senin kusurların yok mu?
Affet sende sevdiğini, sevdiğine bu çok mu?
Şöyle bir bak kendine senin kusurların yok mu? 
Affet sende sevdiğini, sevdiğine bu çok mu?
Hoş görsen, boş versen sevgin kaybetmez kazanır
Bugünden yarına çiçekli bir yol uzanır
Hoş görsen, boş versen sevgin kaybetmez kazanır
Bugünden yarına çiçekli bir yol uzanır

Bu sözlerin üzerine bir şey söylemeye gerek yok bence. Yazıya İlhan İrem’in nokta koyması da ayrıca güzel. 

 
Toplam blog
: 13
: 2033
Kayıt tarihi
: 09.10.08
 
 

İ.T.Ü'den mezun İşletme Mühendisi Kişisel Gelişim Uzmanı Yaşam Koçu Öğrenci Koçu ..