Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Ekim '09

 
Kategori
Felsefe
 

Kimin hayatına ne kadar mutluluk katabildik, kendi ömrümüzün hakkını ne kadar verebildik?

Kimin hayatına ne kadar mutluluk katabildik, kendi ömrümüzün hakkını ne kadar verebildik?
 

Dünyaya hiç gelmemiş olsak ne eksik olurdu?


Eski Mısır inancına göre insanlar öldükleri zaman cennete mi yoksa cehenneme mi gideceklerini belirlemek için sadece iki soru sorulurmuş. Bu sorulardan biri ‘Yaşamın boyunca hiç, en doğal ve içten haliyle mutluluğu yakalandın mı?’ olurken, diğeri ise ‘Yaşamın boyunca hiç başkasının mutluluğunun sebebi oldun mu?’ olurmuş. Bu iki soruya verilecek yanıt sizin tüm ömrünüzün değerini biçermiş. Ne sahip olduğunuz statü, ne sahip olduğunuz dünyevi varlıklar nede başka hiçbirşey, ... ömrünüzün değeri mutlu olup, mutluluk vermekle biçilirmiş...

Benimde aklımı kurcalayan bir soru vardı uzunca bir süredir; ‘Dünyaya hiç gelmemiş olsam ne eksik olurdu?’ diye. Belki bir üçüncü soru olarak bunu eklemek gerekebilir ama eksiklik yine mutluluk kıstası ile ele alınmalıdır. Mal, mülk, statü, ... tamamen dışında olmalıdır bu değerlendirmenin... Kimin hayatına ne kadar mutluluk katabildik, kendi ömrümünüz hakkını ne kadar verebildik ? Herbirimizin kendine sorması gereken bir soru bu... Ama öyle yaş ilerleyip ölüme yaklaşınca değil, ara ara hatırlamalı bu soruyu insan. Hatırlamalı ki hakkını versin ömrünün, hakkını versin kendinin, hakkını versin sevdiklerinin ve hakkını alsın sevilmekten...

Hak ne kadar ilahi bir kavram gibi gözüksede ilahiye dair olanların formülüde kendi ruhumuzda gizli aslında... En değerli olanlar ise en yalın olanlardır ve hiçbirşey gizlenmemiş, şifrelenmemiş, saklanmamıştır bu dünyada... Biz görmek istemeyiz hayatın bu kadar yalın olduğunu. Tanrı hertürlü muhteşem sistemin içerisinde yalın bir hayat çizmiş bizlere. Oysa bizler tarih diye adlandırdığımız süreçte, bu yalınlığı nasıl gizleyebiliriz, bu güzelliği kendimize nasıl zehredebiliriz diye uğraşıp durmuşuz...Mutluluğu kaybetmek adına yapılabilecek ne varsa yapmışız, dinlerle bölmüşüz birbirimizi, aynı tanrıya inanırken, aynı tanrının farklı peygamberlerinin aynı söylemlerinden yola çıkarak dinlerle ayrıştırmışız birbirimizi birleşmemizi söyleyen hadis, sure ve ne varsa ilahi olanların aksine; sınırlar çizmişiz, menfalet oluşturmuşuz, mesepler, şirketler, inançlar, mülk-mal paylaşımları oluşturmuşuz; parayı icat etmiş, icat ettiğine kul olmuşuz, düşünebilmemiz en üstün yönümüz derken düşünmememiz için yapılan çabaların esiri olmuşuz, dogmalarda, emirlerde, yasaklarda boğulmuş, özgür düşünceyi hapsetmişiz, düşüneni ve düşünmemizi söyleyeni yoketmişiz, ne varsa kirletmiş, ne varsa yoketmişiz mutluluğumuz adına olan.... Özetle bizler mutlu olmamak için gereken ne varsa yapmışız, varolduğumuzdan bugüne kadar olan ve tarih diye isimlendirilen bu süreçte... Sistem demişiz, gelişim demişiz, düzen demişiz adına...Her ne dersek diyelim yapılan herşey mutluluğun karşısında mutsuzluk adına.

Birtek ömrümüz varken yaşamamız gereken aslında, onun dışında herşeye sahip olmak için bir savaş vermişiz, doğumla ölüm arasına sıkışan yaşamımızda. Ey insanoğlu kaçan zamanın geri dönüşü yok unutma, mutluluk ve hakkını vermek için ömrünün, önce aldığın nefesi sorgula. Sorgula ki sana sunulan veya dayatılan her ne ise tanrının bahşettiği akıl ile yoğurasın; sorgula ki mutlu olmanın ve mutluluk vermenin sadeliği ve güzelliği ile karşılaşasın, sorgula ki insan olasın, insanlık dağıtasın...

Şimdi tekrar soruyorum ve lütfen bana yazın cevabını bu sorunun ‘Kimin hayatına ne kadar mutluluk katabildiniz, kendi ömrümünüz hakkını ne kadar verebildiniz ?’ diye... Sık sık sorun bu soruyu kendinize ve bugün ilk cevabı paylaşın bu yazıyı tüm okuyanlarla....

 
Toplam blog
: 64
: 5712
Kayıt tarihi
: 27.06.07
 
 

İnsanım herkes kadar; zengin kadar fakir kadar, kadın kadar erkek kadar, Müslüman kadar Hristiyan ka..