Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Mart '20

 
Kategori
Sağlıklı Yaşam
 

İtalya ve Coronavirüs

Coronavirüs Sonumuzu mu Getirecek?

Ben altı-yedi yaşlarındayken ablamdan bir gün dünyanın sonunun geleceğini duymuş ve bundan çok etkilenip bütün gece biz ölelim, ama dünyamız ölmesin diye hem hüngür hüngür ağlamış hem de uzun uzun dua etmiştim. O gece, belki bir gün öleceği gerçeğiyle yüzleştiğimden dolayı, dünyamıza kendimden bile daha çok acımıştım.

Bugün artık kendimi zaman zaman dünya meselelerinden aşırı bunaldığı için uzaklaşmak ve özüne dönmek isteyen olgun bir birey olarak bulduğum noktada, yeniden özümden çıkarak dünyayı kucaklamak sarıp sarmalamak ve hepsi geçecek demek isterken buldum. Oysa belki de bu süreçte yaşadıklarımız dünyayı bizden kurtaracak bir panzahirdir....Ne de olsa Venedik sokakları boşaldı ve kanalları terkeden gemiler yerlerini çoktan balıklara bıraktı bile ve sular nasıl da berraklaştı bir görseniz. Virüs İtalya’ya yayıldığı andan beri İtalya hava sahasının günbe gün temizlendiğine şahit olmak istiyorsanız açın bakın internetten ve farkı kendi gözlerinizle görün. İtalya zarif bir zambak çiçeği gibi kendi doğasıyla uyumlanırken insanoğlu meydanları boşaltıp sahneyi doğanın kendisine bıraktı, en azından bir süreliğine... Birbirinden eşsiz görüntüler fotoğraflandı bile...

Ben Serap Mumcu. İtalya’nın Veneto bölgesinde yaşıyorum hem de 2009 yılından beri. Burası sadece İtalya’nın değil aynı zamanda dünyanın da en güzel yerlerinden biri, gerçekten de masal gibi bir yerde bulunuyorum. Burada yaşadığım için kendimi hep şanslı addettim. Bu Ocak ayında uzaktan uzağa akşamları Avustralya’daki büyük yangını izlerken, sabahları Veneto’nun patikalarında doğa yürüyüşleri yapıyor ve bulunduğum yerde ne kadar şanslı olduğumu izliyordum. Hatta bundan dolayı doğada şükür egzersizleri yapıyordum. Sonra Coronavirüs vakası Çin’in Wuhan şehrinin karantinaya alınmasına neden olunca bir anda dikkatim dünyanın bir başka coğrafyasına çevrildi. Akşamları Wuhan’dan gelen korkunç karamsar karantina görüntülerini izliyor ve eşimle bunun üzerine konuşuyorduk. O an aklımızın ucundan dahi geçmemişti bu illetin yaşadığımız bölgeye kadar ulaşabileceği. Uzaktan uzağa o insanlar için üzülüyorduk sadece. Sanki bu dünyada bizim için biçilen rol hep başkaları için üzülmekmiş gibi...

Yine Ocak ayında Venedik sokaklarında rehberlik yaparken maske ile yanımdan geçen Çinlileri gördüğümde içimi tuhaf bi tedirginlik kaplıyordu. Ne kadar da gerçeklik dışıydı. Karnaval yakındı ve maskeler bizim için sadece karnavalın dekoratif birer sembolüydü. Esas hikayesi bizler için sadece turistlere anlattığımız tarihsel bir gerçeklikti. Ocak ayında maskelerle gezen Çinli turistler kendilerince önlem alıyorlardı, ama biz Venedikliler o maskelilerden çok korkuyorduk. Sanki esas virüs taşıyıcılar o maskelerdi... Sokaklarda Çinliler için kötü konuşanlara denk geliyordum sürekli: Canlı fare yiyor bunlar, yarasadan çorba yapıyorlar, böcek yiyor bunlar, ellerini de yıkamıyolar, hep bunların yüzünden oldu dünya ne hale geldi...

21 Şubat günü Padova’da yabancılar ofisinde çevirmenlik yaptığım günün akşamında, Padova’da Schiavonia Hastanesi’nde 78 yaşındaki bir hastanın Coronavirüsten dolayı hayatını kaybettiği haberi geldi. Nasıl olurdu bu? Hem de o gün ben o şehirdeken... O gün sabahtan Venedik’ten trenle Padova’ya varmıştım ve yirmi beş dakikada yürüyüp yabancılar ofisine ulaşmıştım. İşimi bitirip öğleden sonra tıklım tıklım dolu olan trenle Venedik’e dönmüştüm. O gün aynı zamanda Venedik’te meşhur karnaval devam etmekteydi ve Türkiye’den çok sevdiğim, hayranı olduğum gazeteci Coşkun Aral ile bir belgesel çekimi için sözleşmiştik. Coşkun Ağabey ile Venedik sokaklarını arşınlarken hem Venedik’i hem maskeleri hem zamanın büyük veba salgınlarını konuşmuş hem de şehrin dar sokaklarında birbirinden ihtişamlı kostümlerle dolaşan karnaval gezginlerini fotoğraflamıştık. Bütün gün bu kalabalığın içinde kalmış ve yaklaşmakta olan tehlikeden bî-haber belki de hayatımın en mutlu günlerinden birini geçirmiştim. Akşam eşimin sesindeki telaşı farkedip haberlere baktığımda kendimi bir anda çok çaresiz hissedip korkmuştum. Ertesi günün sabahında eşimin hemen eve dön çağrısıyla Venedik’i terk ettim.

O ana kadar coronavirüs ile ya da bu virüsün bana ve sevdiklerime ne yapabileceği ile ilgili hiç bir fikrim yoktu...Ah Serap ah keşke uzaktan uzağa üzülmek yerine yarın bir gün bu illet sana kadar gelirse ne yapman gerektiği hakkında biraz fikir edinseydin...

Trenden iner inmez koşarak yanına gittiğim eşim Davide gelip hemen bana sarılmış ve korkma bir şey olmayacak sana demişti. Her korktuğumuz an birbirimize sarıldık elimizden gelenin en iyisi buymuş gibi...

-İki hafta yani on dört dünlük kuluçka dönemi varmış meğerse bu virüsün. Kendimi günler boyunca dinledim, bir belirti olur mu diye bekledim. Sanki dokunduğum her yerde olmaya başlamıştı bu kabus...

-Son derece agresif şekilde yayılıyormuş ve bu durumda ben eğer virüsü aldıysam eşime ve tüm ailemize benden geçmiş olmalıydı, dolayısıyla bu iki haftaya bir de “vicdan azabı çekme” süreci eklendi. Kendini, eşini, tüm ailesini takibe alan paranoyak Serap dönemi başladı...

-Acil alışveriş mi yapmak gerekiyordu? Evet, çünkü bazı eksikler vardı almamız gereken, ama bir saniye, -ya herkes bu düşünceyle marketleri talan ediyorsa? Bu da büyük bir risk olmaz mıydı? Bir bakalım nelerimiz var, idare edebiliyorsak bekleyelim... Bekledik bir kaç gün ve çok da iyi yaptık...

-Bütün gün televizyon ve internetin başından kalkamadık bir süre...Ne yapmamız gerekiyordu? En acilinden bilgilenmemiz gerekiyordu.

-Evden çıkarken tek kullanımlık mendille ağız ve burnumuzu kapatmanın iyi çözüm olacağını düşündük. Eve girerken de hemen üzerimizi değiştirip ellerimizi bol sabunlu suyla yıkamaya başladık.

-Türkiye’den getirdiğim kolonyalar sürekli yanıbaşımızdaydı. İtalyanlar o sırada “amuchina” denilen bir hijyen ürününü kapışıyorlardı.

-İtalyan Sağlık Bakanlığı her aksam 18.00’de veri yayınlamaya başlamıştı. Bir ölüm vakası üzerine 2 vaka, 5 vaka bir anda 21 vaka derken sayılar süratle artmaya başladı. Önce okullar tatil oldu. Havalar da aynı zamanda düzelince İtalyanlar kendilerini sokaklara atmaya başladı. O noktadan sonra işi ciddiye alanlarla hafife alanların sosyal medyada çarpışmalarını takip eder olduk. Ne vardı canım normal bir gripten yılda çok daha fazla insan ölüyordu. Coronavirüs aslında çok abartılıyordu. Venedik’te barlar ve restoranlar korkup evlerine çekilen müşterilerini geri döndürmek için bir alana bir bedava kampanyası bile yapmaya başladılar. Sokaklar yarı boşalmış ve direnenlerin sesleri çok daha gür çıkar olmuştu. Biz o sırada Venedik’teki evimize gidip biraz bu sessizliğin tadını çıkarmaya karar vermiştik. Hem trenler de boşalmıştı, hatta yetkililer kimse korkudan sokağa çıkmıyor diye isyan etmeye başlamışlardı. Haydi sokağa çıkın! Coronavirüs sosyal hayata vurulmak istenen bir darbedir! Bu bir oyun, büyük güçler bizi korku çemberien almak istiyor. Bu oyuna gelmeyin! Hem zaten sadece yaşlılar ölüyormuş biz genciz bize bir şey olmaz!... Sosyal medya ve watsup üzerinden coronavirüs ile ilgili hazırlanan komik paylaşımlar ya da bir sürü yalan haber dolaşıma girmeye başladı...

Durum daha da ciddileşti. Başbakan Giuseppe Conte akşam vakti bir basın toplantısı yaptı ve sokağa çıkmayın diye tatlı dille bizleri uyardı...Dinleyen de oldu dinlemeyen de...Lombardia ve Veneto, sonra da Piemonte bölgesi virüsten en çok etkilenen bölgelerdi. Belki de bu bir bakıma İtalya’nın şansıydı. Ekonomi, sanayi, ticaret, sağlık, eğitim her konuda ileri olan bu bölgelerin Coronavirüs ile başetmesi daha kolay olabilirdi. O nedenle bu bölgelerin karantina altına alınması gerekirdi. Öyle de oldu, ama karantina kararının taslağı yasadan önce ilan edilip gerekli tedbirler alınmayınca haberi alan ve kuzey bölgede çalışan güneyliler ilk trene atlayıp annelerinin evlerine dönmek için harekete geçtiler. Milano tren istasyonunda yaşanan kargaşa canlı yayınla bütün dünyaya yansıtıldı.

“Sokağa çıkmayın! Bulunduğunuz yerden ayrılmayın! Hepiniz potansiyel taşıyıcı olabilirsiniz! Ailenizi kendinizden koruyun! Virüsün belirtileri iki hafta içinde kendini gösteriyor bu nedenle kendinizi karantinaya alın!” uyarılarına rağmen fırsatını bulan karantina bölgelerini birer birer terk etti. Ertesi gün bir anda güneyde 70 tane coronavirüs vakası tespit edildi...

Bu noktadan sonra geri dönüşü olmayan bir karar alındı. İTALYA KONTAĞI KAPATTI! Ülke genelinde karantina ilan edildi. 7 Mart’tan 3 Nisan’a kadar herkes evine!... Bizim Venedik hayalimiz de suya düştü elbette. Her akşam durum ciddileştikçe yeni kararlar ilan edildi. Şu noktada eczaneler ve marketler haricinde açık mekan kalmadı. Hijyen şartlarını yerine getirebilen fabrikalar ve bazı iş yerleri faaliyetlerine devam ediyor, ancak çalışanların büyün kısmı tatilde. Okullar online eğitime geçti. Birçok işyeri çalışanlarına evden işlerine devam etme izni verdi. Sokağa çıkabilmek için izin belgesi doldurmak gerekiyor ve üç günde bir olmak koşuluyla markete gidebiliyoruz.

17 Mart itibariyle Sağlık Bakanlığının verilerine göre 23073 pozitif, 2158 ölüm ve 2749 iyileşme vakası tespiti yapıldı. Fakat bildiğimiz üzere virüs Güney İtalya’ya indiğinden beri her belirti gösteren hasta için test yapılamıyor. Sadece durumu ağır olan hastalar bu testten geçiriliyor.

İtalya bu süreçten çok şey öğrendi. Bu derece bir problemi uzak coğrafyada yaşayan Çin’den aldıktan sonra içinde bulunduğu Avrupa Birliği ülkeleri birer birer kapılarını İtalya’ya kapattılar. Türkiye de İtalya ile bütün uçuşları iptal etti. Sınır ülkeleri Avusturya, Almanya, Fransa, Slovenya tren seferlerini iptal ettiler. Bütün dünya İtalya’nın Coronavirüs ile mücadelesini bizim Wuhan’ı uzaktan izleyip üzülmemiz gibi izledi, sanki oralara bir şey olmayacak gibi, sanki onların esas görevleri bizim yaşadığımız bu duruma sadece üzülmekmiş gibi...

Oysa hırçın ve umarsız bir tavırla zerre vakit kaybetmeyen virüs İtalya’dan bir an önce kaçmaya çalışanlarca Avrupa, Asya, Amerika, Avustralya, Afrika dünyanın her noktasına yayıldı. İtalya’da karnaval ayında bütün dünyanın akın akın geldiği bir zaman diliminde patlak veren salgın tohumlarını yollara saçarak yolculuğuna devam etti.

İtalya’nın meydanları boşaldı, ama balkonları şenlendi. Wuhan’da dehşeti izleyenler, İtalya’da virüse meydan okuyan her şeye rağmen yaşama sevincini kaybetmemiş insanların balkonlarında neşeli şarkılarını dinleyip danslarını izlediler.

Öğretmenler öğrencilerine bir ödev verdi. Gökkuşağının altında ANDRA’ TUTTO BENE yani HERŞEY GÜZEL OLACAK sloganı ile kitlelere iyilik mesajı vermek. Bizim çocuklar da astılar duvarımıza ve evin büyükleri de İtalyan bayrağını balkonda dalgalandırdılar... Şimdi Sağlık Bakanlığının bütün talimatlarına harfiyen uyuyoruz, ama asla moralimizi bozmuyoruz. Eğer bir gün bize kadar ulaşırsa bulunduğumuz yerden ayrılmamamız gerektiğini, paniğe kapılıp hastanenin acil servisine koşarsak diğerlerini de riske atacağımızı biliyoruz.

İtalya’nın her yerinden hastanelerde çalışan doktor, hemşire, eczacı kısacası bütün sağlık çalışanlarının ne kadar özveriyle hareket ettiklerini görüyoruz. Zaman zaman çok dramatik haberler alıyoruz. Sevdiklerini kaybetmek üzere olanlar onlarla uzaktan telefon bağlantısıyla vedalaşıyorlarmıs. Son anlarını yaşayanların bilinci açık oluyormuş ve boğulma hissiyle nefessiz kalarak ölüyorlarmış. Eşler hemen hemen aynı saatler içerisinde vefat ediyorlarmış. Hayatlarını kaybedenler için cenaze töreni de yapılamıyor şu süreçte o nedenle bu yaşanılan süreçte çekilen acıların ne yazık ki bir tarifini yapamıyorum.

Kendimize iyi bakıyoruz ve vitaminlerimizi ihmal etmiyoruz. Evimizi temiz tutuyoruz ve ellerimizi yıkıyoruz. Komşularımızla uzaktan selamlaşıyoruz. Evimize misafir kabul etmiyoruz. Mümkün oldukça evimizde kalıyoruz. Hava güzel olduğunda bahçeye çıkıyoruz. Dah az ve özle yetiniyoruz. Daha ekonomik yaşıyoruz. Daha önce izlemediğimiz filmleri, dizileri belgeselleri izliyoruz. Meditasyon ve yoga yapmaya başladık yeniden. Bazen mutfakta yeni tatlar keşfediyoruz. Birkaç saatimizi Türkiye’deki ailemiz ve sevdiklerimizle konuşarak, onlara iyi olduğumuzu söyleyerek geçiriyoruz. Sosyal medyada İtalya’nın her köşesindeki arkadaşlarımıza manevi destek veriyoruz ve bize sorulan soruları yanıtlıyoruz. Moralimizi hep yüksek tutmaya çalışıyoruz.

Ben rehber ve çevirmen olarak bu süreçte çalışamadığım için evden yapabileceğim işlere yöneldim ve biraz da bahçe işlerine kendine verdim. Belki de bu süreçte doğaya yakın olmak benim esas ilacımdır. Büyük hedeflerden uzaklaştım. Kendimi çok daha fazla dinlemeye başladım. Yuvamda mutlu ve huzurlu olmak, herkesin sağlığını koruyarak bu süreci atlattığını görmeyi hayal ediyorum.

 
Toplam blog
: 79
: 5412
Kayıt tarihi
: 25.10.11
 
 

Dr. Serap Mumcu Geronazzo, Padova Üniversitesi Tarih bölümünde doktoramı tamamladım. Tarih, Sanat..