Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Mart '11

 
Kategori
Deneme
 

İlk tanık

İlk tanık
 

sahil


Oruçtan yeni çıkmış gibi denizden kana kana su içen, kızıl rengi üzerine yorgan yapmış kumların üzerinde yalnızım ve yine kendimle konuşuyorum. Güneş’in, suyu kendine çektiği andaki bu muhteşem manzarada bir an sahildeki kumları kendime benzetiyorum, hüzün içiyor denizden sanki, benim hayattan hüzün içtiğim gibi. Onun da karnı sancıyacak ardı ardına gelen hüzün dalgalarının suyunu çokça yutmasından ötürü. “Aynı yerden aynı şiddetle defalarca darbe alıyorsun kıyı.” Tıpkı benim gibi…

Birinin gözlerinin içine bakıp dertleşmek istiyorum, derdimi gerçekten hissedip hissedemediğini gözlerinden okumak için. Fakat burada yerdeki gölgemden başka kimse yok . Başımı eğiyorum, gölgem üzerinde göz hizamı arıyorum. Sanırım paylaşmam gereken en doğru gözü buldum, anlatacaklarımı dinlerken kendi gözlerim nasıl tepki veriyor acaba? Evde aynada yapmayı denediğimde doğal olamamıştım, yüzde yüz gerçeklikle karşılaşmanın çekincesi sanırım. Şimdi ise daha rahatım gölgemle. Gözlerimdeki tepkiyi tahmin etmek, görmekten daha etkili.

Ayaklarımı zaman zaman kuma kürek yapıp teyelliyorum sahili uzun adımlarla. Başlıyorum yine aşina oyunuma. En fazla ne kadar açabiliyorum adımlarımı hoplama hilesi yapmadan? Sevdiğim ve sahilde hep yaptığım şey bu. Bakıyorum gölgemin gözlerine ve tahmin ettiğim tepkiden memnunum, gülüyor çünkü. Bıkmamışım ve hâlâ haz veriyor bu kaslarımı zorlayarak acıtıncaya kadar adımlarımı en uzak mesafede açma oyunum. Küçük gibi görülen büyük mutluluk zaferiydi bu gölgemin gözlerinde gördüğüm memnuniyet.

Peki insan her zaman yaptığı şeyden aynı hazzı nasıl tekrar tekrar alır? Her öğün yemek yemek, her gece yatmak, her sabah kahvaltı her, her, her…Hepsi de rutin eylemler olan bu her şey nasıl aynı zevki aldırabiliyor bize yaşam boyunca? Eğer bunlardan zevk almamaya başlıyorsanız depresyon başlangıcı deniyor. Öyleyse olması gerekenin bu olduğu ilim olarak da kabul edilmiş. Peki ilim bu kusursuz sinir sisteminin bu şekilde çalıştırıcısına, düzeni kurucusuna hakkını vermiş mi? Tekrar bakıyorum sahili darbeleyen dalgalara, az önce bana hüzün içiren deniz bu kez de hayranlık yudumlatıyor. Suya hayranlık, yaratıcısına hayranlık…Onun fısıltılı dualarını, zikirlerini dinliyorum, koskoca bir kıyıyım ve kendimden binlerce kez büyük olan okyanus damlalarının sesini yalnızca ben duyuyormuşum gibi bir his içimde. “Sana hüzün içiren de benim, dinginlik veren de ben, şimdi dalgalarımın şiddeti azaldığında acılarının şiddeti de azalacak.” Bana verdiği bu telkinin ardından sular duruldu ilk buraya geldiğim andakine göre. Hep böyle olurdu, deniz önce beni hırçınlığı ile etkiler, sonra o fısıltılarını dinleye dinleye huzur bulmaya başlarım. Sonsuza dek orada kalmayı isteyecek kadar bir uzaklaşma olur içimde. Bu uzaklaşma sayesinde hayatla yeniden uzlaşırım. Dışarıdaki ateş, su, hava ve toprak unsurları, bedenimdeki ikizleriyle buluşmuşlardır şimdi.

Şiddetli dalga darbelerine maruz kalan kum taneleri mağdur mudur acaba? Yoksa suyun en sır dolu zikirlerine ilk tanıklık eden olduğu için şanslı mıdır? Mağduriyet; acıtıcı olsa da garip bir huzur ve hüzün dinginliğini aynı anda yaşatıyor sanırım kıyıya. Aslında bu zikirlere ilk tanık olmaları onların kaderleridir.

Müjgân Akyüz/MAJ  
 
Toplam blog
: 52
: 410
Kayıt tarihi
: 08.04.10
 
 

Samsun doğumlu, Öğretmen Lisesi mezuniyetinden sonra mimarlık fakültesine devam ve bitiriş. Uzun sür..