İzleri takip edin...

İzlere ve işaretlere inanır mısınız, bilmem. Ben inanırım. En sıkıştığım, en zorlandığım anlarda, yardım isterim. Bir işaret beklerim. Benim ve herkesin hayrına olacak bir çözüm ararım. Çok geçmeden beklediğim gelir. Ya bir kuşun tüyü düşer kucağıma, ya da bir telefon gelir hiç beklemediğim birinden beklemediğim zamanda. Bir karar vermem gerekiyorsa mesela; rüyalarıma da güvenirim. Zihnimi tümüyle boşaltıp, sadece niyetime odaklandıktan sonra, uyurum. Bilinçaltım bana rüyalarım aracılığıyla rehberlik eder. Çok önemli bir evrak arıyorsam, ve kendimin bile bulamayacağı kadar iyi bir yere saklamışsam, iç sesime güvenirim daima. Bir süre sonra, alakasız bir saatte, gecenin üçünde örneğin, uyanıp, sebepsizce salona gidip, konsolun üst çekmecesini açabilirim.

Aslında hepimize rehberlik eden, ismini bilmediğimiz, cismini görmediğimiz gizil güçler var. Buna ister içses, ister önsezi, duru görü, ne derseniz deyin. Melekler, periler de olabilir.

Ama öyle bir frekans var ki, oradayken her şey boyut değiştiriyor. Zaman ve mekan anlamını yitiriyor. Yaratıcıyla aranızda hiç bir engel, hiç bir vasıta olmadan baş başa kalıyorsunuz. Koşulsuz sevgisiyle sarılıp sarmalanıyorsunuz. Kendinizi seviyorsunuz ve daha sonra tüm insanları. Anlıyorsunuz en azından...

O anda bir aydınlık, bir rahatlık sarıyor benliğinizi tepeden tırnağa. Kendinizi akışa bırakıyorsunuz bir su gibi duru ve hafif... Ve gerçekten istediğiniz her şey gerçek oluyor. Aradığınızı buluyorsunuz. Bu; bazen somut bir cisim de olabilir, bazen soyut bir his... Sevgi gibi. Hoşgörü gibi. Affetme gibi. Kabullenme gibi. Kendinizi ve tüm insanları...

İşte... Bana; nedir üstünde bu kadar uğraş verdiğin, gönlünü koyduğun Thetahealing diye sorsalar, başlangıç olarak bunları özetleyebilirim...

Sevgi ve ışıkla kalın...