Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Şubat '13

 
Kategori
Deneme
 

Kelebeğin rüyası

Kelebeğin rüyası… Evet, ben de izledim ama filmi anlatmayacağım burada ya da film bazında değerlendirmeyeceğim düşüncelerimi. Ben sadece filmin yüreğime dokunduğu noktaların altını çizeceğim edebiyata gönül vermiş, edebiyatla uğraşan biri olarak.

Herkesin bir rüyası var elbet. Muzaffer Tayyip Uslu ile Rüştü Onur’un da vardı. Gençliklerinin baharında bu hayattan umduklarının dörtte birini bulamadan vereme, yoksulluğa, açlığa yenik düşen yaşamlardı onların ki. İnsanın içinin sızlamaması mümkün değil.

Şiirin, şairin anlaşılmadığı -günümüzde bile anlaşılıp anlaşılmadığı tartışılır- bir dünyada tüm imkânsızlıklara karşı yılmadan yollarında ilerleyerek şiirler yazan, var olmaya çalışan iki delikanlı. Daktilo bulsalar, kâğıtları yok. Kâğıt bulsalar yazacak mekânları yok. Bu açıdan bakınca kendimi şanslı sayıyorum. Allah’a şükürler olsun ki kalemim de, kâğıdım da, bilgisayarım da var. 

Görmenin, algılamanın ve hayata bakmanın içinizi ısıtan yanı sarmalıyor sizi filmdeki karelerden bahsedecek olursak.  En kötü koşullarda bile hayata tutunmayı sağlayan bir bakış açısı hani hepimizin bildiği bardağın boş değil dolu tarafını görme olayı. Muzaffer Tayyip Uslu’da da, Rüştü Onur’da da görülüyor bu. Verem olduklarını biliyorlar ve herkesten çok ölüme yakın olduklarını. Ama yine de umutla sarılıyorlar yaşama, şiirleri ile konuşuyorlar. Edebiyat dergisi çıkaracakları günü hayal ediyorlar. Şiirlerinin Varlık dergisinde yayınlanacağı günü.

Ve beklenen gün gelip çatıyor, yayınlanıyor her ikisinin şiiri de aynı sayıda Varlık dergisinde. Çok önemli bir olay bu. Zira bundan bir kaç yıl önce katıldığım edebiyat toplantılarından birinde Şair arkadaşlardan biri “ Şiirim Varlık Dergisinde yayınlandığında ayaklarım yerden kesilmişti. Ve tüm dünyaya haykırmak istiyordum şiirimin Varlık’ta yanlandığını ama öte yandan da herkes biliyormuş da bana bakıyormuş gibi hissediyordum.” demişti.

Günümüzde de önemli şiirlerin, yazıların edebiyat dergilerinde yayınlanması. Benim bir denemem ve bir öyküm (ki ilktiler)  aynı zamanda iki farklı dergide yayınlanmıştı da aynı yukarıda anlattığım ruh hali tüm benliğimi sarıp sarmalamıştı. Bu kelimelerle anlatılacak bir duygu değil yaşanılası bir durum, izahı zor. İşte belki de Muzaffer Tayyip’in ve Rüştü Onur’un hissettikleri mutluluğu tam sol tarafımda hissettim ve gözyaşlarımı tutamadım.

Yazmak öyle kuvvetli bir duygu, o kadar büyük bir aşk ki… Bilenler bilir zaten. Bilmeyenlere anlatmak ise zor hem de çok zor.

Trajik yaşam hikâyesinin içine serpiştirilmiş güzelliklerde var filmde. Ama öte yandan tedavi olmak için sanatoryuma ulaşabilmek zor.  Tabii kömür ocaklarında çalışmak zorunda kalışları da işin başka bir dramı.

Ve ister istemez soruyor insan kendine… Bu kadar zor olmak zorunda mıydı şartları? 1941’li yıllar. Günümüze döndüğümde de aynı vefasızlığı görüyorum yer yer. Yaşarken hak ettikleri değerleri göremiyorlar ne yazık ki çoğu şair ve yazar.

Yazmak gönül işi, sevda iş. Bir eseri ortaya çıkarmak hiç de kolay değil. Ama ya sonraki aşamaları. Dediğim gibi her yazar her şair şanslı değil eserini kitaplaştırmak konusunda. Kitaplarını basıp dağıtabilecek yayınevlerine, finansmanını sağlayabilecek kuruluşlara ulaşamıyorlar. Çoğu yazar ve şair kendi imkânlarıyla bastırıyor kitaplarını ancak bu sefer de okura ulaştırmakta büyük zorluklar çekiyorlar. Eşe, dosta hediye ediyorlar kitaplarını. Zaten eş, dostun da para verip almak gibi bir derdi yok, hediye bekliyorlar ama bilmiyorlar ki maliyeti yüksek bir iş kitap bastırabilmek. Ve her şeyden önce emek var ortada. Bunun asla unutulmaması gerekli. Durum böyle olunca da bir kısır döngü içinde dönüp dolaşılıyor işte.

Benimle gerçekleştirilen bir röportajda "Ben, emeğe saygı duyulmasını yürekten diliyorum. Çok kısa olan ömrümüzde kötülüklerin, negatif yaklaşımların, olumsuzlukların kıskacına yakalanmadan, güzelliklerin, iyiliklerin erincinde, pozitif bir tutumla paylaşmaktan yanayım hayatı. Özellikle sanatla, edebiyatla uğraşan kişilerin yaşama ve paylaşımlara daha farklı bir perspektiften bakmalarını, birbirlerine destek vermelerini, yardımlaşmanın doyumsuz lezzetini tatmalarını temenni ediyorum. "demiştim ve burada da bir kez daha aynı cümleleri kullanmak istedim.

Ben, Muzaffer Tayyip Uslu’yu babamın şiir kitaplarından tanımıştım “GRAMER DERSİ” isimli şiiriyle. Paylaşalım istiyorum.

Gramer Dersi

Sevmek`` bir kelimedir

``Sarı saçlı`` dersem bir kız için

Sıfat söylemiş olurum

``Ben sarı saçlı bir kız sevdim``

Bir cümledir.

Sevda dolu bir cümle

Nokta koymalı, durmalı zira

Zira ``açlık`` da bir kelime

Cümleye gelmez sarı saçlı kız gibi

Ah elbet dolaşırsa ölüm sık sık dilime

``Öleceğim, ölüyorum, öldüm``

Diyeceğim bir gün

Muzaffer Tayyip Uslu

Rüştü Onur’dan da “İTİRAF”ı paylaşmak istiyorum sizlerle.

İTİRAF

I

Size açabilmeliydim içimi

Geceler yalnız size

Ve yüzüm kızarmadan

Çocukluğumun küçük aşklarını

Anlatabilmeliydim

Geceler yalnız size.

II

Benim de aşklarım oldu

Ve alabildiğine günahlarım.

Hâlbuki bigünah olmak istedim

Bütün ömrümce.

III

Anam,

Ben topaç çevirirken sokakta,

Benim güzel oğlum,

Paşa olacak derdi...

Hâlbuki ben hâlâ

Topaç çeviriyorum sokakta.

Rüştü Onur

Ve ikisinin de sonunu hazırlayan veremin Muzaffer Tayyip’in kaleminden dinleyelim istiyorum.

Kan

Önce öksürüverdim

Öksürüverdim hafiften,

Derken ağzımdan kan geldi

Bir ikindi üstü durup dururken

Meseleyi o saat anladım

Anladım ama, iş işten geçmiş ola

Şöyle bir etrafıma baktım,

Baktım ki yaşamak güzeldi hâlâ

Mesela gökyüzü,

Maviydi alabildiğince

İnsanlar dalıp gitmişti

Kendi âlemine

Muzaffer Tayyip Uslu

Şimdi bir yerlerden görüyorlar mıdır acaba kendilerini anlatan bir filmde baş karakter olduklarını ve sonra onlar için iki satır yazı yazdığımı ve mutlu oluyorlar mıdır bulundukları yerde?

 Sibel Unur Özdemir

 
Toplam blog
: 755
: 776
Kayıt tarihi
: 13.06.07
 
 

Ankara'da doğdum. İlk, orta, lise ve üniversite eğitimimi Ankara'da tamamladım. AÜİF iş idaresi b..