Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Gülüm Çamlısoy

http://blog.milliyet.com.tr/

11 Haziran '15

 
Kategori
Deneme
 

İtirafname

İtirafname
 

Anın güzelliğini hiçbir şeye değişmem doğrusu hele ki uzaklardan usul usul dokunurken dost eller yüzlerinde kocaman bir tebessüm, okşarken başımı o naif ve titrek eli kaderin.

Oysaki titreyen bendim daha düne kadar ve korkan bir o kadar tedirgin.

Tutkularım bitimsizmiş meğer…

Meğer nasıl aşk ile doluymuş ruhum. İstediğiniz gibi algılayabilirsiniz ve hangi manada âşık olduğum hiç mi hiç önem arz etmiyor.

Çıtayı yükseltmeli asla taviz vermeden üstelik.

Gözleri parlamalı insanın yüreği sevgi ile çarparken. Nasıl bitimsiz bir kaynak şaşmamak mümkün mü üstelik alınan bunca yenilgiye rağmen.

Telaffuzu ne hoş hele ki duyumsamak ılgıt ılgıt esip savururken saçlarımı adını rüzgâr bildiğim.

Adını koyamadığım kocaman bir hengâme içinde dönendiğim. Sıradan bir duygu olmasını çok isterdim doğrusu ki anlatmak için bunca ter dökmezdim.

Sanırım tüm derdim anlaşılmak ve yüreklere dokunmak ne de olsa bir sürü parmak izi dolu üstüm başım.

Her geçenden bir iz kalmış geride ve her gidenin ardından kova kova boşaltmışım gözyaşlarımı. Hayır, sandığınız gibi değil, insan mutluluktan ağlayabilir ve asla da yüksünmez daha doğrusu yüksünmemeli sonuç itibariyle et ve kemikten müteşekkil olduğumuz gerçeği yetmemeli varlığı tanımlamaya ve tamamlamaya.

Anımız ve dünden arda kalan çağırırken yarın yaralı bir kuş gibi…

Ne çok teferruattan ibaret şu döngü: Sayısız ayrıntı ve bir o kadar kıstas hadi kolaysa hepsini sokun hizaya. Payıma düşen hep bu oldu ne yazık ki bir ömür boyu: Doldurdum bir yandan boşalttım ve o ibre asla hedefi tutturamadı. İlla ki ters gitti bir şeyler. Düzenim bile dağınıklıktan ibaretse hep suçlandım ve zaman içerisinde bu bende alışkanlık haline geldi. Günah keçisi olarak yer aldığım o tek kişilik oyunda asla seyirci koltuğuna oturamadım. İlla ki müdahil oldum olaylara. Anlamsız ne çok detay ki lafını etmeye bile değmeyecek bir sürü safsata tabir-i caizse.

Keşke hislerimi aldırabilseydim zamanında. Düşünemiyorum doğrusu o esnekliğimi.

Bazen yay gibi bazen stres topu ama bir o kadar seviyorum kendimi.

Tüm farklılığımın farkındayım ve hep bu oldu beni telaşlandıran ya da zora sokan ve bir o kadar insanları korkutan ki bazen ben bile korkuyorum Hitlervari tutumlarımdan.

Yetiştiriliş tarzı ile de bir o kadar alakalı zannımca daha doğrusu freudien teorinin kanıksadığı ölçüde.

Merak etmeyin psikanaliz yapmaya niyetim yok daha doğrusu bunun ne vakti ne sırası. Hem çözülmeyen ne kaldı ki… Çok şey aslında ve bu yüzden hangi itirafnameyi imzalayacağımı şaşırdım.

Megaloman olmadığımı biliyorum zira hep bir eksik ararım kendimde ve illa ki bulurum bir kusur. Çok şey bildiğimi asla iddia edemem kerelerce bunu telaffuz etmiş olsa da pek çok insan ya da beni yakından tanıyanlar. Bilgi denen mefhuma nasıl haksızlık yapabilirim ki…

Kendime haksızlık yapmayı da bir o kadar seviyorum zira ömrümün çoğu haksızlık görerek geçmiştir. Neden, diye sormayın lütfen ama ben yine de anlatayım: Mükemmeliyetçi ebeveynlerse sahip olduklarınız işiniz zor. Ebeveyn olmasam da bu duyguya fazlasıyla yakınım. Zira çocuk sahibi olması gerekmiyor insanın bir çocuğa şefkatle yaklaşması için, o potansiyel zaten yüreğinizde hem de ilk günden beri. Pedagojiye olan yatkınlık da bir o kadar etken bu hissiyatı edinmeniz için. Az da olsa serde öğretmenlik var. Siz ne demek istediğimi anladınız. İşin özü mü? Sevgi sadece ve yürekte taşımak insanları hele ki yakın hissettikleriniz ile hayat daha özel ve öznel.

Detaycılığımı kanıksamam ilk zamanlarda oldukça zor oldu. Daha doğrusu yaş aldıkça bu yönüm iyice pekişti. Her ne hikmetse çoğu insanın görmezden geldiği detaylar gözümde kocaman bir imge yığını halinde geliştikçe gelişti.

Öğrenmeye duyduğum açlık azalacağına daha da kuvvetlendi zaman içerisinde. Utanmasam gider yeniden okula kaydımı yaptırırım. Hem de ana sınıfından itibaren. Ne hoş olurdu doğrusu. Yeteri kadar yetişkin tanıyorum fena mı olurdu bir sınıf dolusu anaokulu öğrencisi arkadaşım olsa. Öğretmenlik bu tadı vermiştir bana hep. Ama yine de sonuna kadar çocuk olmak ne hoş olurdu. Öğretmen sıfatı ile bir noktaya kadar içinizdeki çocuğun çığlıkları. Yaramazlık yapma hakkına fazlaca sahip değilsiniz ne de olsa. Sonuçta otorite denen bir mefhum adına öğretmen denen.

Kaçıncı gücü olursa olsun yeter ki katsayısı yüksek bir mefhuma tekabül etsin duyumsadıklarınızın.

 
Toplam blog
: 216
: 117
Kayıt tarihi
: 22.08.13
 
 

Yazmaya gönülden sevdalı, kendini her daim geliştirmeye çalışan, öğrenci ruhlu biriyim. Mesleğim ..