- Kategori
- Anılar
İşkembecide beni tanıdılar
Seksenli yıllardı, Haziran ayının sonlarında bir gece saat 2 sıralarında kalabalık bir grup olarak yürüyorduk. İşkembeciye gitmeyi önerdiler.
Üniversitede doktora yaptığım yıllardaydı, aynı bölümde asistanlık yapıyordum. Kalabalıktakilerin çoğu öğrencilerimdi. Mezuniyet gecesinden çıkınca, gecenin o saatinde işkembecide çorba içmek kimileri için çok cazip gelmişti. Ancak ben işkembe çorbası içemeyeceğim için gruptan ayrılıp eve gitmeyi düşünürken, orada mercimek çorbası da olduğunu söylediler. Daha önce işkembeciye hiç gitmemiştim. “İlk kez bir işkembeciye gidiyorum” dedim arkadaşlara. Cadde üzerinde bir işkembeci buldular. Geride kalanların gelmesi için işkembecinin kapısında bekledik bir süre. O zamanlar cep telefonu gibi birşey olmadığı için geriye dönüp caddede henüz gelmeyenleri aramak da gerekti. O sırada beklerken daha önce işkembeciye gitmediğimi anlatıyordum yanımdakilere...
Toplanınca kapıdan girdik, bir grup garson bizi karşıladı ve biri “Hoşgeldiniz Aydın Bey” dediğinde hemen yanımdakinden “İlk kez gidiyormuş işkembeciye” diye alaylı bir söz geldi. Birkaç garson daha adımla hitap edince ben de şaşırdım. Sanki geceleri hep dışarıda geçiren, işkembecilerin müdavimi durumuna düşmüştüm bizimkilerin gözünde.
Bizim bölümden ders alan başka bölümden bir öğrencim yazları burada çalışırmış. O bizi kapının önünde beklerken görmüş ve bu karşılama törenini hazırlamış. Sonunda kendisini görünce durumu anladım ve arkadaşlara açıklamam kolaylaştı.
Masalarımıza oturduk ve grubumuzdakilerin çoğu gibi ben de mercimek çorbası içtim. Ayrılırken hala takılıyorlardı “İlk kez işkembeciye gelmiş, inanalım mı” diyerek.
Hala işkembe çorbası içmem, kokoreç de yemem. Kısacası sakatat bana göre değildir. “Sakatat” sözcüğünü “sakat-at” şeklinde söylemek de hoşuma gider.
Ankara, 24 Şubat 2008