Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Mart '10

 
Kategori
Özel Günler
 

Kır çiçekleri

Kır çiçekleri
 

Deniz Kuzu-Recai Şahin-Denizin teyzesi


Fethiye’de, ortaöğretim çağındaki kız öğrencilere yardım eden bir kır çiçekleri derneğimiz var. Derneğimizin yönetim kurulu, çok değerli öğretmenlerimiz, Neriman Şal, Ayfer Gökçe, Münevver Akçin ve Koray Konukçu’dan oluşuyor. Başkanımız sevgili öğretmenimiz Neriman Şal. Dernek çalışmalarına Sadettin Yalçın, Yusuf Gökçe öğretmenlerimle birlikte destek olmaya çalışıyoruz

Derneğimiz, “Dünya Kadınlar Günü” nedeniyle lise öğrencileri arasında bir kompozisyon yarışması düzenledi. Çok sayıda öğrencimizin katıldığı yarışmada, seçici kurul üyelerimiz Ünal Şöhret Dirlik, Sadettin Yalçın, Şahsenem Camız, Özlen Dinçerler ilk üç dereceyi belirlemekte epeyce zorlandılar.

Yarışmada birinciliği Özel Yeni Fethiye Lisesi, sosyal, onuncu sınıf öğrencisi Deniz Kuzu, ikinciliği Eşen Lisesi öğrencisi Sıla Buket Yildir, üçüncülüğü de gene Eşen Lisesi öğrencisi Durkadın Koftu kazandı. Dereceye giren öğrencilere altın olarak belirlenen ödülleri, kadınlar günü nedeniyle FKM’de düzenlenecek anma gününde verilecek. Ayrıca, yarışmaya katılan tüm öğrencilere birer kitap seti hediye edilecek.

İşte, eseriyle birinci olan Deniz Kuzu’nun Atatürk’ün “ Kadınlarımız, eğer milletin hakiki anası olmak istiyorlarsa erkeklerimizden ziyade münevver ve faziletkâr olmaya çalışmalıdırlar.” sözü ile ilgili yazdığı kompozisyon:

…Ve kadınlar, bizim kadınlarımız…

Kışın en soğuk zamanlarından bir vakitti. Ağaçlar, yaz ve ilkbaharda neşe ile kaldırırken başlarını havaya, artık zaman sadece tek bir saati işliyordu ve ağaçların başları bir deve kuşu gibi kök saldığı çamurların içinde nefes alıyordu.

Loş, kesik kesik gaz lambalarıyla yanan evlerin perdeleri güçlü ayak sesleriyle titremeye başlamıştı işte o an. İşte o an, gürül gürül akan bir ırmak gibi gözyaşlarını yok sayıp, gelecek günleri düşünüp, her fedakarlığa parmak basıp yürüyen birkaç kadın geçmeye başladı toz, toprak dolu yolun en ortasından. O kadınların elleri nasırlarla dolu ve yaralı, gözleri bir kartalın gözleri kadar keskin, ayakları çıplak ve yürüdüğü amaç uğrunda sımsıcak parlıyordu. Korkuyorlardı, böyle bir gecede korkmak işten değil, haykırıyorlardı sessizliğin siyah bir sükunetle örtülmüş olan yollarında ve yürüyorlardı koştuklarında düşeceklerini bildikleri için.

Parlak bir uğurda her bir omuzda iki üç el şaklıyordu ardı sıra. Açtılar, hissetmiyorlardı, susuzdular tükürüklerini yutuyorlardı ve yorgundular geri adım atmıyorlardı. Zafer dolu bir türkünün ilk notası olacaklarını bilmiyorlardı o gece. Güç dolu bir sesin ilk hecesi olacaklarını bilmiyorlardı o soğukta. Binlerce kişinin annesi olacaklarını bu vakit bilmiyorlardı o yolu arşınlarken. Arkalarından gelen en yüce okyanusun titremesiz ve sert fısıltısını duymuyorlardı, duyamazlardı. Bağırıyordu okyanus, bağırıyordu “Anadolu kadını” diye.

Bir parça ekmekle gündüzü gecenin torbasına koymuşlardı geçerken bir bir ovaları. Dalda bulacakları bir elma lütuftu onlar için, düşman kurşununun değmediği yerde. Hepsinin saçları ağarmıştı, fakat simsiyah parlıyordu karanlıkta o saçlar. Ne okuma yazma biliyordu onlar, ne bir masal okuyanları olmuştu onların. Ama uzun soluklu, hararetli bir destanı yazıyordu ayakları her adımlarında.

Sırtlarında en ağır cephaneler, tahta arabalarında en ağır cephaneler, ellerinde en ağır mermilerle yürüyorlardı onlar. Ama karşılarına çıkıp “dur” desen, “dur yardım edeyim izin ver” bir saniye olsun durmazdı onlar, tek bir noktada yaşıyordu onlar, tek bir amaçta doğuyorlardı ve tek bir gölgeden sonra aydınlığa kavuşacaklarının şarkılarını yazıyorlardı daha şimdiden. Karşılarına çıkan düşmanlardan asla çekinmezdi onlar, aldıkları kurşun yaraları mı durduracaktı onları? En kötü küfür saymışlardı bunu. Yere düştüklerinde nefesleri havanın düşüncesiz soğuğuna sarılmalıydı, nefeslerinin kolları daha bir güçlü olmalıydı. Lakin olmadığında üzülmezdi onlar, ağlamazlardı ve cepheye kadar en büyük inatla ve küçücük bir umutla bile olsun taşınırdı o düşenler. Karşılarına çıkan her zorlukta daha da güçleniyordu bacakları Anadolu kadınlarının. Rüzgarların en vahşisine karşı tek bir elde birleşiyorlardı, birleşmeliydiler çünkü.

Hepsinin alnında apak bir yemeni, gelecek günlerin hayallerini saklıyorlardı onların içinde. Çocuklarının yanına, eşinin dostunun yanına kolsuz bacaksız gidebilirlerdi veya sadece o bulutlu havalarda gözyaşlarını dökmemek için çabalayabilirlerdi. Hangi düşüncelerine gem vurmalıydı onlar? Hangi hayalleri kurmalıydı ellerinin gözleriyle birleştiği anda? Hangi gün geri dönmemek için kaybetmeye razıydılar benlikleri? Renksiz, tatsız, sevimsiz bir görüntüydü gidecekleri yerin manzarası, fakat bu onların kurtuluşuydu, bu onların zaferiydi ve ilelebet olacaktı da.

Cepheye sayılı adım kalmıştı artık. “Korkanlar arka tarafa geçsin” diye bağırdı içlerinden bir kadın. Kimse adımlarını yavaşlatmamıştı o an. Kimse duru, yerleşmemişti arka tarafa. O birkaç kadın tek bir şerit halinde cepheye doğru aynı adımlarla koşmaya başlamışlardı. Kopmaya yüz tutmuş iplerin iki ucu daha bir sıkı tutundu birlikteliklerine ve taşların, çöpün, budağın yıprattığı o tahta arabanın tekerlekleri daha bir hızlı dönmeye başlamıştı.

Hep bir ağızdan cepheye doğru koşarken zafere koşarcasına naralar atan o birkaç kadın, şimdi huzurlu ve mutlu, şimdi onlar bizim annelerimiz, bizim ninelerimiz. Onlar bizim zafer türkülerimiz, onlar bizim güçlü seslerimiz. Onlar bizim, defterimiz v kitabımız, kalemimiz ve düşüncelerimizin en yüce misafirleridir. Onlar; Kara Fatma’dır, Ayşe Hanım’dır, Tayyar Rahmiye’dir, Hatice Hatun’dur, Nazife Kadın’dır, Gördes’li Makbule’dir.

Nazım Hikmet söylemiş,

O benim kollarım, bacakları, başımdır.

Yavrum, annem, kızım, kız kardeşim,

Hayat arkadaşımdır.

İster büyük Türk kadınları deyin, ister emektar Anadolu kadınları bir şey fark etmez. Yurdumun eşsiz güzelliklerini bize bağışlayan o kadınları ve günümüzde yaşayan torunlarını tek bir güç bile durduramaz. Ne toplumsal baskılar onları durdurabilir, ne en ağır din baskıları. Ne en ağır okuma yazma engelleri onların önlerinde durabilir, ne en vahşi töre cinayetleri.

“Dünyada hiçbir milletin kadını, ben Anadolu kadınından daha fazla çalıştım, milletimi kurtuluş ve zafere götürmekte Anadolu kadını kadar himmet gösterdim diyemez.”

Mustafa Kemal Atatürk.

 
Toplam blog
: 165
: 646
Kayıt tarihi
: 16.02.09
 
 

Recai Şahin: 1941 yılında Fethiye- İncirköy'de doğdum. İlkokul köyümde, ortaokulu Fethiye'de okud..