Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Ocak '12

 
Kategori
Siyaset
 

İran Amerika savaşır mı?

İran Amerika savaşır mı?
 

Ortadoğu’da İran ve Amerika arasındaki gerginlik artık  olası bir savaşı işaret ediyor.

İran’ın nükleer başlıklı füze geliştirme programında ısrar etmesi ile bu ülkenin en büyük düşmanı başta İsrail olmak üzere Amerika ve Batılı ülkelerce kaygı ve öfkeyle karşılık buldu; Dünya atom enerjisinin de bu noktada İrana verdiği uyarı ve ültimatomlar olumlu karşılık bulmadığı gibi İran’ın aynı tondaki öfke ve tepkisi ile karşılık buldu.

            Ama biz İran ve Amerika arasındaki bu restleşmenin temeline biraz gerilere gidelim isterseniz.

1979 şubatında Humeyninin şahı devirmesi ile İran’da temelleri atılan İslam cumhuriyetinin hemen ertesinde komşu ülke Irak ile  Fırat ve Dicle nehirlerinin buluşması ile oluşan ve  Basra körfezine dökülen şattülarap su yolu üzerindeki ihtilaftan kaynaklı ve sonrasında on yılı aşkın bir süre devam edip ve  tüm coğrafyayı etkisi altına alacak  o meşhur İran- Irak savaşı patlak verdi

Amerika Ortadoğu’daki dengeleri değiştirecek, otoritesini hiçe sayacak bir kalkışma ve oluşuma asla göz yummayacağını ve diğer bölge ülkelerinde de ileride böyle bir şeyin olmaması adına bir bakıma göz dağı verircesine rejimi ve kalıntılarını kökten söküp yok etmeye karar verdi; işte İran- Irak savaşının asıl gerekçesi de buydu!

İran’da kurulan bu yeni rejimin belki de en önemli manifestosu  olacak olan “Kahrolsun Amerika  ve İsraile ölüm!” sloganların yeni rejimin ruhunda kendine yer bulması ile ileride kendileri için ne denli bir tehdit ve tehlike olabileceğini sanırım ta o günlerden kestirmiş olmalı ki  Amerika komşu ülke Irak’ı İran’ın üzerine saldı.

 İsrail’e gelecek olursak 1947 yılında Teheodor Herzl yönetiminde kurulan 5 milyonluk küçücük İsrail  daha sonra 1967 de başlayıp 1980 yılına kadar sürecek arap –israil savaşlarında 300 milyonluk arap ülkelerini dize getirerek bir bakıma Müslüman halkların en büyük düşmanı oldu, İsraile ve Amerika’ya karşı sivrilen her hareket, her ideoloji İslam dünyasında sempati buldu, İran da kurulan Amerikan ve İsrail karşıtı bu rejimde bölge halklarının bir kısmında doğal olarak kendisine sempati buldu.

İsrail, Amerikanın desteğini arkasına alarak tüm coğrafyaya meydan okuyor, kendisini yok etmeye yönelik her oluşuma en hızlı ve en şiddetli şekilde müdahale ediyordu, öyle ki 1981 yılında Irak’ta kurulan nükleer tesisleri bir hava saldırısı ile ortadan kaldırabilecek kadar tepkisini gösterebiliyordu.

İran ise savaşın ilk 3 yılında  Irak’ın saldırıları ile bir çok kentini kaybediyor; bu durum özellikle Amerika ve İsrail için “tamamdır” kanaatini oluşturuyordu ; lakin daha sonra rüzgar tersten esmeye başlayacak ve İran kaybettiği şehirleri bir bir geri almakla kalmayıp Bağdat’a doğru harekata geçiyordu.

Amerika şaşkın, İsrail korku içindeydi; o dönemler İran’ın ruhani lideri ve rejimin mimarı Humeyninin “her Müslüman tükürse İsrail boğulur” sözlü İsrail ve Amerikan karşıtlarında büyük sempati topladı.

            Savaş bitti, İran bu savaştan güçlenerek çıktı. Saddamın Kuveyt’i işgali ile başlayan Körfez savaşları ile acı ve ölümün eksik olmadığı Ortadoğu’da  yeni bir süreç başladı daha sonra; körfezin mavi suları tekrar kan kırmızı olmaya başlamıştı.

 Saddam Hüseyin daha birkaç sene önce en büyük müttefiki olarak gördüğü birleşik devletler ordularına yeniliyor, televizyon ekranlarına teslim olan-yalvaran Irak askerlerinin görüntüleri yansıyordu.

Tüm bu karmaşa döneminde İran savaş ve çatışmadan uzak durmayı başarıyor, savaşın yaralarını hızla sarıp özellikle Çinli, Rus ve Hintli nükleer araştırma uzmanlarını ülkeye gizliden gizliye davet edip bugün Dünyaya meydan okumasını sağlayacak donanımın temellerini atıyordu.

Kuşkusuz cıa ve mossad İran’ın bu hamlelerinden habersiz değildiler; özellikle İran rejimine muhalif “halkın mücahidleri” örgütünü devreye sokup İranı durdurmayı düşündüler; lakin bu örgüt birkaç cılız hamleden öte de bir şey yapamadı, güçlenen ve iyice kök salan yeni rejim bu tehlikeyi kolaylıkla bertaraf etmeyi başardı, Amerika ve İsrail için şimdi bir tek seçenek kalmıştı: “halk ayaklanması!”

            İran’da 12 Haziran 2009 da yapılacak cumhur başkanlığı seçimini tüm dünya nefesini tutarak izledi, bir yanda totaliter rejimin lideri Mahmud Ahmedinejad diğer yandan, karşı tarafta da daha çok özgürlük ve reformdan yana ve bir yüzleri batıya dönük ılımlıların oluşturduğu cephede ise Muhammed Hatemi.

Seçim öncesi tek liste ile seçime girmeyi düşünen reformcular Mir Hüseyin Musavi’nin de aday olması ile bölünmüş ve seçim Ahmedinejad’ ın zaferi ile sonuçlanmıştı.

İranda seçim sonrası Tahran sokakları karışıyor, belki de kurulduğu 1979 yılından beri rejim en sıkıntılı ve sancılı süreci yaşıyordu.

Ama umulan olmadı, sokak hareketleri ve ayaklanmalar şiddetli bir şekilde bastırıldı, İran bu kargaşadan İsrail ve Amerika’yı sorumlu tutuyordu.

İran bir sınavdan daha  kendi açısından başarı ile çıkmıştı; lakin tam o dönemde kendi topraklarındaki Kürdistan bölgesinde yıllardır çatışma halinde olduğu PJAK İran ordusuna ağır kayıplar verdiriyor 1946 yılında İran topaklarında kurulup bir sene sonra yıkılan Mahabad Kürt cumhuriyetinin filizlerini yeşertmeyi hedefleyen bu örgüte karşı İran topçusunun taaruzu ile PJAK militanları geri püskürtülüyordu, bu toz duman içinde herkes şaşkınlıkla iki güç arasında bir çatışmasızlık anlaşmasının imzalandığına tanıklık ediyordu;  aha sonra bu anlaşmanın iki tarafı da ne gariptir ki kendini savaşın galibi ilan ediyordu.

 Bu gün körfesde sular tekrar ısınmaya başladı, İran ve Amerika arasındaki restleşmeleri tüm Dünya korku ve dehşetle izliyor,zira bu sefer körfezde patlak verecek bir savaş tüm Dünyayı içine çekebilir.

Amerika ve İsrail artık kolay kolay İran’ın bölgede gücünü kıramayacaklarını anlamış olmalılar ki Dünya kamuoyunun desteğini arkasına alıp özellikle BM’den onaylı bir harekatın girişimi içine girdiler, Obama yönetimi giderek başına bela olan İran’ı durdurmayı kafasına koymuş gibi, İran’ın komşusu Irak’ta patlayan bombalar ve Şiilere yönelik büyük saldırıların bu döneme denk gelmesi de çok ilginç, acaba şii menşeli İran’ı bu girdabın içine çekme çabasımıdır  bu bombalar bilinmez, ama görünen o ki İran şuan kendini sadece füzelerinin menzilini daha da geliştirme çabasına adamış gibi görünüyor, körfezde dolaşan savaş gemilerinin torpidosundan ilk kim bombayı fırlatırsa savaşın kaybedeni olacak diye düşünüyoruz. Saygı ile !

 
Toplam blog
: 166
: 540
Kayıt tarihi
: 02.09.09
 
 

Batmanın Beşiri ilçesinde doğdum, Mersinde yaşıyorum, edebiyata ilgi duyuyorum, yerel ve ulusal d..