Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Haziran '07

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

Karadeniz yeşil bir düş

Karadeniz yeşil bir düş
 

Dalgaları hırçın masmavi bir deniz. Küçük koylara sığınmış balıkçı tekneleri. Hırçın dalgaların öfkesini kesmek için bir anda başkaldıran sahil boyu uzanmış dağlar. Sırtını dağlara yaslamış, yüreğini Karadeniz’e bağlamış, neşeli insanların yaşadığı yeşil cennettir Karadeniz.

Maviden çalınmış yeşili keşfetmek için orta Karadeniz’den doğu Karadeniz’e doğru bir yolculuğa çıkmaya ne dersiniz. Karadeniz yolculuğumuz Orta Karadeniz’in şirin bir ilçesi Niksar’dan başlayıp, doğu Karadeniz’in sahil boyunca uzanan yollarında devam edecek.

Niksar Tokat’ın bir ilçesi Karadeniz iklimi ile İç Anadolu’nun karasal ikliminin geçiş bölgesi olan tarihi eserleri ile ün yapmış bir şehir. Şehrin küçüklüğü yanında tarihinin büyüklüğü bizi büyülüyor. Niksar’ın meşhur suyundan sularımızı içtikten sonra yola düşüyoruz. Niksar’ı çıkar çıkmaz virajlar yüksek dağların böğründe uzayıp gidiyor. Niksar’ın Çamiçi Yaylasına vardığımızda sıcak hava yerini serin bir havaya bırakıyor. Çamiçi yaylası adından da anlaşılacağı üzere çam ormanlarının içerisinde insanları huzura çağırıyor.

Virajlar bizi yükseklere taşıdıkça etrafımızda yükselen çam ağaçları yerini gürgen ağaçlarına bırakıyor. Bir çobanın türküsü takılıyor kulaklarınıza “Akkuş’un gürgenleri” diye başlayan. Anlıyoruz ki Ordu ilimizin Akkuş ilçesine gelmişiz. Akkuş bir bakıma Karadeniz boyunca uzanan dağların zirve noktasında bulunuyor. Kıvrımlı yolların içerisinde mercedes taksilerin yanından kağnı arabalarını ve yöreye özgü üç tekerlekli motorlu araçlara rastlamak mümkün. Akkuş’tan sonra yukarı doğru çıkan yolumuz bu kez aşağı doğru inmeye başlıyor.

Akkuş’la beraber Karadeniz yaylalarına, köylerine rastlıyoruz. Karadeniz’den yükselen mavi renkli deniz suları dağ yamaçlarında her daim görebileceğimiz sislere dönüşüyor. Sislerin dokunduğu ormanlar denizden getirilen mavi suyun yardımı ile yeşile dönüşüyor. Bu sebeple dağlar, başı dumanlı yeşil türbe gibi gelip geçeni selamlıyor. Uzaklardan başı dumanlı görülen bulutların içerisine dalıyoruz yer yer. Karadeniz bölgesi sabahları ve Akşamları genelde sisli ve yağmurlu geçer. Güneş vurduğunda cam gibi parlıyor yeşilin üzerindeki su damlacıkları. Aniden sis kaplıyor her yanı. Eski siyah beyaz televizyonlar gibi karıncalanıyor manzara bir anda.

Yeşil dağların içerisinden geçen derelere kenarlarına, tepelerdeki düzlüklere kurulmuş köyler yada dik yamaçlara sıkı sıkı tutunmuş evleri görmek mümkün. Evler bölgedeki yetişen ağaçların etkisi ile ahşaptan yapılmış. Bazı evler nerede ise hiç çivi kullanılmadan bir birine geçen ağaçlardan yapılmış. Bazen en yakın komşu evin arası bir kilo metreye ulaşıyor. Evlerin yanında depo olarak kullanılan Küçük kulübeler, özellikle yörenin geçim kaynağı olan mısırları saklamak için kullanılıyor. Yerden yüksek olan sadece yere ayakları basan bu kulübeler nerede ise her evin yanında bulunuyor.

Yeşilin ve doğanın güzelliğine kendimizi kaptırdığımız için geçen zamanın farkına varmamışsız. Kendimizi Ünye Kalesinin keskin bakışları arasında gördük. Ünye sahilde bir düzlüğe sıkışmış ama Kale daha içerilerde bir tepenin zirvesinde bulunuyor. Kaleyi belki çok sayıda ordular kuşatmış ama beklide kaleyi tek fetheden ordu Yeşil. Eğer yöreyi bilmezseniz bayrağın da, farkına varmazsanız kalenin varlığını yeşil örtüden dolayı görmeniz mümkün değil.

Ünye’nin içerisinde geçerken bir fırına uğrayıp yöreye has taş fırını ekmeklerinden alıyoruz. Ekmekler çok büyük yapılmış. Ekmeklerin büyük yapılmasının sebebi var. Birincisi taze kalması, ikincisi yollar engebeli, şehirler, köyler dağınık ve ulaşım zor olduğu için, insanların fırına her gün gelmekte zorlanıyor. Büyük ekmeklerden alarak belki haftada bir ekmek almak için fırına uğruyorlar.

Ünye’nin içinden geçerek sahil yoluna indiğimiz de Karadeniz’in mavi düşlerine tanıklık ediyoruz. Martılar Balıkçı teknelerinin üzerinde balık artıklarını toplamak için bekleşiyorlar. Karadeniz martıları ve Karadenizliler dünyadaki çok insandan daha şanslılar. Çünkü Martıların ve Karadenizlilerin ortak geçim kaynağı ve beslenmelerindeki en büyük yere sahip Hamsileri var. Hamsinin denizdeki kıvraklığı Karadenizlilerin genlerine de işlemiş. Bu sebeple Karadenizliler çok hareketli insanlardır. Türküleri Kemençenin hızına ayak uydurup hareketlilik kazanmış. Horonları türkülere eşlik etmiş oda hareketli figürler ile insanın kanını kaynatıyor.

Yolumuz Ordu, Giresun, Trabzon, Rize, Artvin’e doğru ilerliyor. Bir yanımız Karadeniz bir yanımız yüksek dağlar. Dağların eteklerinde fındık bahçeleri, Rize’ye doğru Çay bahçeleri, yer yer mısır tarlaları bizi takip ediyor. Bahçeler arasında uzanan patika yollarda sırtlarında sepetlerle Karadeniz kadınları umutlarını taşıyorlar evlerine.

Sahil boyunca ilerledikçe denizle dağlar arasında en ufak bir düzlük yerleşim yeri olmuş. Sahil kenarlarında bulunan düzlüklere kullanılarak nerede ise denizin ortasına dikilmiş martı beyazı minareler dikkatimizden kaçmıyor.

Sahil boyunca dizilmiş illerin ortak yanı hepsinin yeşil olması. Yeşil her şehirde, her yamaçta farklı tonlarda bulunuyor Karadeniz’de. Her şehrin kendine özgü yaşam şekli, giyim tarzı, konuşma şivesi, tarihi ve doğal güzellikleri var.

Karadeniz’le hemen kenarında yükselen dağlar, arasında bir sözleşme yapılmış sanki. Dağlar suların taşmasını önlüyor. Karadeniz’in içindeki öfkeyi kesiyor. Karşılığında Karadeniz buharlaşıp yağmur oluyor dağları yeşile boyuyor. Ama dağlar biraz mağrur burada. Mağrurlukları onları bencil yapmış. Eğer dağlar biraz eğilmiş olsalardı Yeşil cennet Anadolu’nun içlerine kadar yayılabilirdi.

Bize Karadeniz’le, onunla beraber uzanan dağlar arasındaki anlaşmayı bilmiyoruz. Ama bilmemiz gereken bir tek gerçek var. Karadeniz’de yeşilin bütün tonlarını görmek isteyenler için dünyada ender yörelerden birsi. Tavsiyem bu yaz önünüzde tatil varsa, yeşilden başkasına rezervasyon yaptırmayın.

 
Toplam blog
: 65
: 3295
Kayıt tarihi
: 16.01.07
 
 

Çeşitli dergi ve gazetelerde, gezi, deneme, öykü, şiir yazan bir yazar. ..