Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Eylül '14

 
Kategori
Öykü
 

Kartpostal

Kartpostal
 

 En değerli eşyalarını masaya yerleştirmekle meşguldü. Renkli kalemliğini, yardımcı not defterini, sağ kolu ajandasını, ömürlük aşkı olan başucu kitaplarını. Cebinde birçok kez küçük kat yapıldığı belli olan kartpostalları da -yeni almış olacak ki- yazı panosuna iliştirdi. Belli ki resimlerden sıcağı sıcağına, bir kurmaca dünya oluşturmak istiyordu.

Ara ara homurdandığını duyuyordum. Hep içinden konuşuyor, bir şey anlayabilmek için kulaklarımı uzatıyordum. Bu dolabın arkası da pek rahat değildi hani. Ona yakalanmamak için uzak yakın kaçamak bakışlar atıyordum. Çalışma masasından yeni yaptığım, az şekerli, köpüklü kahvesini eline alarak balkon tarafına yüzünü döndü. Menekşe yine çok güzel yapmış diyerek, beni saklandığım yerde hoşnut etti. Çatlak ama iyi adam diyordum kendi kendime. İkinci yudumunu çektiğinde bakışlarımı duvara çevirdim. Eskitme sandalyesini gıcırdatarak çekip, oturdu. Yazı çalışmasına başlamış olacak ki tuşların tık tık sesini duyuyordum. Pür dikkatti. Uzun uzadıya da yazıyordu. Ne zaman bitecek de kalkacak diyordum. Ya bana seslenirse, ya hapşırırsam, ya öksürürsem bu çocukça durumu nasıl izah edecektim. Merak ettiğim tek şey onun kartpostallara bakarak, resimlediği kurmaca dünyanın içine girmekti.

Dışarı çıkacağı zaman meydana getirdiği gizli saklı eserlerini çekmecesine koyar, anahtarını da üstüne alırdı. Cevdet Bey gittikten sonra odasını toplamaya gider, masasında aradığım şeyi bulamazdım, içten içe merakım bir kat daha artardı. Sanırsınız yarın öleceğini biliyor da vasiyetini yazıyor ya da gitmeden evvel herkese sır dolu mektup yazıyor. Allah korusun diyerek saçma düşünceleri bir kenara bırakarak, işime geri dönüyorum. Çıkmadan evvel yazı panosuna bakardım. Yeni ve çeşit çeşit kartpostalları iğneyle üst üste tutturmuştu. Sırada güz mevsimine girdiğimiz bu günlere ait yeni yazdığı ya da yazacağı bir resim vardı. Öyle hoş bir manzara ki… Toprak örtüsü yapraklarla çevrili bir harman olup, üç dört ağacın bedenleri sarı ve tonlarıyla buluşup, ince ve patika bir yolla hizalanmış, içindeki kutu gibi, şirin mi şirin, merdivenli, eski bir evin olduğu, arkasında da dağların bu manzarayı kucaklaması resmi betimlemeye yetiyordu.

Aradan yarım saat kadar geçmişti. Bir ses işittim. Menekşe, kızım! Eyvah dedim. O esnada telefonu çaldı ve balkona çıktı. Göz ucuyla Cevdet Bey’i kontrol edip, odadan usulca çıktım. Tekrar kapıya vurdum. Kalın ses tonuyla girebilirsin kızım dedi. Bir yandan telefonla konuşuyor, bir yandan da masanın üzerinde yer alan el çantasını işaret edip, fısıldar bir sesle yayınevi sahibi Bülent Bey’e vermemi istiyordu. Telefon görüşmesini bitirdi. On dakika sonra Bülent Bey’in gelip, çantayı alacağını söyledi. Bu kısa zaman zarfında yarın için bu akşamdan izin almak istediğimi çekinerek söyledim. Akşam yemeğini hazırlayıp, çıkabileceğimi söyledi. Teşekkür ederim diyerek odadan çıktım.

Zil çaldı. Bülent Bey’e emanetini verdim. Mutfağa giderek beyefendinin sofrasını kurdum. Odama gidip, giyindim. Cevdet Bey’in şoförü beni kuzenimin evine bıraktı. İki gün görüşmesek, içimiz rahat etmezdi. Evin eski zaman kapısının tokmağını vurdum. Bu ahşap evler her zaman beni korkutur. Yıkıldım yıkılacak bu tarihi yapılar tehlike saçıyor. Cevdet Bey de ne zamandan beri ahşap villasını satıp, her yönden sağlam ve sağlıklı bir ev almak isteğini geçenlerde benimle paylaşmıştı.

Kuzenim büyük bir mutlulukla kapıyı açtı. Sarıldık. Gıcır gıcır merdivenlerden büyük salona çıktık. Çaylar demlenmiş, poğaçalar yapılmıştı. Çay keyfinden sonra uzun uzun sohbet ettik ve birçok dedikoduyla gecenin perdelerini kapattık.

Gözlerimi açtığımda saat onu gösteriyordu. Şükran hala uyumaktaydı. Elimi yüzümü yıkayıp kahvaltı sofrasını balkona hazırladım. Kuzenim de o arada uyandı. Beraber bol gülücüklü çaylarımızı yudumladık. Şükran ikinci bardakları dolduracaktı ki telefonum çaldı. Arayan Cevdet Bey’in şoförü Hikmet Bey’di. Beni almaya geleceğini söyledi. Sesi kötü geliyordu. Aklıma gelen şey miydi, evin beyine bir şey mi olmuştu? Aşağı indim. Eve gittiğimizde etraf ağlayanlarla kalabalıktı. Cevdet Bey canına kıymıştı daha elli beşinde. Başımdan aşağı kaynar sular döküldü. Yaşam dolu bir insandı. Ellisinde kalp krizinden kaybettiği eşine bugün kavuşmuştu. Hasretine dayanamamıştı. Kulağıma gelen fısıltılar eşinin yokluğundan sonra onun hayatındaki boşluğu dolduramadığını ve onsuz nefes almanın hiçbir anlam ifade etmediğini konuşuyorlardı. Ben de farkındaydım ama kendine bu denli kıyabileceğini tahmin etmezdim. Bu kadar ağır hasretlik ve acı çektiği beyaz örtünün altından belli oluyordu. Gözleri açık gitmişti. Gözlerimden ona olan sevgim akmaya başladı. Uzaklaştırdılar. Çok kötü olmuştum. Herkesi şaşırtmıştı bu habersiz yolculuğuyla.

Aradan on beş gün geçti. Kuzenimin yanına taşınmıştım. Çalışacak işim ve kalacak bir yerim yoktu artık. Gün ortası Bülent Bey beni aradı. Ne diyecek diye merak ettim. Bugün görüşmemiz gerektiğini ve bana bir şeyler anlatacağından bahsetti. Yayınevine gittim. Bana o günkü çantayı verdi. Nedir bu diye sorduğumda gülümsedi. Fermuarını açtığımda içinde hep merak ettiğim yazı defteri ve bir mektup vardı. Şaşırmıştım. Yüz hatlarımın tamamen değiştiğini hissediyordum. Yazı defterini sayfa sayfa çevirdiğimde günlük diliyle kısa kısa öyküler yazılıydı. Son sayfada da karısını çok özlediğini ve hemen yanına gitmek istediğini yazmıştı. Gözyaşlarına boğuldum. Bu tarihin ertesi günü de canına kıymıştı. Zarfın içindeki mektubu açtığımda o güzel elleriyle bana minnet dolu olduğunu yazıyordu. Bana çok çok teşekkür ediyordu. Beni kızı gibi sevdiğinden bahsediyordu. Çok duygulanmıştım. Mendilimle gözyaşlarımı siliyordum.

Evine gittiğimde yazı panosunda herhangi bir kartpostal yerine karısıyla beraber çekinmiş oldukları evlilik fotoğrafları asılıydı. Duygusal anlar yaşadım. Ellerimle yüzümü kapattım. Ellerimi iki yana açarak tekrar yüzümü açtım. Kartpostallarını toplayıp çantama koydum. En az on tane vardı. Kuzenimle beraber yazılarını hem okuyor hem de duygusal anlar yaşıyorduk. Kartpostallarını ise yatağımın başucuna yapıştırdım. Her uyandığımda onlara bakıp gülümsüyor, o güzel insanı hatırlıyordum.

 

            Cevdet Bey gittikten sonra karalamayı bırakmış, sadece renkli kartpostallar alıp Cevdet Bey anısına biriktiriyordum.

 

 
Toplam blog
: 57
: 287
Kayıt tarihi
: 16.12.10
 
 

Merhabalar. Anadolu Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünü bitirdim. Ordu Yeni Haber gazete..