Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Aralık '08

 
Kategori
Öykü
 

K. Mahmut'un D. 1000. yılı anısına, eser - 4

K. Mahmut'un D. 1000. yılı anısına, eser - 4
 

SULTAN MELİKŞAH 1072-1092, r. alıntı


E S E R - 4

II. B Ö L Ü M

(1074 Yılı)


Sultan Melikşah kuştüylü yastıklara yaslanarak, alıcı gözle üç hücreden oluşan geniş sofayı süzdü. Çenesini sıvazlayarak, karşısında duran Ömer Hayyam’ın ince zevkini için için takdir etti. Mimarisi, süslemeleri ve döşenişi ile sessizce “Ben Acem’im” diye haykıran sofadaki konukların tümü, Ömer Hayyam ve çömezleri dışında Türk’tü. Sultanın sağında oturan Kaşgarlı Mahmut, yanındaki Muzaffer İsfizari’ye kucağındaki kalın kitabın kapak tezhipleri ve iç resimlerini gösterirken; Ömer Hayyam sofanın dip bölümündeki hücrede aletlerini hazırlayan mutrib heyetine(saz ekibi) elindeki kâğıdı uzatarak, çalınacak eserleri açıklamakla meşguldü. Kopuz(bağlama), nây, yatugan, burgu, eğri keman, balaban, yanbûr(tanbûr), sıdırgu, bûk(boru), bendir(tef) ve kanundan oluşan sazları düzenleyen mutrib heyetindekiler, Ömer Hayyam’ı can kulağıyla dinleyip, başlarıyla onayladılar. Pes perdeden başlayan müziğe uygun bir şekilde, ahenkli bir yürüyüşle Melikşah’a yönelen Ömer Hayyam, ağzı kulaklarında ama saygıyla eğildi.

-Sultanım! Kaşgarlı Mahmut ile bize göstereceğiniz eserden sonra, bizim de size muştumuz var!..

Melikşah şarap kâsesini zevkle koklayarak, bir yudum aldıktan sonra yerine bırakıp, bıyıklarını burdu. Uzaktan hoş bir esinti gibi ruhları okşayan alçak sesli müziği bastırırcasına konuştu.

-Evet Mahmut Han, eserini görelim…

Kaşgarlı Mahmut, “Han” hitabının yarattığı heyecanla, beynine hücum eden kan basıncının hafiflemesini bekler gibi kuru kuru öksürdü. Yavaştan tize dönüşen bir sesle, kucağındaki kalın kitabı iki eliyle kavrayıp, ilgiyle kendisini izleyenlere gösterdikten sonra konuşmaya başladı.

-Sultanım! Yıllarca Türk ellerini, İbn-i Fadlan, Gerdizi, Tahir Mervezî, Muhammed Avfî ve Beyhakî gibi Türkleri araştıran âlimlerle gezdikten sonra, iki yıl içinde kaleme aldığım bu eseri sunmaktan çok mutluyum. Bana bu mutluluğu yaşatan Tanrıya şükürler olsun. Her türlü desteği veren Cihân Sultanımız ve Terken Hatun’a şükranlarımı ifade etmekten gurur duyarım. Yüce Tanrı devletinizi daha da yüceltsin, namınız bengi(ölümsüz) olsun… Elimdeki bu lûgat, kitap değil Türkistan’dır. Türkistan değil, bütün cihandır. Türklük, Türk dili bu lûgat sayesinde başka revnak(ışıltı) kazanacak…

Ömer Hayyam, Kaşgarlı Mahmut’u dinlerken; gözleri fıldır fıldır, kucağındaki iki ciltte olduğu halde, ilk sayfayı çevirmesiyle feryadı bastı.

-Arapça yazmışsın!..

Kaşgarlı Mahmut başını çaresizlere özgü bir şekilde yana eğip, sızlanır gibi konuştu.

-Evet Arap harfleriyle, ama Türkçe-Arapça yazdım… Çünkü Halife Türkçe bilmiyor!

-Halifeyle ne ilgisi var?

-Dilimi, budunumu küçümseyenlere bir cevap olarak yazdım ve Halifeye sunacağım.

Ömer Hayyam soru dolu gözlerle Melikşah’a baktı. Sultan gözlerini yumarak, dinlemesini işaret etti.

Kaşgarlı Mahmut, Ömer Hayyam’a dik dik bakarak fısıldadı.

-Araplara ve Türkçe’yi horlayanlara; Türkçe’nin ve Türkler’in üstün özelliklerini, Türkçe’nin de en az Arapça kadar zengin ve soylu bir dil olduğunu öğreteceğim!

Her zaman ilmî toplantıların yıldızı, Melikşah ve Nizam-ül Mülk’ün gözdesi olan Ömer Hayyam, konumunu yitirmek üzere olduğunu anlayınca, alaylı bir gülümsemeyle karşılık verdi.

-Bu kadar yorulmaya değer mi? Hem Peygamberimizin hadisi ne güne duruyor?..

-Hangi hadisi? diyen Kaşgarlı’nın gözleri çizgi halini alınca, Ömer Hayyam zevkten dört köşe oldu.

-“Türk dilini öğreniniz, çünkü onların uzun saltanatı vardır.”

-İşte o hadisin aydınlığında, budunumu bütün budunlardan üstün görüp; Türklüğe, Türk Kültürüne bağlılığın önemini anlatıyorum…

Ömer Hayyam sinsi bir gülüşle Melikşah’a döndü.

-Ey Cihânın Hâkimi Sultanım! Devletin sadece Türklerden oluşmuyor ki, milletçi kesilelim… Acem, Arap, diğer milletler ve gayrımüslimleri de düşünmek gerek…

Kaşgarlı Mahmut sinirlenerek, Melikşah’tan önce konuştu.

-İnsanların en mümtazı, şefkat ve adaletiyle ünlü, fenalıktan azâde Sultanıma ümmetçiliği öneriyorsun Hayyam!.. Yalnız bir şeyi unutma, bu devleti kuran Oğuzlar; Nizam-ül Mülk tarafından Acemlere, Halife tarafından Araplara ezdirilmektedir. Dilleri de ezilip yok olursa, Selçuklu’nun dibini oyan Acem ve Araplar değil, bizzat kurucu olan Oğuzlar bu devleti yıkacaktır.

Kaşgarlı Mahmut’un çakmak çakmak gözleri, al al yanaklarına şaşkınlıkla bakan Melikşah, bir an ne diyeceğini şaşırdı. Ortalığı kaplayan buz gibi havayı, pes perdedeki musıkî bile dağıtamadı. Melikşah kendisine çevrilen gözlerden rahatsız olarak, soğuk bir sesle konuştu.

-İkinizin de bağlılığını bilmesem, farklı konuşurdum! Şunu bilesiniz ki, benim için denge önemlidir… Irk, dil, din farkı gözetmeden, milletimin mutluluğu, huzuru, refahı her şeyden önce gelir.

Ömer Hayyam beşüş bir ifadeyle boynunu büküp, sırnaştı.

-Onun içindir ki, edebiyatta Farsça, İlimde Arapça, yönetimde Türkçeyi kullanarak dengeyi sağladın Sultanım… Mahmut Han ise Türkçeyi her alanda üstün kılmak çabasında.

Kaşgarlı Mahmut, Ömer Hayyam’ın derdini anlayarak, kesin bir sesle konuştu.

-Amacım, Selçuklu Devleti’nin gerçek sahiplerinin dilini, üvey evlat konumundan kurtarmaktır.

Başını onaylarcasına sallayan Melikşah, Ömer Hayyam’a bir bakış fırlatıp, buyurgan bir sesle konuştu.

-Haklısın Mahmut Han, devam et.

Kaşgarlı Mahmut, gözü Ömer Hayyam’ın üzerinde olduğu halde, kitabın ilk sayfalarını çevirerek, akıcı bir dille anlatmaya başladı.

-Divan-ı Lûgat’it Türk, üç ciltten oluştu. Hakaniye ve Oğuz Türkçesi baskın olsa da; Basmil, Karluk, Çiğil, Argu, Kençe, Uğrak, Yabaku, Peçenek, Bulgar, Kıpçak, Suvar, Tatar, Başkurt lehçe ve ağızlarına da yer verdim. Türkmen, Çiğil, Yağma ve Kırgızların illerini uzun yıllar baştan başa dolaşarak, sözlerini toplayıp, değişik sözlerin özelliklerini öğrendim. Ben bu işleri dil bilmediğim için değil, aksine bu dillerin en küçük farklarına kadar özelliklerini kaydetmek için uğraştım.

Derin bir soluk alan Kaşgarlı Mahmut, herkesin pür dikkat kendisini dinlediğini görünce, kitabı şöyle bir karıştırıp, konuşmasını sürdürdü.

-İçinde 7500 kadar sözcük var. Madde başı olan sözcükleri, Arap gramerine göre sıraladım. Sözcüklere verdiği anlamın daha iyi kavranabilmesi için sav(atasözleri), sagu(ağıt), koşuk, toyuk(şiir) ve deyimler ile birçok memleket ve kavim adlarına yer verdim.

Melikşah’ın gözlerinin mutlulukla parladığını gören Kaşgarlı Mahmut, yan gözle Ömer Hayyam’ı süzünce, yarı kapalı gözlerinden başka düşüncelere daldığını anlayıp, devam etti.

 
Toplam blog
: 214
: 5488
Kayıt tarihi
: 03.08.08
 
 

Emekli eğitimci, araştırmacı yazar, şairim. Ülkemin cennet ile cehennemi bir arada yaşadığı bir zama..