Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Mayıs '10

 
Kategori
Siyaset
 

Kemal Kılıçdaroğlu ve demokrasi…

Kemal Kılıçdaroğlu ve demokrasi…
 

18-05-2010 günü, CHP il başkanları Ankara’da toplandı. 81 ilden 77sinin il başkanı Sayın Deniz Baykal’a selam ve saygılarını ilettiler ve Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun yanında olduklarını deklere ettiler. Bu, bizim ülkemiz için çok önemli bir durumdur. Bu kişilerin tamamı Sayın Baykal’ın oluru ile seçilmiş kişilerdir. Demokrasi anlayışı oturmuş gelişmiş ülkelerde bu son derece normal bir durum olmasına rağmen bizde yadırgandı. Bazıları, vefasızlık, fırsattan istifade gibi deyimler kullandılar ki, onların demokrasi ile tek adam rejimini birbirine karıştırdıklarını veya iyi niyetli olmadıklarını düşünüyorum.

Sayın Kılıçdaroğlu son derece şanslı bir dönemde CHPnin başına geliyor. Bu şans CHP yi iktidar, Sayın Kılıçdaroğlu’nu lider de yapabilir, ülkemizin üzerine yağması ümit edilen demokrasi ve hakça kalkınma hayallerinin çok uzun bir süre ertelenmesine de neden olabilir. Bu konuda Sayın Kılıçdaroğlundan ümitliyiz. Tereddütlerimizin sebebi de ülkemizde lider olan kişilerin demokrasiye saygı gösterip geliştireceğine, hızla tek adamlığa, monarşiye giden bir süreç izlemeleridir. Günümüzde parti liderleri birer padişah kadar yetkilidir. Bu durum kendi parti örgütleri içinde bir ölçüde tolore edilir, anlaşılır olabiliyor. Çünkü muhalefet yok edilmiş, hiç kimse lidere karşı çıkmıyor. Liderin her dediği kesin emir, parti görevlileri de emir kulu.

Bu parti iktidara geldiğinde lideri kendini meclisin padişahı sanıyor ve ona göre davranıyor. Diğer parti mensupları karşı çıkınca da kıyamet kopuyor. Bu seçimle gelmiş padişahların halk üzerinde baskı ve otorite oluşturabilmek için kullandıkları hemen hemen ortak eylemleri insanları önce fakirleştirip siyasi sadakaya mahkûm edeceksin, sonra da sadaka karşılığı oy toplayacaksın. Bu paketi bir de din ambalajına sardın mı gelsin oylar. Bu durum yalnız bu güne ait değil maalesef.

Geçende bir afiş gördüm. Menderes, Özal, Erdoğan yan yana ve altında “demokrasi yıldızları” yazıyor. Belli ki birilerine hoş görünmek adına yapılmış afişti. Yoksa bu şahısların demokrasiden ne anladıkları tartışılır.

İkinci Dünya Savaşı sonrası, terhis olunan askerlerin de toprağa geri döndüğü ortamda, 4753 sayılı Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu 1945 yılında çıkarılmıştır.

Yasa, hem topraksız ve az topraklı köylü ile tarım alanında öğrenim görmüş gençlerin topraklandırılması hem de bunların tarımsal yapı ve üretimlerinin desteklenmesi yoluyla ayakta kalarak gelişmelerini amaçlıyor, böylece tarım sisteminde temelli bir değişikliği öngörüyordu. Bunu yapansa şimdilerde birilerin çok eleştirdiği CHP den başkası değildi.

Bu bağlamda; öncelikle devletin hüküm ve tasarrufu altında olanlar yanında, orta malı, sahipsiz ve değişik biçimlerde kazanılan araziler paylaştırılacak; bunların yetmemesi halinde ise vakıflar, özel İdareler, belediyeler ve gerçek kişilerle özel hukuk kişilerine ait araziler, kamulaştırılarak çiftçiye dağıtılacaktır.

Bütün bu olumlu girişimlerin başarıya ulaştırılması, doğal olarak güçlü bir siyasi irade gerektirmektedir. Buna karşın İkinci Dünya Savaşı süreci alışılagelmiş yaşam tarzlarını bozmuş, büyük toprak sahipleri ile aracı – tefeci – karaborsacı, kendi çıkarlarının ençok olacağı yeni bir arayış içine girmişlerdir.

Bu kanun mecliste görüşülürken kendi de bir toprak ağası olan milletvekili Adnan Menderes söz almış ve meclis tutanaklarına geçen şekli ile “ameleye toprak vermemek için elimden geleni yapacağım” demişti.

Belki de başta bu kanun yüzünden, işte tam da bu dönemde, “velisiz ve vasisiz bir demokrasi” sloganı ile Bayar, Köprülü, Menderes ve Koraltan tarafından meşhur Dörtlü Takrir verilmiş ve CHP içinden Demokrat Parti Hareketi’nin ortaya çıkış süreci başlamıştır.

O Menderes daha sonra, tahkikat komisyonları kuracak, gazetecileri aydınları hapise tıkacak, her sabah radyodan saatle “vatan cephesine iltihakları” okutacak ve halk üzerinde baskı kuracaktı. Demokrasiden anladığı işte buydu.

Gerçi Menderes dönemi üzerinden çok uzun zaman geçti. Gençler zaten bilmez de, o dönemi yaşayan bizlerde az kaldık artık. Ancak Özal dönemi yakın. O afişte demokrasi yıldızı dediğimiz Özal, 12 Eylül cuntasının siyaset yasağı koyduğu kişilere af çıkmasın diye elinden geleni yapmış referandumda halkın kendinden yana oy vereceğini sanmıştı. Hatırlarsınız çok yakın adamı o kilolu milletvekili yanında önünde ve arkasında “NO” yazılı tişörtle nasıl poz verirdi. Rahmetlinin de demokrasiden anladığı bu kadardı.

Afişteki üçüncü resim ise Tayyip Bey. Onun da demokrasiden ne anladığını herkes görüyor. Ayrıca buraya sıralayıp okurun zamanını çalmanın âlemi yok.

Sayın Kemal Kılıçdaroğlu işte böyle bir demokrasi anlayışının ardından geliyor. Çok büyük bir aksilik olmazsa hafta sonu kurultayda büyük bir çoğunlukla başkan seçilecek. Beklentiler, yönetim kadrolarının gençleştirilmesi, örgütün halkla daha fazla iç içe olacak biçimde organize edilmesi, kısacası siyaset odaklı değil insan odaklı politikalar izlenmesi, halkla bütünleşilmesi şeklinde özetlenebilir.

Halkın içinden tırnakları ile bu seviyeye gelmiş, çok akıllı ve inanılmaz bir pratik zekaya sahip olan Kemal bey, mevcut yapıdaki birkaç bin kişiye yeni bir padişah da olabilir, milyonların sevip peşinden gittiği gerçek bir lider de olabilir. Seçimi kendi yapacaktır.

00:25

19/05/2010

 
Toplam blog
: 1508
: 1688
Kayıt tarihi
: 16.07.08
 
 

Yetmişiki yaşında iki çocuk ve iki torun sahibi bir erkeğim.. Lise mezunuyum. Uzun yıllar esnaflı..