Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Temmuz '10

 
Kategori
Şiir
 

Kan kardeşim

Kan kardeşim
 

Sen ol! demiş koskoca heybetiyle, sen ol!

Gözlerim kamaşmış gördüğümde onu,

Tüm ışığı unutmuşum karanlığın içinde.

Karanlığın içinden çıkmış ama, arkasında upuzun ışık halısıyla gelmiş, ona kanmışım.

Haydi demiş oyalanma sen ol! Ben seni seçtim sende beni!!

Heybeti gözlerimi kamaştırmış, başkaca bir şey göremez olmuşum.

Nasıl inanır, nasıl inanır o gözler benden değil mi?

O anlık unutmuşum tüm uzuvlarımı,

Sanki bana ait değillermiş..

Zaten ona doğru seğirtmişler de, ruhum emin değilmiş.

Heybeti gözlerimi kamaştırmış, başkaca bir şey göremez olmuşum.

Arkasında simsiyah elmaslarla süslü o iki kanat, kandırmış topraktan yaratılmış uzuvlarımı.

Ama ondan gelen emin değilmiş,

Ruhum, ışığım, etlerimden çekiştiriyor muş; gitme, gitme!!

Sonunda karanlığı aydınlığa döndürmüşüm,

Kimse görmez demişim, karanlık iyidir..

Daha önce de düşmedim mi peşine, ihanet etmedim mi sana?

Bırak beni siyah elmaslarımın peşinden gideyim..

Hıçkırmış boğazıma yapışmış, seni seviyorum demiş, nereye gidersen git peşindeyim!

Haykırmış ayaklarıma kapanmış, seni yalnız bırakamam söz verdim!

Ah fedakar aydınlığım, ah emanetim!

İhanet etmiyorum ki sana, bak karanlığa ne aydınlık.

Bak! karanlığın efendisine bak...

Çökmüş canımın yoldaşı yere, tüm ışığıyla sarmış beni ve demiş;

Ah benim can kardeşim, göremiyorsun tuzakları, göremiyorsun!

O toprak gözlerin karanlığa mühürlenmiş de, seçemiyorsun aydınlığı..

Demiş de,

Bir kere bakmışım ya tadına, almışım ya karanlığın büyüsünü avuçlarıma, ikna olmuyor muşum.

Kanmışım ya o siyah elmasların pırıltısına..

Peşine düşmeyeyim de, mahrum mu olayım aydınlığım dan,

Bakmayayım mı karanlığa, almayayım mı avuçlarıma elmasları?

Bana gel! demiş, gitmeyeyim mi efendiler ülkesine?

Hainlik mi edeyim can dostum..

Gel demiş karanlığın efendisi gel, ben seni seçtim, sen de beni!!

O zaman; bırakmam demiş ruhum, bende gelirim seninle,

Anlamışım son sözü, boynumu eğmişim sessizce, çaresizce.

Üzülmüşüm ona, üzülmüşüm kendime..

Karanlığın efendisi durmuş karanlığın kapısında,

Ateşten yapılmış gözleriyle bakmış hem bana, hem canıma,

Ondan gelen Onda kalır! demiş de ben hala anlamamışım..

Yalnızlık birden vurmuş toprak yüreğime;

Olmaz demişim, bakmışım o karanlık gözlere toprak gözlerimle,

Benim toprağım, karanlığı yarmış ta geçmiş!

Nuru mu almadan gelmem demişim, o benim can kardeşim, emanetim!!

İşte o an kükremiş karanlığın efendisi, elmas gibi değilmiş artık,

Şaşırmışım baktıkça, aydınlığı sönmüş o yalancı aydınlığı.

Hepten karanlıkta kalmış artık!

Toprak gözlerime bakmış, toprağım kaplayamamış karanlığı,

Karanlık çökmüş toprağıma!!

Sen benimsin demiş, kükremiş, alevler sallanmış tüm bedenin de!

Anlamışım artık, o gerçek can değil, elmasları düşmüş tek tek!

Ruhum içimde dikilmiş, şahlanmış!

Nuruyla çıkmış yüreğimden haykırarak!

Kıyamet kopmuş o an;

Çekmiş nur kılıcını, saplamış alevler sallanan o karanlığa,

Nice ışıklar savrulmuş sağa sola çığlıklarla,

O çığlıklar ki, her biri geçerken fısıldamış toprak kulaklarıma; gör de kanma karanlığa, hapsolma sahte aydınlığa...

Sonra lavlar fışkırmış karalıklar efendisinin o karanlık bedeninden,

Ateşten elleri varmış sanki,

Sürünerek yetişmeye çalışmış ışıkların arkasından alev saçan lavlar.

El olmuş sanki, ayak olmuş lavlar, koşmuş ta yetişememiş arkalarından.

Bir tek gözlerini ayırmıyormuş o toprak gözlerimden,

Sanki alevlerine yol açıyormuş gibi, yakarak geçmeye çalışıyormuş,

Yüreğime yol açmak istermiş gibi..

Karanlık tohumlarımın son zerreleriyle yapma demişim can kardeşime, bunu yapma!!

Ama...

Duymamış, sanki mühürlenmiş kulakları, aynı gözlerim gibi.

Nur kılıcı tekrar saplamış karanlıklar efendisine!

Bu demiş; canım için, ona ihanet ettiğin için!

Karanlıklar efendisi yalpalamış, gözleri ayrılmış gözlerim den de, silkin mişim, kendime dönmüşüm.

Dizlerinin üstüne çökmüş, alevleriyle birlikte..

O ışıl ışıl görkemli nur kılıcı havaya kaldırmış canımın yoldaşı tekrar, vurmuş tam göğsüne!

Çatırdayarak girmiş nur kılıcı karanlıklar efendisinin alevden yapılmış kalbine!

Etrafa nurlar, ışıklar kaçışmış, o hapsettiği nurlar yeniden.

Al değil kara kanlar akmış nur kılıcın kestiği yerden.

Son bir nefes başını kaldırıp bakmış toprak gözlerime;

Toprağım örtmüş karanlığı, yakmış ta geçmiş.

Bu demiş can yoldaşım, nice hapsettiğin nurlar için,

Üçüncü kez kaldırmış nur kılıcı ışıklar içinde,

Karanlıklar efendisinin sönmüş bedenine,

Işıkla dolmuş dört bir yan!

Bu da demiş nur kılıcı son kez indirmeye hazırlanarak;

Sahte elmaslarına inanıp, ışığı unutanlar için!!

Son bir kükreyiş kulakları sağır etmiş!

Görmüşüm artık lavlar akmıyor, artık alevler yakmıyor bedenimi.

Sönmüş alevi de ateşi de;yerle bir olmuş yerle bütün olmuş, yok olmuş..

Geride kalan bir damla kan, kanın üstünde alevden bir göz, toprak yüreğime bakan.

Gel demiş karalıklar efendisi, sana son bir kez bakayım!

Bir damla kan ya! ne olacak demiş kanmaya hazır diğer yanım.

Dokunma diyecek olmuş can yoldaşım, emanetim.

Duymamış yine toprak kulaklarım, o elmas gözlere aldanmışım ya...

Dokunmuşum o ateşten damlaya.

Alevli bir kahkaha yükselmiş, karanlıklar ülkesi kapısından, kulakları sağır eden bir kahkaha.

Ateşten damla, yerle bütün olmuş, yok olmuş..

Sen ol! demiş,

Oldun ya daha önce!

Sen bendensin, ben senden.

Dokundun ya diğer yanınla bana,

Benden oldun yine tekrar!!

Kan kardeşiyiz biz seninle ezelden,

Ben yerle bir olsam, yok olsam benden bir daha olur, çoğalırız seninle!

O toprak yüreğini yine kavurur um bir damla kanımla!

Anlamıştım artık o benim kan kardeşim!!

Bir yanımda kan kardeşim,

Bir yanımda can yoldaşım,

Yeni bir savaşa kadar, ellerimde siyah elmas parçalarıyla yürümüşüm.

Toprak kulaklarımda ise alevden bir kahkaha...

Asude Köroğlu

19.07.2010/ 22:36

 
Toplam blog
: 9
: 732
Kayıt tarihi
: 12.07.10
 
 

1973 doğumluyum.Kendimi bildim bileli yazarım, her ne olursa. Yıllarca günlük tuttum. Bugüne kadar s..