Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Ocak '12

 
Kategori
Siyaset
 

İlker Başbuğ’un tutuklanması sivilleşmedir, demokratikleşme değil

İlker Başbuğ’un tutuklanması sivilleşmedir, demokratikleşme değil
 

‘700 bin kişilik bir ordu ile istesem darbe yapardım’ ...İlker Başbuğ savcılığa verdiği ifadesinde böyle söylüyor. Kötü bir amacı olsa darbe yaparmış!

Eski Genel Kurmay Başkanı, irtica ile mücadele eylem planının hazırlanması ve internet siteleri kurdurarak seçimle iş başına gelmiş hükümeti karalamak yolu ile darbeye teşebbüs suçundan tutuklandı.

Şimdi bu suçun ‘darbe suçu’ mu yoksa ‘görev suçu’ mu olduğu tartışılıyor. Eğer görev suçu olarak addedilirse Yüce Divan’da, darbe suçu ise sivil mahkemede yargılanacak.

Evet, darbeye teşebbüs suçtur ancak bundan da önemlisi “eğer darbe yapmak isteseydim 700 bin kişilik ordu emrimdeydi, yapardım” düşüncesi ve bu düşünceyi görevi sayabilmektir.    

Ordu halen darbeyi görevi olarak sayıyor mu bilmiyorum, eğer ki sayıyorsa militarist zihniyet ve askeri vesayet yönünde hiçbir değişimden söz edemeyiz.

Eğer ki hukuk darbe suçunu görev suçu sayarsa ve İlker Başbuğ Yüce Divan’da yargılanırsa o zaman bu hukuku da kaldır çöpe at.

Demokratikleşmekte olduğunu iddia eden bir ülkede darbe yapmak görev olabilir mi?

“İstesem darbe yapardım” ifadesi bu anlamda önemlidir. Yani güç bendedir gibi bir şey bu. Halen bu ifade ve bu düşünce tarzı güncelliğini koruyorsa yandı gülüm keten helva.

Darbeye teşebbüs et, bu görevimdir de, sonrasında da Yüce Divan’a sığın! Ülkenin 60 yıllık darbe geleneğini meşrulaştırmak değildir de nedir bu?

***

İlker Başbuğ’un tutuklanması ile ilgili olarak, bana ters gelen daha önemli bir durumdan bahsetmek istiyorum.  

Tamam, bu tutuklama çok önemli, cumhuriyet tarihinde bir ilk v.s. Ama bunu demokratikleşme yolunda ayakta alkışlanacak bir durum olarak göremiyorum. Zafer kazanmış gibi nidalar atmanın hiçbir anlamı  yok.

Eski bir Genel Kurmay Başkanı’nın darbe suçundan tutuklanabiliyor olması, dokunulmaz zannedilen kişi ve kurumlara da dokunulabiliyor olması bir “sivilleşme” olabilir ama “demokratikleşme” değil.

Zira, darbe ürünü bir anayasa halen yürürlükte iken demokratikleşmeden söz etmek abesle iştigal.

Keza askeri vesayetin bittiğinden de söz edemeyiz. Genelkurmay’ı halen Milli Savunma Bakanlığı’na bağlayamadılar. Özel yetkili mahkemeler ve askeri yargı yerinde aynen duruyor. Askeri yargının yetki genişliği sürüyor. Askeri Yargıtay, Askeri Danıştay devam ediyor. TSK bütün bu özerk yapılanmalarıyla, yetkileriyle ve tüm denetimsizliği ile aynı yerli yerinde oturuyor. Sayıştay halen TSK’ni denetleyemiyor, hiçbir şeffaflık yok.

Kürt sorunu aynı çözümsüzlükte, Alevi sorunu halen gündemde, temel hak ve özgürlükler tarafında halen hiçbir gelişme olmadığı gibi iktidarın genel seçimler sonrasındaki uygulamaları tam tersi yönde.

Şu son yaşananlar, Uludere katliamı ve yansımaları gösteriyor ki hükümet eski statüko ile uzlaşarak bu defa kendi vesayetini kurmuş durumda. Bu defa yargının ve askerin üzerinde sivil iktidarın vesayeti var.

Başbuğ “700 bin kişilik ordu ile istesem darbe yapardım” demiş, ya şimdi sivil iktidar da çıksa “devlet artık benim, güç bende, istediğimi asar istediğimi keserim” derse ne olacak?

Rüzgar her an yön değiştirebilir. Şu an Amerika’nın Türkiye’de istediği ılımlı ve sivilleşmiş bir iktidar, demokratikleşmiş değil! Yarın bir gün otoriter bir iktidar görmek isterse ne olacak? Türkiye tekrar militarist mi olacak?

Bu anlamda İlker Başbuğ’un tutuklanmış olması demokratikleşme değildir, sadece demokrasi ve hukuk varmış, vesayet bitmiş gibi yaparak kendimizi kandırıyoruz.


(Görsel : Harun Yavruoğlu)

 
Toplam blog
: 476
: 2331
Kayıt tarihi
: 10.07.08
 
 

Çok eskidendi ..