Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Mart '16

 
Kategori
Dünya Kadınlar Günü
 

Kadınlar günü var da, kadınların yaşam hakları var mı?

Kadınlar günü var da, kadınların yaşam hakları var mı?
 

Kadınlar günüyle ilgili bir şeyler yazmam gerektiğini düşündüğüm halde aklıma gelenleri bir türlü yazamadım.  “KADIN” denince akla gelebilecek birçok önemli ve değerli kavramı bir yazı ile anlatmak, tek bir yazı ile onun sesini duyurmak mümkün olabilir mi? Kadınlar günü oluyor da kadınların medenice, cesurca, gönlünce yaşayabileceği günleri var mı? Kimsenin kısıtlaması olmadan, kendi istekleri doğrultusunda , kendileri için yaşayabilecekleri kaç günleri var?

Herkesin sesini duyurmak için bas bas bağırdığı bir ortamda kadınların sesleri Mart kedilerininki kadar çıkmazken, ben ne yapabilirim ki? diye düşünüyorum. 

Öğrencisi, memuru, köylüsü işçisi, emeklisi, sanatçısı, o meslekten olanı, bu amacı savunanı derken her kafadan o kadar çok ses çıkıyor ki; kadınların seslerini duymak için sadece 8 Mart’da  görev icabı kulak verir gibi “bugün kadınları dinleyelim. Bugün için randevuları var! Bakalım ne diyorlar?” der gibi bir süre için onları dinliyor görünüp, sonra hiçbir şey değişmeden, değiştirilmeden yaşantıların sürdürülmesine benim yazacaklarımın da etkisi olmazdı ki.

Yine de bazı şeyleri düşündürmek ve hatırlatmak için yazıp duruyoruz işte. Sevgililer günü, anneler günü gibi kadınlar gününde de aklımıza gelen dişi cinsiyetin hayatımızdaki önem ve katkısı bir yazı ile anlatılamayacak kadar çokken o emektar, merhametli, kalbini sevgiye açan insan türünün, aldanması, kanması ve ihanet görmesi, acı çekmesi ve hayatın en acı yanına katlanan bir canlı olması ne feci bir durum değil mi?

Üreten, koruyan, bakan, besleyen, emek veren, destekleyen, seven ama sevdiği için namusundan da canından da olabilen, hayatın her alanında yer alırken sürekli hakları yenen, sömürülen, ezilen, hor kullanılan insan türü olmasına karşın kadının sesi o kadar az duyulur olmuş ki bu hayatta…

Ne canı yanarken bağırabiliyor, ne okuma hakkını, çalışma imkanlarını, söz haklarını kullanmada sesini duyurabiliyor. Emeği ve hayatı hiç uğruna, karşılık bulmadan harcanıyor.  Sürekli kendinden veriyor kadın. Hep daha iyiyi sağlayabilmek için yaşantısında çaba gösteren oluyor. Maddi-manevi,  bedensel ve ruhsal olarak sömürülüyor. Yine de sesini duyuramıyor.

Son 6 senede kadın cinayetleri kat be kat artarken, kadın haklarına değer veren bir ülkeymişiz gibi konuşmak, yazmak, ortaya çıkmak ne saçma! Kadının sırtından ‘Biz onları sevip, kollarız’ der gibi prim yapmak, belli zamanlarda söz hakkı ve hediyeler vermeye çalışmak ne saçma!

Kadın halen acı çeken, sömürülen, can veren, kanı dökülen, söz hakkı olmayan, eğitim ve çalışma koşullarında zorluklar çıkarılan, madde gibi görülen, ruhuna ve yaşamına güzellikler sunulamayan, tüketilen, hakkı yenen, emeklerinin bedelini alamayan, canı alınan, canı yakılan, hayatın sorunlarının tek suçlusu gibi bedel ödeyen, sesini çığlıkları dışında duyuramayan dişi cinsi olmaktan kurtulamıyor.

Doğadaki hangi hayvan dişisine zarar verir? Hangi hayvan öldürür? Hangi hayvan dişiyi kalbinde sevgi olduğu için canını alınması gereken düşman gibi görür?

İnsan düşünen, konuşan, hissedebilen canlıdır, derler. Öyle ise neden hayvanların yapmadığı katliamları insan yapar? Neden konuşamaz, anlatamaz derdini? Neden bir genci sevdiği için “töre” denen saçma düşüncelere kurban gider? Neden kendi karısı-kızı kıymetlisi iken başkasının karısının ve kızının namusunu hiçe sayanlar yüzünden can veren kadın olur? Yolun ortasında kurbanlık koyun gibi boğazı kesilen eğitimli, çalışan kadının… bir öğretmenin ölmesine neden olan düşünce nedir? Niye sevginin bittiğini ve terk edildiğini kabul edemeyenler yüzünden kadın  hayatından olur yol ortasında üzerine kurşunlar yağdırılırken?

Kadınlara “susmayın! Ses verin” dedikçe neden onlar sadece ölürken ve dayak yerken haykırabiliyorlar? Neden sadece sevgililer yada anneler gününde “konuş kadın. Bugün senin günün” denir? O bile zor gelir. Kadına değer vermek, ödüllendirmek,  canını-hayatını hiç sayarak yaptıklarının karşılığında bir anma, bir hediye verme işi bile sorun gibi görülür. Kadına verip- verilebilecek şey sadece yaşamasına izin verilen gün sayısı mıdır? Tarihte olduğu gibi kendi yaşantımızda da birçok hakkı ve emeği olmuş kadınlar ne zaman medeni ve insanca yaşayabilecek bilemiyorum.

Gün geçtikçe artan kadın cinayetleri hiç mi azalmayacak? Hiç mi son bulmayacak? Kadına eğitimi, sevgiyi, Allah’ın verdiği ömrü, emeğinin bedelini, saygıyı çok görenler oldukça kadınlar günü olsa ne yazar, olmasa ne yazar?

Kadınlar yazsa da okuyan kadınlar olmadığı sürece kadın da kendini sadece çığlıklarla, canı yanarken ya da can verirken duyurmaya mahkum kalır. Kadını okumayan, çalışmayan, söz hakkı olmayan hangi ülke kalkınmış ki? Hangi toplum anaların yetiştirmediği insanlarla kendi ayakları üzerinde durabilmiş? Kadını sağlıklı ve mutlu olmayan hiçbir toplumun geleceği aydınlık olmaz.  Üzgünüm. Ben yazıyorum da ne değişecek sanki? Ben de hakkı yenen eğitimli bir kadınsam, okutulmayan, aile baskısı uygulanan, evlere hapsedilen, susturulan, sevmesi yasaklanan diğer kadınlar ne yapsın? Dilerim kadınların da mutlu ve huzurlu yaşacakları güzel günler ya da dünyalar vardır!

 

Dip not: 6 sene önce yerel bir gazetede yazdığım, 3. kitabım Ayna'da yer almış yazımdır.

 
Toplam blog
: 72
: 363
Kayıt tarihi
: 20.01.16
 
 

4 kitabı olan bir editör- yazar. Hayvansever. Çevreci. Kadın hakları savunucusu ..