Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Ekim '15

 
Kategori
Felsefe
 

İslam ve iktidar

İslam ve iktidar
 

Klıç+Din= İktidar


14 asırdan beri İslam adına iktidarlar oluşmaktadır. Her kurulan saltanat “İslam bayrağını yükseltmek”  için var olduğunu öne sürmüşlerdir. Ancak tarihin tozlu yapraklarına hacet kalmadan günümüzde yaşayan elliden fazla devlette sözüm ona İslam iktidarı sürmektedir. Bu ülkelere baktığımızda insanın İslami iktidara dair olumlu tek bir söz söylemesi mümkün olmuyur. Müslüman kitleler sözde “İslam” olan bu iktidarlardan ölüm pahasına kaçıyorlar.

Her gün “son mükemmel din” diye vaaz edilen yüzbinlerce camide, milyonların namaza durduğu coğrafyadan insanlar neden kaçıyor?

Kaçıyor, çünkü mutlu değil, geleceğe dair umutları tükenmiş, adalet adına işleyen hiçbir kurum yok, güçlü olanın haklı olduğu bir devlet sistemi işlemektedir. İslam coğrafyasında 1400 yıllık dönemden barışın, adaletin huzurun olduğu örnek alınacak hiçbir dönem yoktur(peygamberin yaşadığı dönemi konu dışı tutuyorum).

Müslümanlar Allah’ın kelamı olduklarını söyledikleri kuran ve Muhammed’in yaptıklarından oluşan  Sünnete uygun bir icraat yapıyorlarsa 1400 yılda insanlığa örnek bir model neden oluşturamıyorlar?

Mevcut iktidarları eleştirenlerin iktidar ve gelecek tasavvurlarına baktığımızda da çok umut vaad edenleri görmek mümkün değil. Çünkü paradigmaları, iktidarlardan farklı değil.

Bu paradigmanın dışına çıkanlar ise zındık, sapık vb suçlarla itham edilip yok ediliyor.

Saltanat İktidarların paradigması, İslam’ın evrensel kavrayışı perde olarak kullanarak, Sünnet-Hadis ve gelenek  girdabında Müslümanları köleleştirmektir.

Kendi resminin çizilmesini istemeyen Muhammed, biliyoruz ki kuran dışında söylediği hiçbir sözününe atıfta bulunmasına da izin vermemiştir. Çünkü, Kuranı bırakıp kendisini put kabul edeceklerininden emindir. Nitekim daha  1. Halife Ebubekir, zamanında putlaştırma başını alıp gidince halife, Muhammed’in sözlerinin yazılmasını, kullanılmasını yasaklamak zorunda kalmıştır. Ancak Emevi iktidarından sonra hadis toplamaya başlanmıştır. Yüzyıllardır, tüm devlet besleme âlimleri bu hadislerin doğruluğunu ispatlamaya çalışmaktadır. Diğer tarafta kimsenin yüzde yüz emin olmadığı hadislerin üstüne, Fıkıh ( İslam hukuku) bina edilmiştir. 2.halife Ömer’in meşhur sözü “Adalet Mülkün(devletin) temelidir”  saltanatın temeline gömülüp  üzerine saltanatlar inşa edilmiştir.

Kuran’ı diğer kutsal metinlerden ayıran en önemli özellik, Kuran’ın sadece bir Ahlak kitabı değil aynı zamanda toplumsal yaşama dair hukuk tanımlamalar yapmasıdır.

Tüm tarihsel bilgiler Arap coğrafyası insanlığın oluşturduğu hukuk adına hiç bir şeyin misafir olarak bile uğramadığını bildirmektedir.

İslam’dan önce de coğrafyanın din merkezi olan Mekke, aynı zamanda çölün ticari merkezdir. Kutsal şehir olan Mekke de bile özellikle güçsüz kabileler, yoksullar, yabancılar kısaca kabile elitleri dışında kalanlar için zulüm ve haksızlık vaka-i adliyeden sayılırdı. Bu adaletsizliğe karşı mücadele eden “Hilfû’l-Fudül” örgütü,  genç Muhammed’i içine alır ve peygamberliği ilan edilinceye kadar örgütte çalışmalarında devam etmektedir.

Muhammed’in  toplum  tasavvurunu şekillendirme de katkısı asla küçümsenmeyen bu  hareket,  iktidarlar tarafında yok sayılıyor.  Dolayısıyla örgüte ve çalışmasına  dair çeşitli rivayetler dışında, günümüze ulaşan belge bulunmuyor. Ancak bu harekete katılanların yaptığı yemin bize bu hareketin çalışma ve amacı hakkında yeterince bilgi sunmaktadır. “’Allah’a and olsun ki Mekke şehrinde birine zulüm ve haksızlık yapıldığı zaman hepimiz, o kimse ister iyi ister kötü, ister bizden ister yabancı olsun, kendisine hakkı verilinceye kadar tek bir el gibi hareket edeceğiz; deniz süngeri ıslattığı ve Hira ile Sebir dağları yerlerinde kaldığı sürece bu yemine aykırı davranmayacağız ve birbirimize mali yardımda bulunacağız.”

Tasavvufa ikinci doğum denilen, bilgi ve idrakla insanın düşünsel doğumu gerçekleştirmektir. Muhammed, bu örgütle başladığı kendi doğum yolculuğu, özgürlük, barış ve adalet üzerine evrensel düzeyde bir toplum inşasının mümkün olduğunu göstermek için peygamber olarak seçilmesiyle devam ediyor.

Kuran-i hukuk, yani toplumsal örgütlenme iki ana argümana dayanmaktadır.

1-      Tevhide uygun olması-(şirke düşmemek)

2-      Halkın hakkinin korunması  (Halk: tüm yaratılmış)

Sonuç olarak mevcut devlet İslam’ı, Muhammed’in sünneti üzerine değil Muaviye’nin babası Müşrik Mekke egemeni Ebu süfyan’ın sünneti üzerine kuruludur.

 
Toplam blog
: 22
: 784
Kayıt tarihi
: 11.06.11
 
 

. "Gök kubbenin altında söylenmemiş söz yoktur" diyen eskiler haklılar, ama zamanın akışı içinde ..