Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Ağustos '07

 
Kategori
Felsefe
 

Kâinattaki işleyiş mekanik olabilir mi?

Sınırsız sonsuz bir varlık, kâinat dediğimiz şey. İnsan aklı için keşfedilmeyi bekleyen bir muamma. Anlama yeteneklerimiz ne denli kifayet eder acaba bu uçsuz bucaksız fiziki varlığı algılamaya. Ya da algılamadan önce, havsalamız böylesi sonsuzluğu kendi derinliği içinde tahayyül edebilmek kudretine sahip midir? Ortaya koyduğumuz mantık ilkeleri somut olanda yoğunlaşmışken, kriterlerini deneysel, gözlemlenebilir ölçütler üzerine kuran mantalitemiz hayatı okumada bir dogma haline gelen bu düşünce alışkanlıklarının ötesindeki olgularla karşılaştığında gerçekliği kavramak adına bu rehavetinden nasıl kurtulabilecektir? Kısacası bilmek, öğrenmek arzusunu tatmine yönelen insan zekâsı, bu noktada acaba amacını gerçekleştirebilmek iktidarına sahip midir? Felsefe tarihi kesin cevaplar veremiyor maalesef bize. Önümüze açılan yelpazede birbirine tamamen zıt olabilen fikri akımların renkliliğini görmekten öte gidemiyoruz. Bu arayışlar günün pratiklerine, ihtiyaçlarına cevap vermesi bakımından önemli elbette ama mutlak gerçekliğe ulaşıp burada teselli bulmak isteyen için zihni eksersizler olmak dışında fazlaca da bir anlam taşımıyorlar.

Kâinatta güneş sistemimizin diğerlerine oranla ne kadar küçük bir hacim işgal ettiğini bilmeyenimiz yoktur. Bu bütün içinde muazzam bir işleyiş hâkim. Fiziki varlığın yanı sıra adına ne diyeceğimi bilemediğim, yıldız sistemlerinden çevreye yayılan ışın enerjisi yani cevher olan varlık bir arada, iç içe bu bütünün tüm aktivasyonunu belli bir mantalite içinde ortaya koymakta. Somut olanla soyut olan olgular ayrılmaz biçimde entegre olmuş. Kainatta eğer sadece mekanik bir işleyiş söz konusu olsaydı bu bütünde biçimi formu olmayan soyut varlık olgusuna rastlanılmayacaktı. Ama bu olgu var. Maddi, fiziki, biçimsel olanla aynı frekans içinde fakat yetenekleri bunların kat, kat üstünde cevher olan soyut olgular bulunmakta. Işın ve ruh gibi soyut varlıklar.

Maddi varlığın ne kadar var olduğu gerçeği de belki de sorgulanmalı. Taş ve maden gibi varlığın biçimsel somut olgusu yer kürenin merkezine inildiğinde önce sıvıya sonrada gaza dönüşerek biçimsel yeteneğini belli standartlarda koruyamamakta. Sürekli bir dönüşüm söz konusu. O halde maddenin değişim aşamalarına ait her tür tanımlamalarımız bizim sadece bir ana ait durumun tespitine yönelik adlandırmalardan ibaret kalıyor. Maddi olanın, hayata izin verecek standartlarda dönüşümü nasıl mümkün olabilmekte? Örneğin, dünyamızın şu anki güneşe uzaklığı, şu hacimde olacağı ve buna bağlı olarak üzerinde organik bir canlılığın ortaya çıkacağı mekanik bir kurgunun tezahürü olabilir mi? Öyle ise uzayın şimdilik en azından ulaşabildiğimiz derinliğin de niçin yaşama imkân tanıyacak benzer fiziki şartlar ve organik yaşamlar bulamıyoruz? Yaşama imkân tanıyacak şartlar, hangi kararlılıkla bozulmadan bir arada durabilmektedir? Bunların hepsi maddenin organizmayla kıyaslandığında çok daha uzun süreli olan maddi dalgalanmalar sonucunda ortaya çıkmışsa, o zaman belli bir mekân gösterilemeyen, her tür fiziki algılamanın dışında kalan ruh kavramı nasıl tanımlanacak? O halde varlık denilen şey, bir iradenin bazen maddi olarak bazen de soyut olarak kendisi hakkında bunu okuyabilecek olana tecelli etmesi midir? Belki de Descartes, “ düşünüyorum o halde varım” derken varlığın bir irade den ibaret olduğunu söylüyordur.

 
Toplam blog
: 177
: 1268
Kayıt tarihi
: 09.03.07
 
 

1965 Almanya doğumluyum. Atatürk üniversitesi İlahiyat fakültesi mezunu olup, öğretmen olarak çalışm..