Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Kasım '09

 
Kategori
Sosyoloji
 

Kazalardaki sorumluluk kimin?

Kazalardaki sorumluluk kimin?
 

Alıntı kaynağı: dha.com.tr /2009-10-21/


''TÜRKİYE'nin Turizm Cenneti'' olarak da adlandırılan ANTALYA'nın ''Gençlik Mahallesi Işıklar Caddesi 1318 Sokak girişindeki 6 katlı Girne Apartmanı'nın zemin katında bulunan ‘Antepçe' adlı restoranda, saat 06.45'de şiddetli bir patlama'' olmuş.

DHA Muhabirleri Hamit SEÇİL- İbrahim LALELİ- Soner KOCAER- Mehmet ÇINAR'ın bildirdiklerine göre (kısaca):

''Ev ve dükkanların camları kırılırken, bazı işyerlerinin de tezgahları hasar gördü. Patlamanın bildirilmesi ardından çok sayıda ambulans ve sağlık ekibi, olay yerine sevk edildi. Patlamanın olduğu restoranın kapalı olması nedeniyle içeride kimsenin bulunmaması, olası can kaybını önledi.''

''İnceleme yapan polis ve itfaiye ekipleri, patlamanın LPG tüpünden sızan gazın ateş alması sonucu meydana geldiğini, soruşturmanın sürdürüldüğünü bildirdi. Restoranın caddeye göre arka tarafındaki mutfakta bulunan 12 kilogramlık LPG tüpünde gece kaçak olduğu belirtilirken, buzdolabı motorunun bir süre çalıştıktan sonra durduğunu, kısa aradan sonra yeniden çalışmaya başladığını, bu sırada meydana gelen ‘tetikleme'nin patlamaya neden olduğu sanılıyor.''( Milliyet Gazetesi 09.11.2009 - 10.25 )

Büyük geçmiş olsun. LPG tüpü ve tankeri yüzünden ülkemizde her yıl ölümler oluyor. Kaderimiz bu olmamalı. AVRUPA'da RUSYA'da neden olmuyor? Bu işleri yapan USTALAR kimlerdir? Evlere ve işyerlerine RUHSAT verenler kimlerdir? GÜVENLİK yalnızca silahla sağlanmaz. EĞİTİMSİZ belediye olursa, böyle olur. BELEDİYE BAŞKANI olmak için yeterli OY ALMAK işbilirlik değildir. Makama oturmak, herkesi kendi işi ile başbaşa bırakmak GÜVENLİK sağlamak demek değildir.

İyi düşünülerek kurulmuş olan YAPI DENETİM ve GAZ DENETİM birimleri yeterince çalışıyor mu yoksa masabaşı çalışmaları ile mi yürütüyorlar işleri? Bilinen şu ki bazı görevlerde masa başında oturularak halka ne hizmet götürülür ne de halkın sağlığı, güvenliği sağlanabilir.

Bilindiği gibi Haziran ayı başında yine ANTALYA'da İsmet Paşa Caddesi'ndeki bir işhanında meydana gelen bir tüp patlaması nedeni ile de üç kişi aramızdan ayrılmıştı.

Hangi BELEDİYE BAŞKANI yönetim bilimi, halk sağlığı, halkla ilişkiler, ahlak, demokrasi, İnsanlık(!) Hakları, belediye muhasebesi, insan-vatan-millet-çevre ve hayvan sevgisi dersleri kursları almıştır? El cevap: Almamıştır. Almaları için de İç İşleri Bakanlığı tarafından ne bir tebligat ne de bir yönetmelik çıkartılmıştır. Belediye aday adaylarının bu gibi sertifikalardan birini ya da bir kaçını almaları gibi zorunluluk da bulunmamaktadır. Oysa bir işe ''asgari ücretle'' de olsa girmek isteyen can atan GENÇLİK diploma, kurs vb. belgeyi getirmek zorundadır ki olması gereken de budur.

Ne yazık ki bizdeki halk sağlığı, iş güvenliği, trafik güvenliği gibi olaylar belediye zabıtası, itfaiye müdürlüğü ile fen işleri müdürlüklerine havale edilmiş olduğu için Belediye Başkan ve yardımcılarının böyle bir süreçten geç(iril)melerine gerek görülmemiştir. ''Önce eğitim'' diyenlere duyurulur.

Peki var olan ilgili birimlerdeki yetkililer okudukları yönetmelikleri anlayacak ve uygulayabilecek özellikler taşıyorlar mı? Onlara da belirli aralıklar ile kurslar, seminerler verilmiş midiri? Dahası bu görevde bulunabilmeleri için ilk başta almış olmaları gereken herhengi bir kurs belgesi, okul belgesi var mıdır? İnsan hayatının giderek hiçe sayılmakta olduğu bir mecraya doğru sürüklenmekte olduğumuz için bu konuların iyi irdelenmesi gerektiğini düşünüyorum. Böyle bir ortamda hop oturup hop, kalkarız. Arada nice can ve mal kaybımız da olur. TURİZM de baltalanır giderek.

Ne yazık ki çevre, halk sağlığı, apartman ve iş güvenliği konularında herşey YOK oğlu yok, anlayışı ve açmazı üzerine kurulmuştur. Bir çay ocağındaki tüp patlaması yüzünden onlarca kişinin yaralandığını (ESKİŞEHİR), elektrik kaçağından dolayı bir kız yurdunun(KONYA) tüp patlaması ya da elektrik kontağı yüzünden çöktüğünü onaltı gencimizin ölmüş olduğunu unutmak mümkün değil. Sanırım öncelikle TRAFİK KAZALARI, sonra TERÖR sonra da belediye sınrları içindeki tüp patlaması, kazan patlaması, doğaz gaz ve şofbenden gaz sızması ile elektrik kontakları yüzünden her yıl kabaca ALTIBİN'e yakın yurttaşımız göz göre göre ölüme gitmektedir. Ne yazık ki bu konularda KARAYOLLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ'nün istatistik verileri (www.kgm.gov.tr/kaza2k.doc) TÜRKİYE çapında her türlü istatisk bilgilerini ayrıntılı olarak vermesi gereken TÜİK'in ilgili sayfalarında bulamıyoruz. Bilgi ve iletişim çağında böyle bir açılamama yaklaşımı sanırım: Sır vermektense ser vermek daha evlâdır, deyişimizin çağa uyarlanmasının bir nişânesi olsa gerek.

Son aylardaki haberler akıma geldikçe inanın ürperiyorum: Yedikleri düğün yemeğinden zehirlenen köylüler(MUŞ, Yücetepe) ile ilköğretim öğrencileri(OSMANİYE; Hasanbeyli) de artık gündeme gelmeye başladığına göre, bence YANLIŞ GİDEN BİRŞEYLER var. Bu gibi yanlış gidişlerin nerden ve kimlerden kaynakları o kadar açık ki buraya yazmaya ömür yetmez! Hangi birini yazalım. Yıllardan bu yana üst üste biriken sorunlar yumağı artık hepimizi diken üstünde oturmak gibi bir duruma getirmiş olduğu için özellikle can ve mal güvenliğimizden sorumlu müdürlüklerden ilgili bakanlıklara kadar herkesin harekete geçmesi gerekmektedir.

Hiç kimse bu gibi ölümlü ya da yaralamalı olaylardaki SORUMLUKUK'tan kurtulamaz. Yasalarımız da çoğu yönü ile bu gibi olayların yapılmaması gerektiğini, yaptırımlarını sıralamış olsa da SORUMLULUK duyarak, işi bilerek gerekli DENETİMLER yapılmaz ise her olayda olduğu gibi dizlerimizi döver, gözlerimizi ovalar dururuz.

Sanırım içinde pek çok yanlışları da olduğu Yeni Anayasa'nın yürülüğe girmesi ile birlikte yaşanılan ''demokratikleşme süreci'' iktidara oynayan ya da iktidardakileri SİYASİ AT GÖZLÜKLERİ takmaya zorladığı için İNSAN HAYATI konusunda uygulamalarda vurdum duymazlık ve sorumsuzluk aldı başını gidiyor. İnsanlık SORUMLU OLMA'yı da gerektiren bir gerçeklik olduğu için SORUMLULUK ALANLARIMIZ kadar SORUMLULAR'ı da surgulamak, araştırmak zorundayız. Bana göre insanlık da demokrasi de bunu gerektiriyor.

Yoksa 1960 - 1970 arasında ''trafik, can ve iş güvenliği'' bakımlarından daha mı güvende idi canlarımız, mallarımız? Ne oluyor bize? Bu gibi yanlışları yapanlar kimlerdir? Canımıza malımıza, güvenliğimize bile bile kastetmeye çalışanlar neden gerekli tedbirler ile önlenemez bu ülkede? Görevli kişilerin ve kurumların sorumluluk bilincinin sınırları nelerdir? Canımıza, malımıza karşı bu gibi çirkin sonuçlar doğmasına yol açan ''o kirli eller'' ne zaman ve nasıl ıslah olacaklar?

Kısaca eğer böyle gider ise: YOK oğlu yoklar, içinde yürütülmeye çalışılan hayatta da OLUR böyle vak'alar, demek zorunda kalacağız. Bu da AB kapılarına dayanmış bir TÜRKİYE İÇİN hiç de iç açıcı bir durum değil. Unutmayalım ki AVRUPA her alanda SORUMLULUK SAHİBİ kişiler ile kurumlar ister.

 
Toplam blog
: 570
: 1034
Kayıt tarihi
: 14.09.08
 
 

1974'te H.Ü. Sosyoloji ve İdare Bölümü'nü yüksek lisans tezi ile bitirdim. 1976 yılında yapımcı y..