Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Ocak '13

 
Kategori
Deneme
 

Karanlık! Bakmak ve görememek yaşamını, bir merdiven boşluğunda.

Karanlık! Bakmak ve görememek yaşamını, bir merdiven boşluğunda.
 

Geri sayım başladı. Bir merdiven boşluğunda anlamsızlıklara yeni anlamlar yüklüyorum. Ağlıyor muyum ? Yok hayır. Çok güçlüyüm; Verilmiş sözlerim var. Gözlerimi kapattım içine hapsetim gözyaşlarımı, sözyaşlarımı sildiğim peçeme karaladığım satırlarımla başladı yolculuğum. 'ARAZ' ve 'ARAF' arasında, bana ödünç verilen hayatı yaşama çabamda. Avaz avaz yaşıyorum yalnızlığımı. Kaç saattir bu merdiven boşluğunda oturduğumu bilmiyorum. En son hatırladığım şey sandallardı, şimdi kendimi bulduğum konum yıllara ellerimi uzatmam, karanlığıma tek umut ışığı yakan tek şey olduğu için sanırım. Karnıma doğru çektiğim bacaklarım uyuşmuş, yaptığı baskıyla karnım kasılmış; tarifi belirsiz bir sancı. Bacaklarıma kenetlediğim ellerim karıncalanmış. Kaç saattir burada ne yapıyorum! Kimliğimi nerede kaybettim! Burada neden arıyorum! Kimler geçti yanımdan bilmiyorum. Kafalarında ne tür sorular vardı kim bilir? Tanımadığım bir çocuğun maviye çalan gözleriyle döndüm araftan, 'Abla sigaran var mı?' Düşüncelerim beynimin içerisinde bir karnaval edasında.Dumanını içime üflediğim yıllardan yoruldum... Geri sayım başladı ve ben hayatın içinde eriyen bir mum gibi yavaş yavaş yok oluyorum! Ayağa kalktım; kimsesisiz sokağın artık benimsediğim basamaklarında, yukarıya doğru baktım. Karanlık, karşıma çevirdim rotamı. Deniz çok sessiz, kimsesiz... Düşüncelerim gibi, dalgalı, hırçın ama kenara vurmayan. Aitsiz bedenim soğuk. Araz vaktidir yüreğimin. Kendimin bile anlamakta güçlük çektiği düşünce yapım kim bilir hangi dakikalar üzerinde esir kaldı. Saat gecenin hangi kör vaktinde, akrebin yelkovanı hangi zaman diliminde kovaladığı kimin umrunda. İçimdeki çığlık neyin zifiri karanlığında? 
Küçücük ellerim; yağmurun bile sahip olamayacağı kadar küçük... Sıktım, bir yumruk yaptım ve o an ona öylece bakakaldım. O kadarcık kalbimin olduğunu ve 'kırma işte!' dediğim zamanları geçirdim gözümün önünden... Kırma onu! Nereden bilebilirdim ki kendi kendime yapacaklarımı... Duvarlara vurup sonrasında bıraktığım yara, bereye hayretle bakacağımı. Kırmızıyı seviyorum ama sadece düşlerimde. Bir renge tutunmaya ihtiyacım var. Gökkuşagı yalnız değil derdim, gökyüzünde işte orada. Bulutların üzerinde.Diğer çocuklar gibi olamadım hiç, uçurduğum ilk şey uçurtma olmadı benim. Kağıttan uçak yapmayı da öğrenmedim. Ben hayallerimi uçurdum gökyüzünde, 'Martıları'. İstanbulda tanıştım onlarla, bir sahil kasabasında. Küçücüktüm. Bir geminin yanındaki sandal gibi. Küçük ve dayanıksız... Bir merdiven basamağına oturmuş dalgaları izlerken, onlar  bana bıraktı; çığlıklarını, haykırışlarını, yalnızlıklarını ve onlara yüklenmiş deniz kokusundaki acılarını. O günden sonra bir merdiven boşluğunda kovaya doldurduğum su ve yapmasını bilmediğim ,öğrenmek için hiç çaba sarf etmediğim; bir lafımla kalabalık çevremdeki yalnız insanlara yaptırdığım gemilerimi yüzdürdüm mavi yalnızlıklarda. Büyüyorum yavaş yavaş yavaş, her merdiven basamağında. Bu satırlardaki ilk sarhoşluğum. Ne yazdığımı hatırlamıyorum, sadece kusuyorum içimdeki fazlalıkları.

'Olmasını istediği hayat ışığında özgür bir  ruh; kanat seslerindeki incelikte hayatın anlamına tutunmaya çalışan aykırı bir yaradılış.O bir MARTI! ' 

Kıyısından deli,ucundan yaşanmış hayatım, gökyüzünün ağır yüklerini taşıyor. İlk düşlediğim hayal; ağlarken susmak değil,gidişini kutlamak gözyaşlarımda. Beynimden gelen uğultuların anlamını çözemiyorum.  Farkındayım bana bir şey anlatıyorlar. Düşüncelerimin ağırlığıyla bir basamak yukarıda yine bırakıyorum kendimi merdiven boşluğuna. Şiddetli bir ayrılık yaşıyorum; bedenim,beynim ve kalbim arasında. Bir bulut gibiyim; gözyüzünden çekildiğim anda durulan mavinin tonlarında, tanıyamıyorum aynada gördüğüm yorgun sureti, bir özgürlük biçiminde kalbim. Her şeye aykırı yeni devrimlere hazırlanan bir gencin iç savaşında. Dışarıdan bana bakan gözler farkında değil ki. Ben yalnızlığın sesinde dans ederken müziğide duyuyorum! Birer birer çıktım en üst basamağa. Denizin karanlığını yukarıdan bir aydınlık kesiyor.Oraya taşımak isterdim, kimsesiz karanlığa ışık tutmak, hırpalanmış duvarlarını rengarenk boyamak, fenerin hikayesini yıldızlara anlatmak için... Korkularım ya da korkuluklarım yok. En üst katına çıktığım basamakların arka yüzü uçurum. Ellerimi açtım; kollarımın arasında ılık bir rüzgar, sert bir ayaz var.  Bir fırtına çıksa içimde, ayaklarımın altından aşağıyı secen küçük taşlar gibi yerde bulurum kendimi. Kan kırmızıya bürünüp gülümseyerek izlerim gidişimi! Beynime ağır gelen düşüncelerimle dikilmekten ayak kaslarım kasıldı. Beynim yanlış bir fonksiyonla ileri adım atmamı söylese; bir ılık rüzgar yalar yüzümü, bir ürperti kaplar içimi. Karanlık kucak açar bana, sevgiyle karşılar bedenimi toprak... Yüzümdeki peçe açılır ve iç yüzümü görür insanlar, KARANLIK; bakmak ve görememek yaşamını! Bir merdiven boşluğunda... 

 
Toplam blog
: 4
: 1495
Kayıt tarihi
: 27.02.12
 
 

1992 yılında KARABÜK'te doğdu. Eğitimine ZONGULDAK'ta devam etmekle birlikte, kömürün karasında ı..