Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Mart '18

 
Kategori
Öykü
 

Kadınca Bir Öykü (1.Bölüm)

Kadınca Bir Öykü (1.Bölüm)
 

Yüreğime Dokundun


           Kim derdi ki çiçeklerim büyüyecek, serpilecek bir gün gelin olup uçup gidecek...
Elimdeki bu cici davetiye beni nerelere götürdü bir bilseniz. Gözlerim Boğaz' ın derin sularına dalıp giderken, bu tatlı esinti çiçeklerimin kokusunu getirdi burnuma. Onları, onlarla geçirdiğim o güzel günlerimi öyle özledim ki...

          O zamanlar 7-8 yıllık öğretmendim. Bir kırgınlık üzerine şehirden kaçarcasına istediğim tayin, hayatımın dönüm noktası olmuştu. O güzelim köy adeta ruhumu dinlendirmiş çiçeklerimin verdiği yaşama sevinciyle sanki yeniden doğmuştum. Bunları hatırlamak pek güzel geldi.En başından en sonuna kadar o köyde yaşadıklarım umutlarım, heyecanlarım dün gibi gözümün önünde... Ve ben şu an o ilk günüme geri döndüm, adeta o günlerimi yeniden yaşamaya başladım.

          Şehirden uzaklaştıkça dolan gözlerim, kasabaya ulaştığımda gülümsemeye başlamıştı. Beni muhtar bey , azası, muhtarın hanımı Sema ve ikizleri karşıladı.
Geç bir saatte gelmiş olmama rağmen Yağız' ım ve Fidan' ım uyumamış beni beklemişti. Sarışın, çelimsiz sevimli ikizler tanıştığım ilk çiçeklerimdi. Bir sarılmaları vardı görmeliydiniz. O sıcak kucaklamanın yüreğime ektiği umut tohumlarını size anlatamam. Ne büyük bir mutluluktu.

          Yarım saatlik bir yolculuktan sonra köye ulaştık. Geç geldiğim için tüm ısrarlarına rağmen rahatsız etmek istemediğimden, davetlerini kabul etmedim diye biraz dudak bükseler de tatlı dille gönüllerini almayı başardım.

            Ayak üstü tanışmamızın ardından, bana hazırlamış oldukları eve doğru yol aldık. Okulun hemen yanı başında şirin mi şirin bahçeli iki katlı evin önünde durduk. Kapıyı açıp bana evi gezdirdiler bu kez oturmaları için ben ısrar ettim fakat dinlenmem gerektiğini, geç olduğunu belirterek vedalaşıp ayrıldılar.

          Valizimi boşaltma fikrim ağır bassa da uzun yol beni oldukça yıpratmış olmalıydı ki sadece eşofmanlarımı giyebildim. Valizi yatak odama bırakmak için merdivenlere yöneldim. Basamakların o tatlı gıcırtısı hala kulağımdadır. Evimi bir daha gezip incelemek için can atıyordum. Ne var ki ardımda bıraktığım küçüklerim aklıma gelince boğazıma bir yumru oturdu. Dayanamadım hıçkıra hıçkıra ağlayarak kendimi yatağa atıverdim. Ne kadar ağladım bilmiyorum yürek yangınımdan gözyaşlarımı dindiremedim gözümün önünde küçüklerimin yüzüyle uykuya dalmışım.

          Sabah kapının sesiyle gözlerimi açtığımda, güneş perdenin aralığından hoş geldin der gibi göz kırpıyor uyanmama yardımcı oluyordu. Merdivenleri tatlı tatlı gıcırdatarak aşağı inip kapıyı açtım.Gelenler ikizlerimdi. Sonradan öğrendim ki benim bir tane değil bir kaç tane ikizim vardı. Neyse, Yağız ve Fidan beni kahvaltıya davet etmek için gelmişlerdi. Gülen gözlerin eşliğinde mutlu bir güne uyanmanın verdiği hafiflikle hazırlanıp evden çıktım.

          Muhtar Bey ve eşi Sema evlerinin avlusunda beni köylüyle tanıştırmak için bir kahvaltı tertiplemişti. Büyük bir masa etrafında bir kaç aile ve çiçeklerimden bazılarıyla tanışma fırsatı buldum. Biraz heyecanlı, biraz çekingen , fazlasıyla  mutlu bir tanışma faslının ardından çiftçilik ve hayvancılıkla uğraştıkları için vakitleri kısıtlı olan aileler, işlerinin başına döndü. Biz muhtar ve ailesiyle , çiçeklerimle yalnız kalmıştık. Çocuklar erik ağacının altına toplanarak oyuna başladı. Biz de çaylarımızı yudumlarken koyu bir sohbete daldık. Çiçeklerim kimi meraklı gözlerle beni süzüyor, kimi oyuna devam ediyordu. Hayran hayran onları seyre dalıvermiştim. Muhtar orta halli bir köy olduğundan, hane sayılarının fazla olduğundan bahsetti. İmkansızlıklar nedeniyle eksiklerden, düşüncelerinden söz ederken,  gözlerimin küçüklerime daldığını görünce kırk civarında öğrencim olduğunu, çoğununda ikiz olduklarını ifade etti. Köyün kalabalık olmasına rağmen öğrenci sayısını az bulduğumu belirttiğimde, sadece yeni başlayanları okutacağımı daha büyüklerin taşımalı sistemle komşu köyde okuduklarını öğrendim. Evim için minnettarlığımı ve memnuniyetimi dile getirdiğimde, yurt dışında yaşayan bir hemşehrilerinin bağışı olduğunu, arazisine okulu da kendisinin yaptırdığını duyunca sevincim bir kat daha arttı. Eğitime değer veren ne muhterem bir insanmış diye şahsına minnet duydum. Bir süre daha sohbet ettikten sonra teşekkürlerimi sunarak çocuklarımla vedalaşıp ayrıldım.

          Okulumu yuvamı görmek için can atıyordum. Tam hayalimdeki gibi bir köy olduğunu düşünerek, mis gibi havayı içime çektim. Taş yollar, kerpiç evler, tezek kokusu, yeşillik, mis gibi çiçekler beni benden almıştı. Hele ki çocuklarım, beni cıvıl cıvıl sesleriyle mest etmişti. Okulun önüne geldiğimde önce doya doya seyrettim ve dua ederek içeri girdim. Sınıfımız büyüktü. Yeni badana yapılmış olmalıydı ki boya kokusu insanın genzine doluyordu.

        Rahatsız olduğum bir koku olmasına karşın o kokuyu ciğerlerime kadar çektiğimi hatırlıyorum. Orada ne çiçekler yetiştirecektim. Kara tahtamız, tebeşirler, sıralar, duvardaki dünya haritası beni fevkalade heyecanlandırmıştı. Çok ama çok mutluydum...

          Bir hafta boyunca ziyarete gelenler, okulu hale yola koymamda yardımcı olanlar, yolda karşılaşıp tanıştığım bir sürü aile olmuştu. Yavaş yavaş köy halkıyla kaynaşıyordum. Henüz tanıma fırsatı bulamadığım aileler de vardı. Küçüklerimse bir haftayı zor geçirmişti bir an önce okulun açılmasını istiyorlardı. Hemen hemen her gün görüşmüştük.

          Nihayet o gün geldi ve gözlerimiz sınıfta buluştu. İkizler hep yan yana oturmuştu. On tane ikizim vardı. Diğer küçüklerim de akrabaları, arkadaşlarıyla bir arada oturmuşlardı. Heyecanımı bastırmak ve belli etmemek için gülücükler saçıyordum. Kendimi tanıtarak ilk adımı attım ve sıra onlara geldiğinde kendilerini tanıtmalarını keyifle izledim. Ayşe ler, Hasan lar, Ahmet ler bir sürü çiçeğim olmuştu.

         Okula ilk kez geldiklerinden değişik duygular içindeydiler. Ağlayan kuzularım da vardı hoyratça kahkaha atan kuzularım da. Zamanla alıştıracak, onları mutlu görecektim biliyordum. Bu duygu beni sınıfıma daha çok bağlıyordu. Ben onlar için vardım onların ikinci annesi olacaktım.

          İlk gün olduğundan bazı velilerim de bizimleydi. İlk kez gördüklerim de vardı, daha önce tanıştıklarım da. Zamanla onlarla da sevgi saygı çerçevesinde tanışır kaynaşırız diye düşündüm. Tüm gün tanışma faslı ve küçük sohbetlerle geçti. Komik soruları, gülücükleri, merakları, telaşları, koşturmaları beni fazlasıyla neşelendirmişti. Ayrılık vakti geldiğinde onları tek tek öperek uğurladım. Bir süre sınıfta oturduktan sonra evime geçtim.

          Ah o evim ne güzeldi, ne huzur doluydu. Gerçi ben onlar için kümeste bile yaşamaya razıydım. İlk katta giriş, mutfak ve banyo vardı. Üst katta iki göz oda. Odalardan biri salonum biri yatak odamdı. Kocaman güllü perdeleri hep tebessümle hatırlayacağım. O kerpiç ev kaldığım müddetçe bana hep ananeciğimi ve onun köydeki evini hatırlatmıştır.

           Nur içinde yatsın. Öğretmen olayım diye ne nasihatler etmiş, bu kutsal mesleği bana nasıl özendirmiştir. Ona minnettarım. Sonsuza dek yüreğimde yaşayacaksın iyi ki senin torunun olarak doğmuşum sevdiceğim, güzel insan.

Devam edecek...

SİBEL YILMAZ

 

 
Toplam blog
: 145
: 716
Kayıt tarihi
: 22.02.18
 
 

1978 Bursa doğumlu. Kelimelerin Dansı ve Kırmızı Vosvos kitaplarının yazanı. Eşi ve kızları olmaz..